Yazarın üç bölümden oluşan “el Cevabü’l Kafi” adlı eserinin ikinci bölümüdür. Eserde bazı günah çeşitlerinin şer’i hukuka göre hükümleri ve bu hükümlerin hikmetleri açıklanmakta. Aynı zamanda insanın iç dünyasındaki fücur ve takva mücadelesinin aktörlerinden olan günahlara gidiş yolları teşhir edildiği…devamıYazarın üç bölümden oluşan “el Cevabü’l Kafi” adlı eserinin ikinci bölümüdür. Eserde bazı günah çeşitlerinin şer’i hukuka göre hükümleri ve bu hükümlerin hikmetleri açıklanmakta. Aynı zamanda insanın iç dünyasındaki fücur ve takva mücadelesinin aktörlerinden olan günahlara gidiş yolları teşhir edildiği gibi onlardan nasıl korunabileceğiniz usulünce anlatılmaktadır.
İnsanın Allah’a asi olduğu davranışları paralelinde ceza maddeleriyle ürkütüleceği sanılan bir kitap gibi görülse de aksine okudukça Rabbimizin merhametinin sonsuzluğunun, kullarının haklarına dair hassaslığının aklınızda daha sağlam yerleşeceği kanaatindeyim. Çünkü gaye günahkarı değil, her daim günahı hedef alan kaide etrafında şekillenmekte hatta bu teknik, kullara da öğütlemektedir. Bu sayede birey, pişmanlık ve ümidi kalbinde buluşturarak tövbe etmeyi geciktirmeyip hatalarını bertarafta daha marifetli olabilmektedir.
“Ceza, amelin cinsindendir.” Yani her hatanın bedeli ya da cezası yine o yanlışın acısıyla ödenir. Bir insan dünyada yaptığı bir hatanın karşılığını fıtri şeriat kanunlara göre alıyorsa Allah onu temizlemek istediğindendir. O kulundan vazgeçmediğinin alametidir.
“Kainatta her şey zıddıyla bilinir.” Hikmetiyle düşününce adaletin ancak adaletsizlikle bilineceğine dair şu sıralar daha çok misal görmekteyiz. Şimdilerde nihayet maskesi düşen, karar mekanizması eleştirilen BM muhakemesi kıyasında İslam hukukunun dogmatik bir sistem olmadığını, akla ve yaratılışla aykırı iş yapmadığını, aksine anayasal medeniyetin vadettiği yargı ve adaletten öte bireysel, toplumsal menfaat ve nizam üzerine gerçekçi hüküm ile ıslahatlar barındırdığını gözlemlemek, teğet etmek artık pek daha kolay. İnancımızın, bilimle çelişmediği gibi medeni hukukun da yalnız ondan türeyebileceğini pekala tefekkür edebilirsiniz. Bu kısa çalışma da konu için esaslı bir delil olmuş diyebilirim. Aynı zamanda okumak isteyenlerin ilk olarak günahların kalpteki etki ve zararlarının daha kapsamlı anlatıldığı serinin birinci kitabıyla başlamasını öneririm.
Kitabın tahlilini yaparken beraberinde düşünce alemimdeki yankılarını da yazınca satırlar epey uzuyor. Benim için keyifli olan bu sürecin sizin için de istifadeli olmasını ümit ediyorum.
Son olarak kitapta altını çizdiğim bazı kısımlar:
~ Okumak ayetleri anlamın bir vesilesidir. Seleften biri şöyle demiştir: ‘Kur’an kendisiyle amel edilsin diye indirilmiştir. Öyleyse okumayı amel etmek için yapın.’
