"Pandora'nın Kutusu hikayesini bilirsin. Açılması gereken kutu açılır açılmaz hastalık, keder, kıskançlık, aç gözlülük, şüphe, ihanet, açlık ve kin gibi akla gelebilecek her türlü kötülük ve uğursuzluk kutudan sürünerek kaçmış, gökyüzünü kaplayarak uçup gitmiş. Bundan sonra, insanlar ne yazık ki…devamı"Pandora'nın Kutusu hikayesini bilirsin. Açılması gereken kutu açılır açılmaz hastalık, keder, kıskançlık, aç gözlülük, şüphe, ihanet, açlık ve kin gibi akla gelebilecek her türlü kötülük ve uğursuzluk kutudan sürünerek kaçmış, gökyüzünü kaplayarak uçup gitmiş. Bundan sonra, insanlar ne yazık ki sonsuza kadar sefalet içinde acı çekip kıvranmak zorunda kalmış. Ancak kutunun köşesinde haşhaş tanesi kadar küçük, parıldayan bir taş kalmış ve taşın üzerinde belli belirsiz 'umut' kelimesi yazılıymış."
Evet... Kitap aslında tam olarak bu efsanenin üzerine kurulmuş ve ince ince işlenmiş durumda. Bunu görmüyor veya hissetmiyorsunuz, ama fark ediyorsunuz. Küçük umut detayları güzeldi, beklenmedikti; hayata tutunmaya çalışmak, pes etmemek, iyileşme çabası... Hepsi de umut ile olan ufak atılımlar bir nevi.
Kitaba gelirsek, açıkçası ilk başta ne yazacağımı bilemedim çünkü; belli bir konusu yok. Yani okuyup bittikten sonra 'ee? ' olduğumu söylemem gerek. Yine de alıntıların bir yerde durması için bunu yazayım dedim.
Konusunun olmamasının yanında anlattığı olaylarla Japonya'nın savaş sonrası durumunu açık açık gösteriyor bizlere. Ruhsal ve mental açıdan iyileşme çabasını tüberküloz hastalığına yakalanmış bireyler üzerinden görüyoruz. Gayet iyi yansıtılmış ki belli birkaç sayfasında özgür düşünceden, savaştan ve toplumdan bahsetmesi; aslında açık açık o zamanki durumları açıklıyor bizlere.
Bunların yanında, hasta-bakıcı arasındaki ilişkiye bir türlü anlam veremedim. Özellikle o konuşma şekilleri, 20-25 ve üzeri yaşlardaki insanlarla 5 yaşındaymış gibi konuşuyorlar; tuhaf geldi bu durum.
En şaşırdığım yerlerden biri de Tarlakuşuna sürekli soğuk davranmalarının sebebini öğrendiğim kısım ve en sondaki gerçek duygu düşüncelerini ifade ettiği yerdi. Şaşırdığım ve mantıklı bulup hoşuma giden taraflardı.
Açıkçası bu sefer "kessin okuyun yaa" demiyorum, okusanız bir şey kaybetmezsiniz tabi çünkü gayet güzeldi, ama mükemmel ötesi de değil. Çok bi beklenti yapmadan okursanız seversiniz.
İlgilisine tavsiye ediyorum şimdiden iyi okumalar ✨
-. -. -. -. -. -. -. -. -. -. -. -. -. -. -. -. -. -. -. -. -. -. -. -. -. -. -. -. -.
🍁"Çok gülen bir insan, aynı zamanda çok ağlayan değil midir?"
🍁"uçsuz bucaksız denizde sürüklenen dümensiz bir gemi gibi, ta ki dehşete düşme noktasında dehşete düşene kadar,"
🍁"İnsanlar ölümle tamamlanır. Yaşarken, herkes eksiktir."
🍁"Gerçekten konumumun en düşük seviyede olduğunu düşünürken bile, en dibin daha da dibi vardı."
🍁"Sevmek ve sevilmek, tıpkı mayıs esintisinde hışırdayan ağaç yaprakları gibi."
🍁"..bir gün bir güvercin Tanrı'dan bir istekte bulunmuş: 'Uçarken hava bana engel oluyor ve hızla ilerleyemiyorum, havanın yok olmasını istiyorum.'
Tanrı onun bu dileğini dinleyip yerine getirmiş. Ancak daha sonra güvercin ne kadar kanat çırpsa da uçamamış. Yani bu güvercin aslında özgür düşüncedir. Güvercin ancak hava direnci olunca uçabilir. Mücadele gayesi olmayan özgür düşünce, sanki bir vakum tüpünün içinde kanat çırpan güvercin gibidir, hiçbir zaman uçamaz."