📌 "Onu ne kadar da özenle tanımıyoruz. Oysa sevginin, tanımadan yeşermesi mümkün müdür? Vakti zamanında bir felsefe kitabında; aşk hissinin tanımaktan önce geldiğini, tanıdıkça sevgiye dönüştüğünü okumuştum. Bu durumda biz Mustafa Kemal'e âşığız. Hem de çok âşığız. Ama onu yeterince…devamı📌 "Onu ne kadar da özenle tanımıyoruz. Oysa sevginin, tanımadan yeşermesi mümkün müdür? Vakti zamanında bir felsefe kitabında; aşk hissinin tanımaktan önce geldiğini, tanıdıkça sevgiye dönüştüğünü okumuştum. Bu durumda biz Mustafa Kemal'e âşığız. Hem de çok âşığız. Ama onu yeterince tanıyamadığımız ve anlayamadığımız için gerçek anlamda sevemiyoruz."
📝 Ona ne kadar aşık olduğumuzu gösterdiğimiz günlerden bir tanesini daha sonlandırmak üzereyiz. Kitabı bu önemli günde bitirmeyi planlamamıştım ama ne kadar aşık olduğumu kanıtlamak adına bu sabah kalan 120 sayfayı bitirip bir yazı yazabilirim diye düşündüm ve şimdi buradayız. Aynı alıntıyı geçen günlerde de paylaşmıştım ama hiç yorum gelmemişti. Bu sefer kimlerin aşık kimlerin seviyor olduğunu bilebilmek adına yorumlarınızı bekliyorum. Bir de aşık olanlar için müzik önerisi bırakıp sıradaki paragrafa geçiyorum.
🎶 Yiğidim Aslanım - Zülfü Livaneli
🎗 Bu kısımda biraz yazardan bahsetmek istiyorum. Belki aranızdan bilenler vardır, bilmeyenler için yazar anonim birisi ve hesabını uzun süredir Twitter(X)’dan takip etmekteyim. Bazı konularda görüşlerimiz farklı olsa da şu özellikleri bakımından severek taip ettiğim birisidir; gözlem ve analiz yetenekleri gelişmiş olup kendini iyi bir şekilde ifade edebilmektedir, çok okuyan ve çok araştıran birisidir, kendi cenahındaki insanların aksine olaylara çoğu zaman objektif yaklaşmayı başarabilmektedir, son olarak da Atatürk ile ilgi ve alakası üst düzeydedir. Kitabını uzun süredir merak etmekte fakat bir türlü fırsat bulamamaktaydım. Geçenlerde yaptığım kitapçı ziyareti vesilesiyle kitabı okuyup bitirdim ve oldukça beğendim. Önceden okumuş olduğum diğer 2-3 Atatürk kitabından farklı olarak romansı havasıyla ve değindiği hoş detaylarla ilgimi sürekli olarak üstünde tutmayı başardı. Devam kitabını da kısa bir süre içerisinde okumak istiyorum. Tarih kitaplarının sıkıcı üslubundan dolayı bu konulardan uzak duruyorsanız size de şiddetle öneririm.
I. YARININ ADAMI
📌 "Lütfi'nin ayrılmasından sonra Doktor Mustafa, inkılap yolunda ölmekten bahsetti. Mustafa Kemal ise meselenin ölmek değil ölmeden idealleri yaratmak, yapmak ve yerleştirmek olduğunu söyledi."