~ Bazen günahın zararı hemen gelebilir, bazen de az veya çok gecikebilir. Nasıl ki hastalıkta bazen sebebiyle beraber bazen de sonrasında meydana geliyor. İşte bu noktada kulun genellikle yanlışa düştüğü noktadır. Şöyle ki günah işlerde hemen arkasında günahın onun her hangi bir etkisini görmez. Oysa kul bilmez ki o günah tesirini zaman içerisinde yavaş yavaş gösterecektir. Nitekim zehir ve zararlı şeylerde etkilerini aynı şekilde yavaş yavaş yaparlar. Şayet bu sırada kul, ilaçlarla, zararlı atıkları vücudundan atmakla ve panzehirle tedavi olursa ne ala, aksi halde bunlar onu ölüme götürür. Evet durum böyledir. Tek bir günahın dahi etkisi giderilmezse kişiyi helaka götürür. Peki her an ve her gün günah üstüne günah işleyenin hali nice olur? Yardım istenen Allah’tır.
~ Fesubhanallah! Nice tersine dönmüş, şekil değiştirmiş ve batırılmış olan kalpler vardır ki sahibi farkında değildir. Nice insanların övmesine kanan, Allah’ın örtmesine aldanan, Allah’ın nimetleri ile istidrac (yavaş yavaş azaba) edilenler vardır. Tüm bunlar cezalar ve ihanetlerdir. Oysaki cahil onları keramet zannetmektedir.
~ Allah Teala şöyle der:
“Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur.” (Hac Suresi/46)
~ Kalpteki büyük günahlar: Allah’a ortak koşmak, günahta ısrar etmek, Allah’ın rahmetinden ümit kesmek ve kendini Allah’ın mekrinden (tuzağından) güvende hissetmek.
~ Gerçektende dünyada ahirette ki cennet gibi bir cennet vardır. Her kim o cennete girememişse ahiretin cennetine de giremez.
~ Öyleyse kul, haddi zatında günahın büyüklük ve küçüklüğüne bakmasın. Fakat asi olduğu zatın azametine, kadrine ve günah işlemekle saygınlığını çiğnemesine baksın.
~ Bakış insanın başına gelen bela ve musibetlerin çoğunun da kaynağıdır. Çünkü bakış zihinde hayali doğurur, sonra hayal fikri, fikir şehveti sonra şehvette iradeyi doğurur sonra bu kuvvetlenir nihayet kesin bir azime döner. Netice de bir engel olmadıkça, fiil kaçınılmaz olur. Bu konuda şöyle denilmiştir: “Gözü yummaya sabretmek baktıktan sonraki acıya sabretmekten daha kolaydır.”
~ İmam Şafiî der ki: Vakit kılıçtır. Sen onu kesmezsen o seni keser. Nefsini hak ile meşgul etmezsen seni batıl ile meşgul eder.
~ Kişi vaktini gaflet, şehvet ve boş hayallerle harcıyorsa, geçirdiği vaktin en hayırlısı uyku ve hiçbir şey yapmamaksa böyle birinin ölmesi yaşamından daha hayırlıdır.
~ Kalp düşük hatıralardan boşaltılmadıkça o kalpte faydalı hatıralar yerleşemezler. Çünkü o faydalı duygular, hatıralar ancak boş bir yerde yerleşir. Nitekim şairin dediği gibi:
Ben aşkı tanımadan önce onun aşkı bana geldi
Boş kalbe rastladı da iyice yerleşti
~ Neticede şeytan, kulun, salah ve felahının ancak kalbini istila etmesi gereken bu iradelerden alıkoyarak onu sadece iredesizlik ve boş kalmayla meşgul edip oyalar.
~ Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem şöyle der:
‘Kulun kalbi düzgün olmadıkça imanı düzgün olmaz, dili düzgün olmadıkça da kalbi düzgün olmaz. (Müsned)
Başka bir hadiste:
’Sabah olduğu zaman bütün organlar dile yalvararak şöyle derler: Allah’tan kork, biz seninle ayaktayız sen doğru olursan bizde doğru oluruz sen eğilirsen bizde eğiliriz. (Müsned, Tirmizi)
~ Söz senin esirindir. Ağzından çıkınca sen onun esiri olursun.
~ İşte bu en büyük fıkıhtır. Yani kişinin işlediği günahların kendisine ihanet edipte kendisiyle güzel ölümün arasına girmesinde korkması en büyük bir anlayıştır.
