Spoiler içeriyor
Gotik Günlükleri 5 Bu yazının başlığını "Gotik Günlükleri 5" olarak belirledim fakat kitap, gotik türü içerisinde yer almasına rağmen bence daha çok psikolojik gerilimdi. Zaten yayımlandığı dönemde gotik türü içerisinde reklam edilmesi hakkında çokça tartışmaya konu olmuş. Ancak tartışmalar daha…devamıGotik Günlükleri 5
Bu yazının başlığını "Gotik Günlükleri 5" olarak belirledim fakat kitap, gotik türü içerisinde yer almasına rağmen bence daha çok psikolojik gerilimdi. Zaten yayımlandığı dönemde gotik türü içerisinde reklam edilmesi hakkında çokça tartışmaya konu olmuş. Ancak tartışmalar daha çok kitabın yazarının kadın olmasından kaynaklanıyormuş. Yazarın kadın olması nedeniyle bazı yazarlar kitabı "romans" olarak adlandırmışlar. Ancak kitabı salt romantizm olarak görmek hatta romantizm olarak görmek yersiz geldi bana. İlk yüz sayfasında wattpad kitabı okuyormuş gibi hissetsem de kitap ilerleyen bölümlerde voltajı giderek artan bir psikolojik gerilime döndü. Özellikle son 100 - 150 sayfasını yarın dershanem olmasına rağmen üç fincan kahve ve iki kupa ıhlamur ile ayakta kalarak tırnaklarımı yiye yiye okudum (Bu arada kitap Raf'ta 282 sayfa olarak gözüküyor ancak benim elimdeki kitap 487 sayfa). Belirli bir kısma kadar benim için beklendik bir kurguydu fakat kitaptaki bir dönemeçten sonra çok büyük bir merakla takip ettim olacakları. Ne olacağını kestiremeden şoklardan şoklara atlayarak çevirdim sayfaları. Kitaba dair beklentilerinizi yükseltebildiysem şimdi konusuna ve detaylara geçebilirim.
Kitabımız, karısı Rebecca'yı yakın zamanda kaybetmiş olan Maxim Bey'in genç hanım kızımız ile evlenmesi ve onu İngiltere'deki dillere destan Manderley Malikanesi'ne getirmesiyle başlıyor. Evliliği ile hayatının nirvanasına ulaşacağını zanneden kızımız, malikaneye gelmesiyle birlikte korkunç bir kabusun içine çekiliyor.
Kitap kesinlikle konusuyla, diliyle, kurgusuyla, betimlemeleriyle ve her karakterin alt yapısına incelikli bir şekilde değinmesiyle sağlam bir romandı. Yan karakterlerin bile bu kadar detaylı olması akışa kapılıp kitaptaki olayların o an, o dakika gerçekten yaşandığını sanmanıza sebep olabilecek türdendi. Kitapta bol bol yer alan yazım hataları bile okuma zevkimi etkileyemedi.
Öve öve bitiremediğim karakterlere gelecek olursak...
(KARAKTERLERİN OLDUĞU KISIM BOL BOL SÜRPRİZ BOZAN İÇERMEKTEDİR!!)
Rebecca
Kitapta yaşayan bir karakter olarak karşımıza çıkmasa da herkesin dilinde, Malikanenin her köşesinde, sadece anılarıyla bile kitabın ana karakteri olmayı başarmış mükemmel bir kadın. Tabii mükemmel bir insanın var olması mümkünse...Sadece herkesi manipüle etmeyi başaran narsistler dışarıya mükemmel gibi görünürler. Ne yazık ki gerçekler, gösterdikleri gibi değildir. Nitekim Rebecca da yansıttığı kusursuz kadının altında sadakatsiz, bencil, düşüncesiz ve pek çok açıdan ahlaksız birini saklıyor. Aynı zamanda çok baskın bir kadın. Baskınlığı o derece yoğun ki fiziki olarak kitapta yer almamasına karşın her sayfada kendinden söz ettiriyor. Böylesine güçlü bir karakteri oluşturmak yazar için pek de zor olmamış. Zira yazar, evliliğinin bir kısmında bastırmış olduğu karaktere Rebecca ile can vermiş. Aslında kitapta birinci eş olan Rebecca ve ikinci eş olan hanım kızımız arasındaki çekişme yazarın kendi içinde yaşadığı ikilemleri yansıtıyor bize. En sonunda kazanan ise Rebecca oluyor.