📝 Onun amacı hiçbir zaman kısa yoldan başarıya ulaşmak veya yalnızca kendi menfaatlerini korumak olmadı. Elini taşın altına koyup yapılması gerekenler hususunda hummalı bir çalışmayı gerekli görüyordu. Amacı kötüye giden devleti ve halkın içinde bulunduğu vaziyeti iyileştirmekti. Bunun için de kendini çeşitli alanlarda yetiştirdi. Yarının adamı olabilmek için geçmişinde kara bir leke bulunmamasına özen gösterdi. Genelde bize anlatılan tarihte, birden gökten iner gibi gelen bir Mustafa Kemal hemencecik milleti bir araya toplayıp ülkey düşman işgalinden kurtarıyordu. Ama bunu başarabilmesinin sebebi geçmişinde saklı, kendini doru bir şekilde yetiştirip sosyal zekasının da gerçekten üst düzey olmasıyla alakalı. Daha talebelik yıllarından itibaren çevresindekileri örgütleyip hürriyet cemiyetleri kurmaya başlıyordu. Tabii bunun bir de sonuçları vardı…
II. SÜRGÜN
📌 "Görev bölgesinde pek çok Arap asker bulunuyordu ve birtakım subay sınıfı, bu askerleri Arap olmaları vesilesiyle kayırıyordu. Onlardan biri yaşlı bir yüzbaşıydı. Bir gün bu yaşlı yüzbaşı, Arap askerleri eğiten Türk çavuşunu azarlamaya başladı. Bazı Arap askerler Türkçe bilmediği için çavuşun söylediklerini iyi anlayamayıp talim sırasında yanlış hareketler yapıyor, defalarca uyarılmalarına rağmen talimi beceremeyen askerler çavuşun sabrının tükenmesine ve sertçe davranmasına sebebiyet veriyordu. Bu duruma kayıtsız kalamayan yaşlı yüzbaşı, Arap askerleri sert şekilde uyaran çavuşu azarladı ve odasına çağırdı. Yüzbaşı odaya geçildiğinde azarın şiddetini artırıp, "Sen nasıl olur da kavmi necip Arap'a bağlı, Peygamberimiz Efendimizin mübarek soyundan olan bu çocuklara sert davranır, onların kalbini kırarsın? Kendini bil, sen onların ayağına su dökmeye layık değilsin !" diyerek çavuşu aşağılamaya başladı.
Arap milletini Türk milletinden üstün gören yüzbaşının tavırlarına daha fazla dayanamayan Mustafa Kemal âdeta kendini kaybedip, “Yüzbaşı susunuz!" diye bağırdı. Yüzbaşı şaşkınlık içinde, "Fena bir şey mi söyledim?" diyebildi.
"Evet, çok fena hareket ettiniz." şeklinde cevapladı Mustafa Kemal ve ekledi: "Buna hakkınız yok. Bu erlerin bağlı bulunduğu Arap kavmi necip olabilir. Fakat senin, benim ve çavuşun da olduğumuz kavmin büyük ve asil bir millet olduğu asla mensup inkâr edilemez bir gerçektir."
📝 Şimdikine benzer olarak o zamanlar da en büyük sorun liyakat eksikliğiydi. Bu ve diğer birçok sorun üzerine konuşmak üzere kahramanımız çevresindekileri örgütlemişti. Bunun yanında mevcut iktidara karşı muhalif olanları tespit etmek için padişahın görevlendirdiği bir sürü hafiye vardı. İktidar için tehlike oluşturabilecek askerlerden birisi olarak görülen Mustafa Kemal evine yakın bir coğrafyada görev almayı beklerken Şam görevine gönderilince tüm planları suya düşmüştü. Buradan bir süreliğine kaçıp cemiyet çevrelerinde takılsa da en sonunda asi ilan edilmemek adına görevine devam etmeye mecbur kalır. Burada karşılaştığı vaziyetler ise hiç hoşuna gitmez. Yukarıdaki alıntıda göründüğü gibi bu zihniyet yüz yıl öncesinde de aynıymış. Sanki insanlar akıl tutulması yaşıyor. Böyle bir sonuca varabilmeyi nasıl başarıyorlar cidden merak ediyorum.
III. İHTİLAL
📝 O sürgündeyken beklemediği gelişmeler yaşanmış ve kurmuş olduğu cemiyet lidersizlik nedeniyle İttihat ve Terakki’ye dahil olmuştu. Eve döndüğünde o da kendini bir anda orada buldu. Ülke kaosa sürüklenmiş ve bir ihtilal ihtimali doğmuştu ama onun hayalindeki gibi sahnede kendisi değil İttihat ve Terakki vardı. Meşrutiyet yeniden ilan edilmiş ve herkes umutluydu. O ise askerlerin siyasete fazla bulaşması nedeniyle bu ihtilalin sonuçlarının çok da bir fark yaratacağını düşünmüyordu, zaman yine onu haklı çıkaracaktı.
