Merhaba. Öncelikle böyle bir filmi izlemek için fedakarlık yaptığımı ancak bu fedakarlığı yaparken izlemeden önce içimde bulunan pişmanlık gibi duyguların, izledikten sonra kendilerini filmin bende bıraktığı o boşluktan aşağı koşarak attıklarını söylemek istiyorum. Birde normalde sürekli sonda söylediğim o cümleyi…devamıMerhaba. Öncelikle böyle bir filmi izlemek için fedakarlık yaptığımı ancak bu fedakarlığı yaparken izlemeden önce içimde bulunan pişmanlık gibi duyguların, izledikten sonra kendilerini filmin bende bıraktığı o boşluktan aşağı koşarak attıklarını söylemek istiyorum. Birde normalde sürekli sonda söylediğim o cümleyi şimdi, erkenden söyleme isteği var içimde.
İzleyin, izlettirin..
Şimdi normal bir giriş yapmak yerine filmi izledikçe not aldığım ve beni düşünmekle meşgul eden soruları aktarmak istiyorum sizlere. Belki farklı fikirler ortaya atılır ve birilerine yardımı dokunur bunları çözme yolunda. Ya da bu sorular çözümü olan cinsten sorular mı? Bilmiyorum, konuşmak gerek.
Son olarak şunu da belirtmem gerekiyor ki bu gönderide yazdığım şeyleri kimseye beğendirme gibi bir durum içine kendimi sokmadan tamamiyle içimden ne geçiyorsa doğal bir şekilde yazdım.
Teşekkürler.
Şimdi geçebiliriz.
❄️Size kötülük yapmaya çalışan bir insana engel olmak yerine, öylece durup o an sizin karşı koymamanızdan doğan bir hareket ile karşıdaki insanın o eylem sırasında bunun farkındalığına ulaşmasını ve olduğu durumdan utanmasını beklemek ne kadar akıl kârıdır sizce?
〰Aydın, Necla ve Nihal’in aralarında geçen bu diyalog, aklımda büyükçe bir yer kaplayarak nerdeyse filmi izlememe bir engel koydu o 1.5 saatten sonra.
Aslında şöyle düşünelim; kötü bir insanın kötülüğünü gerçekleştirmesine izin vermememiz, onu daha kötü yapmak için bir neden değil midir?
Yani öylece durup beklesek ve ona hiç zorluk çıkartmasak, belki de bizim bu acizliğimizden dolayı ya da sadece kötülüğe karşı hareketsiz duran bu eylemsizliğimizden dolayı vazgeçecek. Veyahut tam aksine bu davranışımız onun kendisine daha da hak vermesine sebebiyet verecek. Bu ayrı ortaya atılan iki fikiride derinlemesine bir düşününce iki ihtimalinde gerçekleşmesi çok olağan bir durum olarak ortaya çıkıyor.
Bu sanırım karşımızdaki insana göre değişen bir durum.
Bilmiyorum.
“- Ama bazen aklımdan ne geçiyor biliyor musun? Gidip ondan af dilemek
+ Kimden? Necdetten?
- Evet.
+ Ama suçlu olan sen değilsinki.
- Olsun. Zaten esas güzel olan o. Karşındakini iyice utandırmak. Hatta bunu tam da bu yolla iyi etmek.
+ Necla sen bugünlerde sürekli dizi falan mı izlemeye başladın Allah aşkına.”
❄️Yaptığımız eylemler mi bizleri iyiye götürür yoksa o eylemleri nasıl daha iyiye taşıyabiliriz ve elimizden geldiğince kusursuz yapabiliriz diye düşünmek mi?
〰Aydın ve Necla’nın bir diğer tartışması olan bu diyalog da sanırım yukarıda bahsettiğim konunun beynimde kapladığı yerden arta kalan kısmınıda tamamiyle etkisi altına aldı diyebilirim. Ki demiş de bulundum.
Benim düşüncem, ne olursa olsun o eylemleri gerçekleştirmediğimiz taktirde birer hiçtir insanoğlu için. Çünkü bizler yaptığımız şeyler ile var olur ve bir yerlere geliriz. Yapmayıp sadece hayvandan bizi ayrı tutan düşünme eylemimizi harekete geçirmeyle bir yerlere gelemeyiz aksine o düşünceleri yapamamanın ağırlığı altında ezilir ve yok olmaya başlarız.
