Martin Scorsese'nin Zindan Adası filminde deli mi değil mi diye sorguladığımız bir Leonardo Dicaprio vardı hatırlarsınız. Gerim gerim gerilmiştik ve heyecanımız hiç dinmemişti. Hatta iş yer yer garip sahnelerle bizi korkutma derecesine kadar da varmıştı. İşte bu yapımda da sorguladığımız…devamıMartin Scorsese'nin Zindan Adası filminde deli mi değil mi diye sorguladığımız bir Leonardo Dicaprio vardı hatırlarsınız. Gerim gerim gerilmiştik ve heyecanımız hiç dinmemişti. Hatta iş yer yer garip sahnelerle bizi korkutma derecesine kadar da varmıştı. İşte bu yapımda da sorguladığımız isim Jodie Foster oluyor: Uçağa korkuları ve endişesi olan 6 yaşındaki kızı ile binen bir hanımefendiyi canlandırıyor.
Bir bakiyoruz ki küçük kız ortadan yok olmuş. Bu çocuk esasında var mı yok mu? Annesi Kyle aklını mı kaçırmış yoksa annelik içgüdüleri ile kızını aramayı asla bırakmayan birisi mi? Gerçekten de sonu nereye varırsa varsın hiç pes etmeyen bir kadını izledik film boyunca. Jodie Foster, kocasının ölümü ile birlikte psikolojisi sağlam olmayan bir kadını öyle bir ciddiyet ve acizlik arası canlandırmış ki bize de hayran kalarak izlemek düşüyor.
Onun dışında çok da ilgi uyandıran bir şey yoktu. Evet, son yarım saate kadar gizemini sürdürdü; bizim de aklımızla oynadı. Fakat senaryoda bir yapmacıklık da yok değildi. Uçaktaki çekimlerin çok iyi olduğunu söyleyemem. Ama şöyle de bir gerçek var: 2000 civarı filmlerin bu kendine has nostalji havasını seviyorum. Bilmiyorum, şimdikilerden daha ayrı tutuyor bu onu. Mesela ben bu filmi o dönemde sinemada izlemek isterdim. Çünkü eminim 2005 yılında (Ben 5 değil 18-20 yaşımda olsam) izlediğimde, zihnimde daha bir şaşkınlık olurdu ve hoş bir tebessümle ayrılırdım sinemadan... Biraz da eski filmleri sinemada izleyememiş olmanın burukluğu var bende...
Yine çok uzattım. Böyle uçakta geçen filmler beni içine çok çekiyor. İnsanların birbirine şüphe dolu bakışlarını görmek, beni o gizemin içinde yaşatıyor adeta. Olay anında yolcuların rahatsız olması, tepkilenmesi, gerilimin gittikçe artması, küçük kız gerçekten uçakta mı yoksa değil mi diye sorgulatması... Hepsi güzeldi. Bir noktayi çok beğendim: Hep böyle patlamadır, kaçırmadır, terörizmdir... Bu tür olaylarda gözler filmdeki Arap olana yönelir, suçlayıcı bakışlar atılır. Fakat film bu ön yargılı tutumu ve tabuyu yıkmış, en azından bu konuda daha insancıl bir tavır sergilemiş, hoşuma gitti. Kimseye ırkı yüzünden, sen berbatsın, şöylesin böylesin diyemeyiz değil mi? En azından önce bir tanırsın, konuşursun sonra ona dair izlenimin oluşur...
Seyir zevki yüksek, gizemini koruyan bir filmdi. Sarışın aktris Jodie Foster'ı uzun bir süredir izlemiyordum, iyi geldi. Eşinizle, ailenizle, dostunuzla güzelce oturup izlenir. Sahur zamanı da geliyor. O zaman Wolvi hepinize hayırlı sahurlar diliyor.