Anlatıcı - İkinci eş
Kitabın anlatıcısı olan ikinci eşe, hanım kızımız diye hitap etme sebebim kitapta adına yer verilmemesi. Bu karakter öyle silik öyle görünmez ki yazar isim dahi vermemiş. Sadece kocasının soyadı ile varlığını sürdürmeye çalışan bir karakter. Burnunun dikine gitmeyi seven ve kendi kendine var olmayı başarabilmiş Rebecca'nın izlerini, Malikane'nin her köşesinde görmesiyle anlatıcımızın düşük olan özgüveni eksilere iniyor. Sürekli insanların ve kocasının kendisini Rebecca ile kıyasladığını düşünüp -aslında bu kıyası yapan kendisi- kafasında çeşitli kurgular ile kendini yiyip bitiriyor. Hatta bu kurgular öyle bir seviyeye geliyor ki fark etmeden Rebecca'yı canlandırdığı bile oluyor (maladaptive daydreaming'in ilk vakalarından).
Kocasına da deli gibi takıntılı. Bu takıntının boyutu hayallerimizin ötesinde. Kocası ilk eşini öldürdüğünü söylediğinde bu hanım kızımız korkup tiksineceği yerde kocasının ilk eşini sevmediğine, onu öldürdüğüne seviniyor. Adam orada ızdırap içinde olduğunu anlatıyor, bu da içinden şarkılar türküler...Bu sevinci pek uzun sürmüyor tabii ki. İlk eşini öldüren Maxim ikinci eşini de öldürüyor. Fakat bu sefer çok daha elim ve acı verici bir ölüm oluyor. Her gün mutsuz bir hayata gözlerini açarak ölüyor bizim hanım kızımız.
Bayan Danvers
Rebecca'yı büyütmüş olan sadık hizmetkar. Aynı zamanda Manderley'i çekip çeviren kişi. Bayan Danvers'ın olduğu bölümler beni en çok geren, tüylerimi diken diken eden bölümlerdi. Bayan Danvers geldiği anda kitap karanlık bir havaya bürünüyordu sanki. Bu karanlık havanın en büyük etkeni de tabii ki Rebecca'dan sonra gelip Maxim'in soyadını almış kişiye olan nefretiydi. Bizim hanım kızımız kocasına ne kadar takıntılıysa Bayan Danvers da Rebecca'ya belki iki katı takıntılı. Dolayısıyla yeni geline sıcakkanlı bir karşılama sunmuyor. Ne zaman Rebecca konusu açılacak olsa içine ruh girmiş gibi nefretini akıtıyor bizim kıza. Sanki Rebecca'nın gölgesi Bayan Danvers'ta cisim buluyor, onun aracılığıyla evi yönetmeye devam ediyor. Bu bölümler korku unsurunun tavan yaptığı, en etkileyici bölümlerdi bana kalırsa.
(SÜRPRİZ BOZAN SON BULMUŞTUR.)
Kitabın ana kurgusunun kalitesinin yanında alt metin de güzel işlenmişti. Aynı adamla evlenmiş, aynı malikane'de yaşamış, aynı dönemin iki farklı kadını...Biri Manderley'nin fırtınalı denizine bakan batı tarafı, diğeri gül bahçesine bakan doğu tarafı. Olaylara verdikleri tepkiler ve birbirlerine zıt olan karakterleriyle dönemin kadınlara olan bakışı, yazarın süzgeciyle önümüze sunulmuş. İkinci eş, itaatkar, kimliğini kocasının sosyal statüsü ve toplumun arzusu şekillendiriyor. Rebecca ise toplumun kurallarını reddediyor. Toplum (ve ben de) tasvip etmese bile kendi yolunu çiziyor. Yazar, kendi içinde yaşadığı ikiliği bu kitabıyla başarılı bir şekilde ortaya koymuş. Pek çok açıdan beğenimi kazanmayı başarmış, sürükleyici, merak uyandıran, yer yer geren, eşe dosta şiddetle tavsiye edeceğim bir kitaptı.
Zaten çok satan kitaba ilgileri daha da artıran Hitchcock'un filmine de değinmeden geçemeyeceğim. Filmi bir an önce izlemek istiyorum. Manderley Malikanesi'nin karanlık havasının filmde nasıl yansıtıldığını merak ediyorum doğrusu.
Yazımın sonuna geldim ve neredeyse sabah olacak ama hala uykum yok. Yarın dershane için uyanamama endişesi yüklenmeye başladı...O son kahveyi içmeyecektim.