Spoiler içeriyor
Kitabın son sayfalarını martinin Hakan Günday playlisti ile beraber okudum. Özellikle öyle bir şarkı vardi ki. Her şey üst üste gelince göz yaşlarıma hakim olamadım. Gaza'nın yıkılmış Buda heykellerini görmeye gitmesi, Cuma, kağıttan kurbağa, mülteciler, zulme uğramış Afganistan halkı, Taliban…devamıKitabın son sayfalarını martinin Hakan Günday playlisti ile beraber okudum. Özellikle öyle bir şarkı vardi ki. Her şey üst üste gelince göz yaşlarıma hakim olamadım. Gaza'nın yıkılmış Buda heykellerini görmeye gitmesi, Cuma, kağıttan kurbağa, mülteciler, zulme uğramış Afganistan halkı, Taliban ve en son yaşanan şey. Arkada da çalan Leprous-Bellow. Bazı şeyler vardır tesadüfen karşınıza çıkar ama yıllardır tanıyormuş hissi verir ya size. Bu şarkı da bana aynı hissi verdi. Sözlerinin kitapla uyumlu olması da ayrı mevzu. Hatta Spotify'da kapağındaki heykeli Buda heykeline, heykelin omzundaki çocuğu da Cuma'ya benzettim. Bence bu kadar şey tesadüf olamaz. Ama bu kitabin bir şarkısı olacaksa da o da budur.(Teşküler martı)
Bi diğer şarkısı da belki filmdeki Kandalı Ağıdı olabilir. Hatta kitabı okuma neden olan şey de diyebilirim buna. Ay başında bu kadar kitap okuyacağım, şöyle yapacağım diye bir sürü söz verip, kitapların hepsini tek tek listeleyip hiçbirini okumadım. Daha doğrusunu ilkine başladım ve sonra sıkılıp yarım bıraktım. Ama internette gördüğüm Daha filminin kesitinden etkilenip bu kitaba başladım ve 2 günde bitirdiğim. Anlayacağınız ben plan insanı değilmişim. Ama sosyal medyadan çok etkileniyormuşum onu anladım. Bahsettiğim Kandalı Ağıdı'nı belki duymuşsunuzdur. Kitapta da geçiyor sandım. Hatta kitap boyunca o kısmın gelmesini bekledim. Ama geçmiyormuş bi tık hayal kırıklığına uğradım.
Kitap insan kaçakçılığını bütün gerçekliğiyle gözler önüne seriyor. Ülkesinden yeni bir yaşam için bi ümitle yola çıkan insanları... Yaşlısı, genci, çocuğu sadece güzel bir hayat istiyorlar. Ama gittikleri yerde mutlu olmayacaklar. Gaza'nın da dediği gibi kimse mültecilere iş vermeyecek, kimse konuşmayacak, selam dahi vermeyecek, sevmeyecek... Ya satılacak ya da kullanılacak çoğu mülteci. Kitapta kaçakçıların hepsi tek tek anlatılmamış. Ama bi karakter var ki. Hakan Günday o karakter üzerinden insanı, devleti, dinleri anlatmış.
Kitabın başlarında Gaza'nın gerçekten iyi bir çocuk olup olmayacağını çok düşündüm. Bir insan doğuştan mi kötüdür? Yoksa çevre yüzünden mi kötü olur? Bence bunun birkaç sevebi var. İlk olarak kötülük de diğer karakteristik özellikler gibi kalıtsaldir. İster kabul edin ister kabul etmeyin ama siz kötüyseniz nesliniz de kötüdür. Bu nedenle Gaza'nın git gide Ahad'a benzemesinin nedeni de bu. Bu bir soyaçekim kuralı. Diğer bi etken de Gaza'nın yaşadıkları. Şiddet çocukluğundan beri hayatındaki önemli bir etken. Ahad ona kötü olmayı öğretti. Başlarda Gaza'nın iyi bir çocuk olduğunu görüyoruz. Hoşlandığı kız için hediyeler alması, onunla yemek yemek istemesi falan. Ama Gaza'yı kötü bir insan olarak gördükleri için o da kötü olmayı tercik ediyor. Tabi bu bi anda olabilecek bir şey değil. Örneğin biri size kötü dediği zaman kötü olmazsınız. Ama Gaza olur. Çünkü içinde zaten kötülük var. Bu konu üzerinde fazla durmamin nedeni kitap boyu Gaza'nın iyileşip iyileşmeyeceğini düşünmem oldu. Ama hayır Gaza asla iyi bir hayat yaşayamazdı.
Kitapta en çok etkilendiğim kısım Gaza'nın 13 gün boyunca o cesetten yığının altında kalmasıydı. Hakan Günday duyguyu o kadar güzel geçirmiş ki. Sanki Gaza ile beraber ordaymışım gibi hissettim. Nefesim daraldı, midem bulandı, hatta korktum. Gaza'nın yaşam için verdiği savaş beni çok şaşırttı. Gaza gibi insanların intihara hep meyilli olduğunu düşünürdüm. Ama Gaza hiç intihar etmeyi düşünmedi. Sadece intiharı hissetti. Gaza o kazadan sonra bambaşka bir insan oldu. Belki o kaza yaşanmasa Ahad gibi insan kaçakçılığına devam ederdi. Ama bu kazadan sonra kendine farklı bir yol çizmeyi denedi. Sadece denedi.
Hakan Günday kitaplarında asla beklemeyeceğiniz bir bölüm varsa o da her şeyin güzel gittiği bir bölümdür. Gaza'nın mutlu olduğu, okuduğu, çok başarılı olduğu ve geleceğe dair hayalleri olduğu bir kısım. Başlarda bunları okuyunca şaşırdım. Sonra sayfa sayısına bakıp bunun altında kesin başka bir iş vardır dedim. Ve öyle de oldu. Hakan Günday kitabında her şeyin güzel olduğu evre sadece 40-50 sayfa falan sürdü.
Gaza'nın yaşadığı travmayı bir anda atlatması beni çok şaşırttı. Hiçbir insan bunu yapamaz. Zeten Gaza da yapamadı. Sadece duygularını bastırdı. 3 yılın sonunda da bu duygular açığa çıktı ve Gaza bi hastalığa yakalandı. Travma sonrası sosyal anksiyete. Kendisi öyle tanımlıyor hastalığını.
Sonrasında Gaza'nın iyileşmek için bir çok yolu denediğini görüyoruz. Hastane, linç, biraz da molfin sülfat. Ama hiçbiri onu iyileştiremedi. Zaten böyle bir insan iyileşemez ki.
Kitabın sonu çok anlamlı bitti. Gaza kitap boyu o mültecileri asla insan yerine koymamıştı. Onların hiçbiriyle empati yapmayı denememişti. Hepsinden nefret ediyordu. Ama insanoğlu bu. Ne zaman ne olacağın belli olmaz. Gaza da kitabın sonunda kendini o mültecilerin arasında buldu. Ve sanırım artık onları anladı. Artık onlarla empati kurabildi. En çok da Cuma ile.
Son bir merak ettiğim şey var. Bir gün Hakan Günday ile tanışırsam ona soracağım yeni bir soru eklendi. O mezardaki adam kimdi? Gaza'nın babası mı? Ve Gaza'nın annesi gerçekte neler yaşadı? Bunlari merak ediyorum.