“Keşke benim de kendimi kandırma eşiğim, seninki kadar düşük olabilseydi. O zaman ben de kolaylıkla yapmaya değer şeyler bulup, bu can sıkıntısından kurtulabilirim belki.”
❄️Evli olan iki insanın birbirinden farklı hayatları olur mu? Ya da sadece hayatın belli yerlerinde bireysellik söz konusu mudur? Yoksa bu iki insan hayatın genelinde sürekli birlikte mi hareket eder? Zaten bunu yapabilen var mıdır ki?
〰Bu sefer Aydın ve Nihal’in arasında geçen buna benzer ya da aynısı şeklinde bir konuşma bu sefer o diğer türlü düşüncelerle beynimi kaplayıp doldurduğu için beynimin taşan kısımda beni sersemletme cüretini kendinde buldu.
“En iyi yıllarım uçup gitti. Seninle cebelleşeceğim diye bütün güzel huylarım değişti. Sert, kaba, ürkek, işkilli bir insan oldum.”
İşte böyle. Aynı evin içinde birbirinden farklı 3 tane kafa yapısı, düşünce şekli, eylem, hayat tarzı..
Zıtlıklarda birbiriyle bir arada yaşayabilir fakat bu yolda sürekli sürtüşmelerin olduğunu unutmamak lazım.
Belki de bu bir arada yaşamalarını sağlayan etken o evin içinde bulunan insanların duygularıdır. Aslında aksine duygular insanları birbirine karşı kışkırtır fakat sürekli mantıkla hareket edilen bir ortamda bu sefer duygular insanları bir arada tutar ve o aileyi korumaya çalışır.
Bilmiyorum aslında söylenecek ve her sahne için paragraflarca yazılacak şeyler var. Fakat neden? Neden böyle bir şeye gireyim ki? Çünkü NBC filmlerinde herkes o odanın içinde kendini gördüğü yerde olaylara bakar ve öyle düşünür. O yüzden o odanın içinde oturup sizlere kendi düşüncelerimi aktarmak yerine sizlerinde izleyip anlayabildiğiniz kadarıyla kendinize ait düşüncelerinizin olmasını istiyorum. Belki de en basitinden yazmaya üşendim. Olabilir.
Bir de şöyle göz önünde olan bir gerçek de var ki Tarkovsky’ın bir olayı veya durumu işleyiş biçimiyle NBC’nin işleyiş biçimi arasında azımsanamayacak kadar büyük bir benzerlik var. Ve seviyorum çünkü bana kendimi hatırlatıyor bu filmler..
O yüzden en kısa zamanda olmasa da ölene kadar bana bahşedilen vakitte her iki yönetmenin de filmlerini izlemeye çalışacağım.
Son olarak oyunculuğuyla filmi zirveye taşıyan Haluk Bilginer’e de söyleyeceğim iltifat mahiyetindeki ağızdan çıkan her söz eksik ve yarım kalır..
“Nihal, gitmedim Gidemedim. Artık yaşlandım mı, kafayı mı oynattım yoksa başka bir adam mı oldum? Nasıl istersen öyle düşün. Bilemiyorum. Ama birkaç gündür içime yerleşen yeni adam gitmeme izin vermiyor. N’olur sen de gitmemi isteme. Anladım ki artık beni İstanbul’a çağıran bir şey yok. Her yerde olduğu gibi orda da her şey yabancı bana. Bilmeni isterim ki senden başka yakınım yok. Seni her dakika her saniye özlüyorum. Ama gururum el vermediği için hiçbir zaman söyleyemiyorum. Senden ayrılmanın benim için ne derece korkunç hatta olanaksız olduğunu çok iyi biliyorum. Tıpkı artık beni sevmediğini bilmediğim gibi. Biliyorum eski günlere dönemeyiz. Gerek de yok buna. Beni bi uşağın gibi, bir kölen gibi yanına al. Ve hayatımıza senin istediğin gibi de olsa devam etmemize izin ver.
Beni affet..”
(Böyle bir filmi basit birkaç sayı ile değerlendirmek istemiyorum. Teşekkürler.)