Yazarın üç bölümden oluşan “el Cevabü’l Kafi” adlı eserinin ikinci bölümüdür. Eserde bazı günah çeşitlerinin şer’i hukuka göre hükümleri ve bu hükümlerin hikmetleri açıklanmakta. Aynı zamanda insanın iç dünyasındaki fücur ve takva mücadelesinin aktörlerinden olan günahlara gidiş yolları teşhir edildiği…devamıYazarın üç bölümden oluşan “el Cevabü’l Kafi” adlı eserinin ikinci bölümüdür. Eserde bazı günah çeşitlerinin şer’i hukuka göre hükümleri ve bu hükümlerin hikmetleri açıklanmakta. Aynı zamanda insanın iç dünyasındaki fücur ve takva mücadelesinin aktörlerinden olan günahlara gidiş yolları teşhir edildiği gibi onlardan nasıl korunabileceğiniz usulünce anlatılmaktadır.
İnsanın Allah’a asi olduğu davranışları paralelinde ceza maddeleriyle ürkütüleceği sanılan bir kitap gibi görülse de aksine okudukça Rabbimizin merhametinin sonsuzluğunun, kullarının haklarına dair hassaslığının aklınızda daha sağlam yerleşeceği kanaatindeyim. Çünkü gaye günahkarı değil, her daim günahı hedef alan kaide etrafında şekillenmekte hatta bu teknik, kullara da öğütlemektedir. Bu sayede birey, pişmanlık ve ümidi kalbinde buluşturarak tövbe etmeyi geciktirmeyip hatalarını bertarafta daha marifetli olabilmektedir.
“Ceza, amelin cinsindendir.” Yani her hatanın bedeli ya da cezası yine o yanlışın acısıyla ödenir. Bir insan dünyada yaptığı bir hatanın karşılığını fıtri şeriat kanunlara göre alıyorsa Allah onu temizlemek istediğindendir. O kulundan vazgeçmediğinin alametidir.
“Kainatta her şey zıddıyla bilinir.” Hikmetiyle düşününce adaletin ancak adaletsizlikle bilineceğine dair şu sıralar daha çok misal görmekteyiz. Şimdilerde nihayet maskesi düşen, karar mekanizması eleştirilen BM muhakemesi kıyasında İslam hukukunun dogmatik bir sistem olmadığını, akla ve yaratılışla aykırı iş yapmadığını, aksine anayasal medeniyetin vadettiği yargı ve adaletten öte bireysel, toplumsal menfaat ve nizam üzerine gerçekçi hüküm ile ıslahatlar barındırdığını gözlemlemek, teğet etmek artık pek daha kolay. İnancımızın, bilimle çelişmediği gibi medeni hukukun da yalnız ondan türeyebileceğini pekala tefekkür edebilirsiniz. Bu kısa çalışma da konu için esaslı bir delil olmuş diyebilirim. Aynı zamanda okumak isteyenlerin ilk olarak günahların kalpteki etki ve zararlarının daha kapsamlı anlatıldığı serinin birinci kitabıyla başlamasını öneririm.
Kitabın tahlilini yaparken beraberinde düşünce alemimdeki yankılarını da yazınca satırlar epey uzuyor. Benim için keyifli olan bu sürecin sizin için de istifadeli olmasını ümit ediyorum.
Son olarak kitapta altını çizdiğim bazı kısımlar:
~ Okumak ayetleri anlamın bir vesilesidir. Seleften biri şöyle demiştir: ‘Kur’an kendisiyle amel edilsin diye indirilmiştir. Öyleyse okumayı amel etmek için yapın.’