“De ki: “Ey kendilerinin aleyhinde (günahta) aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Zümer Suresi/ 53)
📌 Peygamber efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellemin “Ümmetimin Ayı” diye vasıflandırdığı yaklaşmakta olan Ramazan ayına hazırlık için bazı kitap önerileri📚:
1- Büyük İslam İlmihali: Oruç Bölümü
2- Kitâbu Esrari’s Savm-Orucun Sırları/ İmam Gazâli
3- Et Tibyan/ İmâm Nevevî
4- Ramazan…devamı📌 Peygamber efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellemin “Ümmetimin Ayı” diye vasıflandırdığı yaklaşmakta olan Ramazan ayına hazırlık için bazı kitap önerileri📚:
1- Büyük İslam İlmihali: Oruç Bölümü
2- Kitâbu Esrari’s Savm-Orucun Sırları/ İmam Gazâli
3- Et Tibyan/ İmâm Nevevî
4- Ramazan Risalesi/ Nureddin Yıldız
5- Bir Mekteptir Oruç/ İhsan Şenocak
6- Oruç Fıkhı/ Yusuf El-Karadavi
7- Manevi Bahar Mevsimi Ramazan/ Muhammed Esad Coşan
8- Ramazan’da Kalplerimizi Nasıl Canlandırabiliriz?/ Mecdi El-Hilali
9- 30 Günde Manevi Devrim/ Dr. Halîd Ebu Şâdi
10- Ramazanla Dirilmek/ Abdullah Yıldız
Bu ayının ehemmiyetini kavrayabilmek, özelindeki doğru sanılan yanlışları düzeltebilmek ve onu ihya edebilmek adına bu eserlerden istifade edebilirsiniz.
Ramazan’a hazırlığın önemine dikkat çekmişken bu ayın faziletli olmasının belli başlı sebeplerini de sıralayalım:
• Hidâyet rehberimiz Kur’ân-ı Kerim, bu ayda indirilmeye başlamıştır. (Bakara Suresi/ 185)
• Cenâb-ı Hakk’ın, “bin aydan daha hayırlı” olduğunu haber verdiği Kadir Gecesi bu aydadır.(Kadîr Suresi/ 1-5)
• Diğer ümmetlere farz kılındığı gibi bu ümmetede de Allah’ın “mükâfatını ben vereceğim” buyurduğu Ramazan orucu farz kılınmıştır. (Bakara Suresi/ 183-184, Buhârî)
• En mühim sebep de Yüce Rabbimizin kullarına lûtufta bulunarak, senenin bir ayını kazanç mevsimi hâline getirmesidir. Kendilerine bahşedilen bu fırsatı değerlendiren mü’minler, Kitap ve Sünnet-i Seniyye’yi bir ay boyunca hayatlarına yansıtır, böylece büyük ecirler kazanmış ve günahları da affedilmiş olarak bayram sabahına çıkarlar.
Resûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem şu müjdeyi verir:
“Kim, inanarak ve sevâbını Allah’tan umarak Ramazan gecelerini ihyâ ederse, geçmiş günahları affolunur.” (Buhârî, Terâvih, 46)
Ve yine Allah resulü:
“Ramazan ayının ilk gecesi olunca, şeytanlar ve azgın cinler zincire vurulur, cehennem kapıları kapatılır ve hiçbiri açılmaz. Cennetin kapıları açılır ve hiçbiri kapanmaz. Sonra bir (melek) şöyle seslenir:
‘Ey hayır dileyen, ibadet ve kulluğa gel! Ey şer isteyen uzatma, günahlarından vazgeç!’ Allah’ın bu ayda ateşten azat ettiği nice kimseler vardır ve bu Ramazan boyunca her gece böyledir.” (Tirmizî, Savm,1)
“Allah’ım, Recep ve Şaban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a kavuştur.” 🌾
Yazar, 1919 yılı Mısır doğumlu çeşitli İslam coğrafyalarında öğretim üyeliği yapmış değerli bir akademisyendir. Aynı zamanda kendisine nispeten daha çok tanınan düşünür, yazar Seyyid Kutub’un küçük kardeşidir. Psikoloji, İngiliz Filolojisi üzerine eğitimler almış, İslami araştırma ve incemelerde bulunmuştur. Nasır yönetimine…devamıYazar, 1919 yılı Mısır doğumlu çeşitli İslam coğrafyalarında öğretim üyeliği yapmış değerli bir akademisyendir. Aynı zamanda kendisine nispeten daha çok tanınan düşünür, yazar Seyyid Kutub’un küçük kardeşidir. Psikoloji, İngiliz Filolojisi üzerine eğitimler almış, İslami araştırma ve incemelerde bulunmuştur. Nasır yönetimine karşı verdiği mücadelelerden dolayı yıllarca hapis hayatı yaşamıştır.
