Açık konuşmak gerekirse Türk edebiyatına olan ön yargılarımı tam olarak yıkmasada çok sağlam bir şekilde sarstı Recaizade'nin Araba Sevdası. Bu kadar batı ve doğu karışımının bir olduğu, lisan olarak üst seviye bir kitabı kesinlikle beklemiyordum. Açıkçası alırken de sadeleştirilmiş bir…devamıAçık konuşmak gerekirse Türk edebiyatına olan ön yargılarımı tam olarak yıkmasada çok sağlam bir şekilde sarstı Recaizade'nin Araba Sevdası. Bu kadar batı ve doğu karışımının bir olduğu, lisan olarak üst seviye bir kitabı kesinlikle beklemiyordum. Açıkçası alırken de sadeleştirilmiş bir metni var mı veya yok mu diye bakmadım çünkü Türkçe'dir yani, en kötü ne olabilir ki dedim ama baya bir yanılmışım.
Neyse efendim, kitaba geçelim. Baş karakteri oynayan Bihruz bey kendisine göre acılar yaşayan, gerçekten de bir hayli uzak müstesna bir kişilik olarak önümüze geliyor. Bunun en temel sebebi ise yazıldığı dönem itibariyle Avrupalı olmayı yanlış anlayanların genel özelliklerine (şık, şımarık, gösterişci, kof, taklitçi, müsrif oluşları gibi bir çok örnek gösterilebilir) bir eleştiri olarak varolan bir karakter olması. Bihruz, bir yandan kitapta o dönemin Osmanlı yaşantısının aynası gibidir de diyebilirim açıkçası. Bunun yanında kitabı okurken bir çok duygu değişiminin yanında görünürde olan bireylerin hepsini bir bir mahvedecek, bununla da birlikte ancak bu bireylerin mahvolmasıyla beraber ülkenin topyekûn mahvolacağına olan o mesajı çok rahat aldım. Bu konuda Recaizade'nin üslubunun kalitesi kesinlikle tartışılmaz lakin kitabın bazı yerlerinde gerçekten de o batılaşma haraketinin tam aksine görüşü ve bunu dilinde sözcüklere ağır bir top gibi yüklemesi beni okurken çok yordu. Bir yandan kullandığı üslup ile kitapta ancak bu şekilde çağını aşarak şuan ki içinde bulunduğumuz çağa batı hayranlığına olan eleştirisini getirdiğini ve bu sebeple bu üslubu tercih ettiğini düşünüyorum ama tabi bu ne derece doğrudur bilemem.
Açıkçası bu yönüyle Recaizade'nin Araba Sevdası'nı hayatı ve insanı, yaratıcılık sahasına alarak çağını aşmak istediği ve bu sebeple var ettiği bir eser olarak yorumladım. Bir yandan çok yönlü ve ucu açık olması ile beraber kitapta hem Recaizade'nin, hemde okuyanların yoğurdu bir kıvamda oradan oraya çekebilen bir yapısının olması bir yandan sevindirdi, bir yandan da üzdü. Toplumsal gerçekçi bakış açısıyla ele alınan eserlerinin çoğunda ki hava burada da kendini belli etsede yer yer asıl anlatmak istediğinden kopup sadece ve sadece batılaşma karşıtı düşüncelerle sonunun pek de istendiği gibi bitmediğini düşünüyorum. Kitabı oradan oraya çekebilmek ve bunu okurken hissetmek güzel lakin çoğu satırda "batılaşma böyle, batılaşma şöyle" alt metinlerini okumak belli bir noktadan sonra beni sıktı açıkçası. Bunun dışında kitabın genelini çok beğendiğimi de söylemeden geçemeyeceğim elbette.