~ Bazen günahın zararı hemen gelebilir, bazen de az veya çok gecikebilir. Nasıl ki hastalıkta bazen sebebiyle beraber bazen de sonrasında meydana geliyor. İşte bu noktada kulun genellikle yanlışa düştüğü noktadır. Şöyle ki günah işlerde hemen arkasında günahın onun her hangi bir etkisini görmez. Oysa kul bilmez ki o günah tesirini zaman içerisinde yavaş yavaş gösterecektir. Nitekim zehir ve zararlı şeylerde etkilerini aynı şekilde yavaş yavaş yaparlar. Şayet bu sırada kul, ilaçlarla, zararlı atıkları vücudundan atmakla ve panzehirle tedavi olursa ne ala, aksi halde bunlar onu ölüme götürür. Evet durum böyledir. Tek bir günahın dahi etkisi giderilmezse kişiyi helaka götürür. Peki her an ve her gün günah üstüne günah işleyenin hali nice olur? Yardım istenen Allah’tır.
~ Fesubhanallah! Nice tersine dönmüş, şekil değiştirmiş ve batırılmış olan kalpler vardır ki sahibi farkında değildir. Nice insanların övmesine kanan, Allah’ın örtmesine aldanan, Allah’ın nimetleri ile istidrac (yavaş yavaş azaba) edilenler vardır. Tüm bunlar cezalar ve ihanetlerdir. Oysaki cahil onları keramet zannetmektedir.
~ Allah Teala şöyle der:
“Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur.” (Hac Suresi/46)
~ Kalpteki büyük günahlar: Allah’a ortak koşmak, günahta ısrar etmek, Allah’ın rahmetinden ümit kesmek ve kendini Allah’ın mekrinden (tuzağından) güvende hissetmek.
~ Gerçektende dünyada ahirette ki cennet gibi bir cennet vardır. Her kim o cennete girememişse ahiretin cennetine de giremez.
~ Öyleyse kul, haddi zatında günahın büyüklük ve küçüklüğüne bakmasın. Fakat asi olduğu zatın azametine, kadrine ve günah işlemekle saygınlığını çiğnemesine baksın.
~ Bakış insanın başına gelen bela ve musibetlerin çoğunun da kaynağıdır. Çünkü bakış zihinde hayali doğurur, sonra hayal fikri, fikir şehveti sonra şehvette iradeyi doğurur sonra bu kuvvetlenir nihayet kesin bir azime döner. Netice de bir engel olmadıkça, fiil kaçınılmaz olur. Bu konuda şöyle denilmiştir: “Gözü yummaya sabretmek baktıktan sonraki acıya sabretmekten daha kolaydır.”
~ İmam Şafiî der ki: Vakit kılıçtır. Sen onu kesmezsen o seni keser. Nefsini hak ile meşgul etmezsen seni batıl ile meşgul eder.
~ Kişi vaktini gaflet, şehvet ve boş hayallerle harcıyorsa, geçirdiği vaktin en hayırlısı uyku ve hiçbir şey yapmamaksa böyle birinin ölmesi yaşamından daha hayırlıdır.
~ Kalp düşük hatıralardan boşaltılmadıkça o kalpte faydalı hatıralar yerleşemezler. Çünkü o faydalı duygular, hatıralar ancak boş bir yerde yerleşir. Nitekim şairin dediği gibi:
Ben aşkı tanımadan önce onun aşkı bana geldi
Boş kalbe rastladı da iyice yerleşti
~ Neticede şeytan, kulun, salah ve felahının ancak kalbini istila etmesi gereken bu iradelerden alıkoyarak onu sadece iredesizlik ve boş kalmayla meşgul edip oyalar.
~ Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem şöyle der:
‘Kulun kalbi düzgün olmadıkça imanı düzgün olmaz, dili düzgün olmadıkça da kalbi düzgün olmaz. (Müsned)
Başka bir hadiste:
’Sabah olduğu zaman bütün organlar dile yalvararak şöyle derler: Allah’tan kork, biz seninle ayaktayız sen doğru olursan bizde doğru oluruz sen eğilirsen bizde eğiliriz. (Müsned, Tirmizi)
~ Söz senin esirindir. Ağzından çıkınca sen onun esiri olursun.
~ İşte bu en büyük fıkıhtır. Yani kişinin işlediği günahların kendisine ihanet edipte kendisiyle güzel ölümün arasına girmesinde korkması en büyük bir anlayıştır.
“De ki: “Ey kendilerinin aleyhinde (günahta) aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Zümer Suresi/ 53)