Bu eseri ise İslam dünyası için oldukça mühim bir çalışmadır. Zira Müslümanların güncel krizler ve tekrarlayan hezimetler ile çoğu kez karşı karşıya kalma nedenlerinden en önemlisinin, temel dini kavramların düşünce ve eylemde deformasyona uğraması sebebiyle olduğunu safi biçimde açıklamaktadır.
“Bu ümmetin sonu, ancak başının düzeldiği ile düzelir. Önce kavramlar düzeltilecek. Sonra da İslam’ın doğru anlaşılan kavramları üzerine yeni bir yapı oluşturulacak.” düşüncesiyle, kelime-i tevhid, ibadet, kaza ve kader, dünya ve ahiret gibi inancımızın ana başlıklarını Kur’an-ı Kerim rehberliğinde tüm yönüyle ele almakta; saadet asrındanki görkemine kavuşturmak için reçete sunmaktadır. Her Müslümanın bu kavramlar üzerinde yeniden düşünmesi ve gereğince anlamayabilmesi için okunması gerektiği kanaatindeyim.
Ve yazarın açıklamalarına çoğunlukla ayetlerden delil getirmesi ile konuya tam isabet etmesi sanırım bu eserde beni en çok etkileyen kısım oldu. Bir noktada satırlardan sıyrıldım. Farklı, bağımsız perspektiflere taşındım. Kur’an’ın evrenselliği mucizesi, İslam’ın her zerrede muhakkak bir söz hakkı bulunması ve Yaratanın hayatımıza elbette bizden daha vakıf durması… Sarsılmaz bir emniyet, tesirli bir sakinlik getirdi bünyeme. Kader kalemi bize bırakılsaydı kim bilir hayatımız nasıl bir fiyasko olurdu. Yazılmış olan kaderim en güzel kaderdir benim için. Okuduklarımı alemler ötesinde tefekkür ettiren ve kaderimi bana sevdiren Rabbime hamd olsun.
Kitabı çok önceleri okumuştum. Hasarlı bir psikolojiyi yansıtması için seçilen karekterin böcek olmasından olsa gerek betimlemeleri halen aklımdadır. Zira Kafka bu hikayesini bir çeşit bunalımdayken yazmış. Karakter zaman zaman hepimizin uğrayıp ayrıldığı bir istasyon misalindeki depresyona girmiş ama çıkmayı başaramayınca…devamıKitabı çok önceleri okumuştum. Hasarlı bir psikolojiyi yansıtması için seçilen karekterin böcek olmasından olsa gerek betimlemeleri halen aklımdadır. Zira Kafka bu hikayesini bir çeşit bunalımdayken yazmış. Karakter zaman zaman hepimizin uğrayıp ayrıldığı bir istasyon misalindeki depresyona girmiş ama çıkmayı başaramayınca olanlar olmuş. Kendi elleriyle hazırlanan dramatik bir son.
