"Ben bilimkurgu severim." diyenin elini kolunu sallayarak okuyabileceği bir roman değil "Biz". Distopik alanda edebiyatın ilklerinden olmakla birlikte yazıldığı dönemde 20. yüzyıla şaşılası bir bakış atıyor. Kullanılan imgeler, metaforlar öyle akıllıca ki türdeşlerinde böyle bir anlatıma rastladığımı hatırlamıyorum. Yani yazar,…devamı"Ben bilimkurgu severim." diyenin elini kolunu sallayarak okuyabileceği bir roman değil "Biz". Distopik alanda edebiyatın ilklerinden olmakla birlikte yazıldığı dönemde 20. yüzyıla şaşılası bir bakış atıyor. Kullanılan imgeler, metaforlar öyle akıllıca ki türdeşlerinde böyle bir anlatıma rastladığımı hatırlamıyorum. Yani yazar, bizi tamamen "Tek Devlet" düzeninin içine çekmek istiyor. Bunun için yüzeysel bir betimleme yerine derin ifadeleri, cümleleri tercih ediyor. Misal, Bay D-503 rahatsız edici düşünceleri, duvarın ötesinin (İlkel yaşamın) kendinde hissettirdiklerini irrasyonel olarak tanımlıyor. Kök -1 ile imgeleniyor. Böylesi bir matematikselliğin hüküm sürdüğü mutlak düzende çok zekice bir kullanımdır bu.
Tek Devlette, eski antik yaşamın (20. Yüzyıl olarak düşünebilirsiniz.) her türlü faaliyeti "Entropi" diye adlandırlıyor. Yani düzensiz olarak görülüyor. Ve insanlar "Numaralar" ile yer değiştiriyor. Cinsellik, "Seks saati" ismini alıyor ve duygudan yoksun bir şekilde pembe bileti olan erkekler, kadınlara sahip oluyor. D-503 ve R-13, farklı zamanlarda aynı kadın ile beraber olabiliyorlar. Yani kadinlar son derece pasif ve edilgen konuma gelmişler.
Ev, taş duvarla kaplanmış oldukça antik bir yapı olarak görülüyor ve bunun yerine etrafı cam ile döşeli binalar yapılıyor. Herkes birbirinin ne yaptığını fark edebilir, selam verebilir. Fakat saatleri belirlenmiş "Seks" eylemi yapıldığında storlar (Perde) indirilmelidir...
Biz romanında duygular ve hazlar dahi matemaksel bir düzenin parçası haline gelmişler. Ölçülebilir olmuşlar. Fakat yazar yani D-503, kendinde bir başka beni fark ediyor. Bu ben tabii ki eski insanlarda var olan tutkuları temsil ediyor. Aşk, hüzün, kıskançlık, ağlama... Tek Devlet, Numaralardaki bu değişimi anlayınca bunun gereksiz bir fantezi, marazi bir durum olduğunu öne sürerek hastalandıkları fikrine kapılmalarını sağlıyor. Açıklık getirirsek, devlet bedenlerdeki ruhun canlanmasını istemiyor. Numaralar da güya çok sevdikleri devletlerinin kendilerini manipüle etmesine izin veriyorlar.
Zamyatin'in insanları Numara yapması öyle yerinde ki... Sanayi devriminden bu yana gelen makineleşmenin bir kelime ile özetlenmesi anlamına gelebilir. Çok yakışık almış bir öngörü bu: Bugün Elon Musk, çocuğunun ismini X bilmem ne koymadı mı?..
Her türlü uyuşturucu maddenin yasaklandığı, ilkel insanlarla aralarına yeşil bir duvar ördükleri, cinselliğin "Seks saati" programına indirgendiği, adeta camdan fanuslarda yaşandığı, yiyeceklerin petrolden yapıldığı bir toplum; tuhaf hareketlerde (Sevmek, ağlamak, aşık olmak, düzene karşı koymak) bulunduğunuzda yanı başınızda "Koruyucular" adı verilen birinin belirdiğini düşünün. Düşünün ki sokak boyunca ilerlerken, ardınızda bir gölge sizi takip etsin... Zamyatin'in Biz'inde olup bitenler "Sonsuzluğu Sınırlamak" tır.
Ve kitabın teması gereğince de anlıyoruz ki: Sayılar sonsuzdur. Bir başı ve sonu yoktur. O halde söyleyebilir miyiz ki gerçekleştirilmiş bir devrim, son devrimdir. Hayır. Devrimler de sayılar gibi sonsuzdur ve öylece devam eder. Kitabın sansür yemesi, uzun bir süre boyunca yayımının yasaklanması da sanıyorum içindeki bu kısımdan dolayıdır.
Okurken yapılan mekân betimlemelerini pek anlamayabilirsiniz. Fakat başkarakter D-503, bizlere bir kitap yazıyor; hislerini aktarmakta inanılmaz başarılı. Onun korkusunu, kendisindeki değişimi, tutkulu aşkını çok iyi görebiliyoruz. Yaşadıkları daha derine inecek olursak bir kaçıştır aslında. Sürekli endişeli bir ruh halini okuyoruz. İnsanlığımı Yitirirken'deki Osamu Dazai kadar olmasa da Bay D-503'te de yorgun, bitap bir ruh hali mevcut.
1984, Cesur Yeni Dünya gibi önemli romanların öncüsü kabul edilen bir eser karşımızdaki. Bir ara anlatıdan kopar gibi oldum. Çünkü çok mecazi ve metaforlu, yoğun ifadeler vardı. Altında ezildim, büküldüm. George Orwell, Huxley benzer temayı biraz daha modernize etmişler ve okuyucunun daha az yorulmasını sağlamışlar diyebiliriz. Zamyatin, işin içine politika, felsefe ve din yorumlarını harmanlamış; Dostoyevski yahut bir başka klasik yazar, bilim kurgu yazmış da onu okuyoruz izlenimi veriyor kitap.
İçinde bulunduğum dönemi düşününce bana şahsen ağır geldi. Fakat bu demek değil ki romanın tadını alamadım... Aksine daha çok hissettim, kalbime işledi. Derime iğne batar gibi rahatsız da oldum; yani Zamyatin de okuyucusunu biraz sarsmak istemiş olmalı. Size tavsiyem, bu romanı eğlenmek için okumamanız olur. Tabirim için affedin keyfinizin içine edebilir. Ciddi bir bakış, eğilme ve önemseme gerektiriyor "Biz". Edebiyata katkısı açısından Zamyatin'e teşekkür ediyorum. İncelememe son veriyorum.
Bonus: Yazımı okuyanlara da teşekkür ederim. Sonuçta bu uzun bir yazı, dikkate değer görerek buralara kadar gelmiş olabilirsiniz. Hoş geldiniz. Bayağı bir detay vererek anlatmak istedim, yani içimden böyle geçiyordu. Bu yüzden kaç paragraf yazmışım, ne kadar uzamış pek de dikkat etmedim. Ve kitap içindeki olaylara da girmedim. Sevgilerle 🌟