IV. TRABLUSGARP
📌 "Limanda önemli bir tezahüratla karşılandı. Namı, ondan önce bölgeye varmıştı. Trablusgarp'tan gelen kahramanı karşılayanlar, şimdi benzer bir hizmeti kendileri için bekliyordu. Mustafa Kemal ilk iş olarak kendisini şehre davet eden Mustafa Şevket'le görüşmek için otele geçti. Görüşme başladıktan bir süre sonra Emniyet Müdürü Hüseyin Bey, otelin salonuna büyük bir telaşla girdi ve "Şeyh Mansur Hazretleri teşrif ediyor,” diyerek kapının yanında el pençe divan durarak Şeyh'i karşıladı. Mustafa Kemal, Şeyh Mansur'un namını işitmişti fakat devlet görevlisinin Şeyh karşısında böyle bir vaziyette bulunmasından durumun daha ciddi olduğunu fark etti. Şeyh âdeta şehrin kralı gibi muamele görüyordu. Şehrin kaymakamı, polisi ve jandarması hatta piyade alayı bile Şeyh'in kontrolündeydi. "İşte," diyordu Mustafa Kemal, "bir tane daha..."
📝 Yeni bir iktidar, ama muhalif aynı. Gördüğü yanlışları açık sözlülükle dile getiren Mustafa Kemal bir kez daha iktidar tarafından sürgüne gönderiliyordu. Bu sefer görev yeri Trablusgarp’tı ve içine düştüğü durum daha da içler acısıydı. Her gittiği şehirde tüm üst makamlar ve halk bir şeyhin kontrolüne girmişti. Ama onun zekası ve girişkenliği karşısında şansları yoktu. Gittiği yerlerdeki durumları düzeltti, halk arasında saygı duyulan birisi oldu ve ülkenin gelecekte ilgilenmek üzere önemli bir sorununu fark etti; şeyhlik ve tarikatlar oldukça zararlıydı ve onlara müsaade edilmemeliydi.
V. İRTİCA
📌 "Millet, yıllardan beri zulmeden istibdat idaresini parçalayarak meşru bir hükümet kurdu. Bu kansız ve mesut inkılaptan zararlı çıkan adi kimseler, eski idarenin geri gelmesi için bin türlü hilelere, desiselere ve denaetlere başvurarak meşru hükümeti rahnedar etmek istedi. Bütün medeniyet âleminin lanetlediği İstanbul faciasının çıkmasına sebep oldu."
📝 Tekerlerine çomak sokulan gericiler çareyi kanlı bir isyan çıkarmakta buluyorlardı. Dini kirli emellerine alet edip “Şeriat isteriz!” diyerek önüne çıkan askerleri öldürüyorlardı. Meşrutiyet tehlike altındaydı ama onun önceden böyle bir cereyan edebileceğini tahmin etmesi sayesinde hızlı bir şekilde kurulan ordu ile isyan kısa sürede bastırılıyordu. İsyancıların liderini kendi başında bulunduğu birlik ele geçirebilecekken gelen emirle yolu kesilir, bu şaşalı görev tanıdık bir isme, ihtilalde de önemli bir mevkide bulunan o günlerin yükselen yıldızı Enver Paşa’ya verilmiştir ve bundan sonra önü iyice açılacaktır. Bir bakıma Mustafa Kemal’in hayallerini yaşamaktadır.
VI. GAZETECİ ŞERİF
📌 "Biz vatana borçlu olduğumuz fedakârlık derecesini düşündükçe, bugüne kadar yapılan hizmeti pek küçük buluyoruz... Ah Salih, Allah bilir hayatımda bugüne kadar orduya faydalı bir uzuv olabilmekten başka vicdani bir emel edinmedim... Vatan mutlaka selamet bulacak, millet mutlaka mesut olacaktır."
📝 İtalyanların Trablusarp’ı işgali sonrası devletin deniz veya karayolu ile bölgeye asker göndermesi mümkün değildi. Tek çıkar yol bazı subayların bölgeye gidip yerli halkı örgütlemesi ve işgale direnç oluşturmasıydı. Halk tarafından iyi biliniyor olması ve durumun ne kadar kötü olduğuna bakmadan elinden gelenin en iyisini yapmak istemesi sebebiyle en önden bölgeye gitti ve beklenmeyen bir başarı ile işgali yavaşlattı hatta durma noktasına getirdi. Balkanların çalkantılı durumu ve çıkan savaş nedeniyle devlet bölgeyi İtalyanlara bırakan bir anlaşmaya varınca çok üzüldü. Sonrasında balkanlarda yaşanan başarısızlık da önceden yaptığı çıkarımları haklı çıkardı. İhtilale rağmen devlet kademesinde hiçbir gelişim görülmemiş, temelden bir değişime ihtiyaç vardı.
➡️KARAKTER SINIRI AŞIMI NEDENİYLE DEVAMI YORUMLARDA ➡️