Sistemin çarkında ezilmek için bir böceğe dönüşmeye gerek yok, böcek gibi davranmakta kafi. Hayatını yapay kalıplara göre dizayn eden, başkalarına takılıp kendini aşamayan, yaşamın bir mücadele sahası olduğunu unutan hep yorgun ve umutsuz bir tipleme için yalnızca sistemi suçlamak kolaydır. Bu durumda çarkların ya da içinde onun bir diğer parçası kimselerin arasında sıkışıp kalmak ise bir seçim.
Hikayede, insanların menfaat ilişkileriyle sınanan karakterin düşüncelerini okurken bir ayet anımsadım: “Ey insanlar! Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan vesilesi kıldık; bakalım sabredecek misiniz?… (Furkan/20)” Evet insan, çevresindekilerle hatta en yakını ailesiyle de sınanabileceği bir gerçek. Peki sabrın bu işteki sırrı, manası nedir? Mehmet Akif Ersoy bir makalesinde bu konuyu çok güzel aydınlatıyor: “Aman ya Rabbi! Kur’an ne söylüyor, biz ne anlıyoruz! Sabır katlanmak değil, göğüs germek demektir. Neye göğüs germek? Evet, sonunda katlanılmayacak acılara katlanmak ızdırabına mahkûm olmamak için, önceden her türlü şiddete her türlü zahmete mertçesine, insancasına göğüs germek.” Velhasıl imtihanlara ancak evvelden, mertçe göğüs gerenler zahmetin ardındaki rahmeti görebilecekler.
Son olarak söylemeliyim ki, şu dârıdünyada varlığımızı yetersiz, değersiz hissetmeye götüren yüzlerce sayılabilir sebeplerin arasından sıyrılarak ayakta kalmak için sağlam bir inancın, makul bir amacın ipine sarılmanın ne kadar ehemmiyetli olduğunu bir kez daha anladım. Yazarın anlatmaya çabaladığı bu olmasada.
“Taleb şan değildir. Razı ol şan da senin, nam da senin. Varlığını bilinmezlik toprağına göm. Gömülmeyen şey nabit olmaz.
Dünya sûretlerinin bulaştığı ayna nasıl parlar? Huzura girmeden önce tevbe sularında yıkan.
Kader teneffüs ettiğin her nefeste seninle.
Eşyadan eşyaya seyahat…devamı“Taleb şan değildir. Razı ol şan da senin, nam da senin. Varlığını bilinmezlik toprağına göm. Gömülmeyen şey nabit olmaz.
Dünya sûretlerinin bulaştığı ayna nasıl parlar? Huzura girmeden önce tevbe sularında yıkan.
Kader teneffüs ettiğin her nefeste seninle.
Eşyadan eşyaya seyahat edip durma. Kendine uzaktan bakmayı öğren. Bir dolap beygirine benziyorsun. Öyle ahmak, öyle hüzün verici.
Hicret ve niyetin kimin için? Bir gece yarısı uyandığında yatağından kalk, şöyle yıldızlara bir bak. Düşün!..
Madem ki içinde bulunduğun yer, konuştuğun kimse sana feyz vermiyor; terk e mâni olan ne?
Ölüme ağlama. Kalbe bak. Hata ve isyan ile pişman, ibadet ve taat ile neşveli değilsen zaten ölüsün.
Nefsin karanlık orduları fevç fevç akıyorlar. Zaman ve mekanı dolduran et kokusu. Metin ol, vadedilen bir şeyin vukubulmaması seni şüpheye sevketmesin. Basiretine güven.
Dünya nimeti için zaaf haline düşersin. Ona doğru koşma, şükür ipi elinde ya. Her meseleye cevap veren, her gördüğünü kucaklayan, her bildiğini anlatan bir kimse mi gördün; derhal ondan uzaklaş.
Marifetin mukabili inkar, ilmin mukabili cehalettir.”
Değerli bir arkadaşımın pek övdüğü ve hediye ettiği bu romanı dönem okumalarımdan farklı olması açısından elime aldım. Konusu, fani aşktan baki aşka taşınışı anlatan bir hidayet öyküsü.
Normal şartlarda bir kitapçıda görsem pek ilgilenmezdim. Giriş kısmı biraz klişeydi hatta sonu…devamıDeğerli bir arkadaşımın pek övdüğü ve hediye ettiği bu romanı dönem okumalarımdan farklı olması açısından elime aldım. Konusu, fani aşktan baki aşka taşınışı anlatan bir hidayet öyküsü.
Normal şartlarda bir kitapçıda görsem pek ilgilenmezdim. Giriş kısmı biraz klişeydi hatta sonu da beklendikti ancak çok ileri sayfalarda bağladığı noktalardan sebep bir miktar dikkatimi çekmeyi başardı. Aslında her beşerin ömrünün her vaktinde daimi şefkat nazarında ihtiyaç duyduğu hidayetin ehemmiyetini hatırlıyorsunuz. Geçici heveslere takılıp kalınca ardınıza attığınız ruhunuzun asil rüyasını anımsıyorsunuz. Bu sebeple Allah’a dönüş hikayelerini kurgu olsun, gerçek olsun sevdiğim için akıcı bir şekilde okudum. Bir başkasının vesileler sebebi ile gayretiyle gafletinden sıyrılışına ve Allah’a sıcacık bir hisle bağlanışına tanık olmak huzurlu hissettiriyor.
Not:
Yazar, ana karakterin hakikat arayışında yolunu bir tarikat ve onun ehli kimseler ile kesiştiriyor. Hikayenin büyük bir bölümü bu bağlantılarla ilerliyor. Kitapta tasavvuf ve tarikat temaslı bazı kısımlar şahsen eleştirebilir ya da garipsenebilir. Bu konularda bilgi sahibi değilseniz yahut konuya hiç yatkınlığınız yoksa lüzumsuz kafa karışıklığına sebebiyet vermemesi için okumasanız daha iyi olur.
Sosyal platformlar, yapay zeka ve yazılım algoritmalarının bireye ve topluma entegre olma sonuçları hakkında izleyebileceğiniz faydalı bir belgesel. Bizzat sosyal medya geliştiricilerin ve pazara hakim uzmanların ağzından itiraf düzeyindeki açıklamalar içeriyor. Her ne kadar cihazlar ve sanal dünya ile az…devamıSosyal platformlar, yapay zeka ve yazılım algoritmalarının bireye ve topluma entegre olma sonuçları hakkında izleyebileceğiniz faydalı bir belgesel. Bizzat sosyal medya geliştiricilerin ve pazara hakim uzmanların ağzından itiraf düzeyindeki açıklamalar içeriyor. Her ne kadar cihazlar ve sanal dünya ile az çok manipüle edildiğimizi bilsek bile konunun ehemmiyetini anlamak, “İkna teknolojileri” gibi gerekli sektörel kavramları tanımak için hazırlanmış bu tür içerikleri izlemekte fayda var. Dağıtıcının Netflix olması ise ayrı bir ironi gibi geldi bana ama neyse.
Ve belgesel sonunda “TheSocialDilemma.com” adresi öneriliyor. Biraz inceledim, teknolojiyle olan ilişki kontrolünü ele almak için basit adımlarla uzun vadeli çözümler üretmeye meyilli hale gelmeyi hedefleyen bir web sitesi. Size bazı araçlar ve öneriler sunarak sosyal ikilem üzerinde düşünmeye, konuşmaya, harekete geçmeye davet ediyor. Ama bu tek taraflı bir oyun olmadığı için asla kolay olamayacak. Yine de yararlanabilinir.
“Bizler iyi biliyoruz ki, İsrail ve onu destekleyen Batılı güçler ve bilhassa Amerika bizi bizden daha iyi tanımaktadır… Gerçek şu ki, biz gereği gibi düşmanımızı tanıyamadık. Uzun ömürlü bu düşmana karşı koyabileceğimiz etkili bir mücadele ortaya koyamadık…”
İşte bu eser…devamı“Bizler iyi biliyoruz ki, İsrail ve onu destekleyen Batılı güçler ve bilhassa Amerika bizi bizden daha iyi tanımaktadır… Gerçek şu ki, biz gereği gibi düşmanımızı tanıyamadık. Uzun ömürlü bu düşmana karşı koyabileceğimiz etkili bir mücadele ortaya koyamadık…”
İşte bu eser tam da şu sorunumuzun yani düşmanı hakkıyla tanıyamamanın bu sebeple temelde Müslümanlarca efektif olamamanın çözümü niteliğinde yazılmış. Sayfa sayısı az olmasına rağmen detaylı ve özenlice hazırlanan dolu dolu bu kitap, yakın ve uzak geçmişten küresel çapta tarihi, siyasi belgeler ile delillendirilmiş, anekdotlar girilmiş; günümüzdeki cahilce söylemlerden izale, objektif bir çalışmadır.
Müellifimiz, dünyanın en çalkantılı dönemlerinden birini yaşadığı ve özellikle İslam coğrafyalarının politik çıkmaza girdiği zamanları görmüş, iyi tahlil etmiş bu bağlamda teknik olsun fıkhî olsun muazzam eserler meydana getirmiş Mısırlı bir alim olan Prof. Dr. Yusuf el-Karadâvî’dir.
96 yıllık bereketlice yaşadığı ömrünü Müslümanların global dertlerine vakfetmiş, Kudüs için ayrıca hassas çalışmış, İslam’ın doğru anlaşılması için uluslararası düzeyde bir çok kuruluş ve çalışmaya da imza atmıştır. Bunlardan en bilindiği Dünya Müslüman Alimler Birliğinin kurucusu olmasıdır. Allah ondan razı olsun.
Ve esere dönersek, onu okuduğunuzda:
1- Önce Kudüs’ün neden tüm Müslümanların meselesi olduğunu ve bu denli önem taşıdığını her yönüyle anlayacaksınız.
2- İsrail’in temelini oluşturan fikrin yani siyonist hareketin beslendiği sözde kutsal kitapları Tevrat ve binevi toplumsal yasalarının yazılı kaynağı Talmud’un menfaatsel öğretilerini(!) tanıyacak, hayrete düşeceksiniz.
3- İçimizdeki ayrlık ve aykırılıkların nedenlerin biri olan dış ve iç cephemizde sürekli yaptıkları propaganda işgüzarlığını zihninizde bir yerlere oturtmaya başlayacak; ümmetin hakimiyet ipinin nereden incelip kopmaya geldiğini idrak edeceksiniz.
4- Nihayetinde izahı yapılan daha bir çok başlık üzerinden onların düşman diye adlandırılmasının nedenini anlamış olacak, izzet ve şerefin tanımını yeniden gözden geçireceksiniz.
5- Daha da önemlisi Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de “peygamber katilleri” diye tarif ettiği Yahudilerin tüm bu sapkınlıklarını, düşük karakterlerini, zaaflarını zaten ifşa ettiğini, müminlere nasıl yol haritası çıkardığını öğreneceksiniz biiznillah.
Muhakkak edinmeli, okumalı. Daha çok bilinçlenmek içinse Filistin özelinde bir kitaplık kurmalı.
Rabbimiz istifadeli kılsın.
Eser, ölüm sonrası insanın yaşayacağı evreleri ayet ve hadis ekseninde okuyucunun nefsine hitap ederek sırayla, adım adım anlatmakta ve bu yolculuğun adeta ön izlemesini yaparcasına etkili bir üslup kullanmaktadır.
Yazar, ilk mutasavvıflardan olan Cüneyd-i Bağdadî’nin hocası ve İmam Şafiî’nin talebesi…devamıEser, ölüm sonrası insanın yaşayacağı evreleri ayet ve hadis ekseninde okuyucunun nefsine hitap ederek sırayla, adım adım anlatmakta ve bu yolculuğun adeta ön izlemesini yaparcasına etkili bir üslup kullanmaktadır.
Yazar, ilk mutasavvıflardan olan Cüneyd-i Bağdadî’nin hocası ve İmam Şafiî’nin talebesi olan; nefsini çok hesaba çektiği için el-Muhâsibî lakabıyla tanınan ümmetin önderlerinden biri görülmektedir. Kitabı okuyalı biraz olmuşsa da tasvirleri zihnimde halen tazedir.
Ölüm hakkında duygu ve düşüncelerimi not ederken aklıma gelen bu kitabın yorumunuda eklemek istedim.
Şimdi ölüme dair bir kaç kelam:
Şu an tanıdığınız bir kimseden yarın öleceğinize dair telefonunuza bir mesaj gelse ne düşünürdünüz, nasıl bir cevap verirdiniz? “Kâhin misin sen kardeşim!” diye alay ederdiniz herhalde. Bir de bu durumun tam tersini konuşalım, yarın yaşamaya devam edeceğiniz yazılı bir mesaj alsanız sanırım bunu pek garipsemezdiniz, zaten olması gerekeni söylemiş gibi. Peki yarın ölmek kadar yaşamakta gelecek bilgisi gerektirirken, ölüm için düşündüğümüz öngörülemez gerçek yakıştırmasını neden yarını yaşamak adına da yapamıyoruz? Yaşamın bir garantisi mi vardı, yoksa sürekli bir akış halinde hayat döngüsünde geçip giden zaman mı bizi yanılttı? Sanki nefes alıp vermek verememekten daha mı baskın bir olasılıktı; halbuki bugün ölen insanların da bir dünü vardı. Öyleyse ölüm kadar yaşam da bir muallaktır o halde yaşam için planlar yapıp durduğumuz gibi ölüm adına da bir hedef skalası koymak muhakkaktır.
İnsanda ölüm korkusu, endişesi kadar en az yerini yapmış olan bir diğer duygu yaşama olan tutkudur -zıtlığının içinde anlam yakınlığı bulunsa da bu kavramlar tek bir kapının iki ayrı kulpu gibidir-. Alman filozof Schopenhauer'e göre yaşam istenci; doğanın onsuz var olamayacağı, içgüdüsel davranışları harekete geçiren, insan varoluşunda sonsuz olan doyumsuz bir çabaya neden olan "irrasyonel, bilgisiz, kör, kesintisiz" bir dürtüdür. Bu menfi hisler, ulvi bir yaratılış gayesine sahip insanın ömür sermayesinin bir gün tükeneceği hakikatini boğmakta, buna dair elzem çabalarına set olmaktadır. Fakat istenilen şey yaşama istediğinden kopmak, ölümü arzulamak da değildir. Pek tabi olan ölüm ve ötesi adına bilgi ve bilinci defaatle yenilemek; sonsuz alemin inşası için müspet bir gayrete soyunmaktır. Peki bu nasıl imkanlıdır, dünya başımızı o derece döndürmüşken? Bu soruyu ölüm ile yaşam arasındaki dengeyi ifade edecek, düşünce aleminizde derin derin irdeleyeceğiniz, hissedeceğiniz muazzam bir hadisi şerif ile yanıtlamak istiyorum: “Dünyada tıpkı bir garip hatta bir yolcu gibi ol!” (Bûhari)
Bu yolculuğun felsefesini kavramak için ölmeden önce ölmek sırrına ermelidir insan. Fani alemde mana cihetinde ölmeli ki dirilmek için madde ve mana aleminin yerle yeksan olduğu sancılı bekleyişler yurdu ahirette Rabbine geç kalmamak adına. Hem yarının dünyasında iman sancağı altında, İsa aleyhisselâmın ardında bir araya gelecekler, baki vatanda yaşamak için bugünden ölmeyi nefislerinde mümkün kılanlar ve takvayı azık edinenler olacaktır biiznillah.
Geleceğin başarısı bugünün çabasına bağlıdır. Bugünün çabası ahiret yurdu için nefisleri ihya etmekte saklıdır. “Ey huzur içinde olan nefis! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön. İyi kullarımın arasına gir. Cennetime gir.”
(Fecr Sûresi/ 27-30)