🎬 Frank Herbert'ın bilim-kurgu edebiyatına 1965'te kazandırdığı ve onyıllar boyunca sinemaya layığıyla uyarlanamayacak bir eser olarak görülmüş o meşhur kitabı Dune'un Denis Villeneuve uyarlamasının ikinci bölümü nihayet vizyonda! Bu incelemem iki filmi de spoiler vermeden kapsamaya çalışacaktır.
Bu incelemeyi okumadan…devamı🎬 Frank Herbert'ın bilim-kurgu edebiyatına 1965'te kazandırdığı ve onyıllar boyunca sinemaya layığıyla uyarlanamayacak bir eser olarak görülmüş o meşhur kitabı Dune'un Denis Villeneuve uyarlamasının ikinci bölümü nihayet vizyonda! Bu incelemem iki filmi de spoiler vermeden kapsamaya çalışacaktır.
Bu incelemeyi okumadan önce profilime sabitlediğim Dune incelememi mutlaka okuyun derim.
Arrakis, diğer adıyla Dune, evrenin en değerli maddesi olan baharatın bulunduğu yegâne gezegen. Peki bu "baharat" neden bu kadar önemli?
Baharat, veya diğer adıyla melanj, vücuda düzenli olarak alındığında kullanıcısının ömrünü uzatan ve sağlığına katkı sağlayan bir kimyasaldır. Ayrıca insan zihninin uyanık olmayan kısımlarını uyandırır ve böylece kullanıcısına öngörü yeteneği kazandırabilir. Baharatın bu özelliği bilhassa hayatidir; zira insandan zeki bilgisayarların yasak olduğu bu evrende uzay yolculuğu, ancak Uzay Loncası'nın aşırı miktarda baharat tüketen uzay navigatörleri sayesinde mümkün olabilmektedir. Navigatörler, baharat olmadan uzaydaki güvenli yolları göremezler. Kısacası, baharat olmadan yıldızlararası yolculuk mümkün değildir.
☀ DUNE: PART ONE
İlk fragmanı Eylül 2020'de çıkmıştı ve çıktığı dakikada izlemiştim. Dünyasından ve filmin ölçeğinden o kadar etkilenmiştim ki, film çıkmadan uyarlandığı kitabı okumaya karar vermiştim. Mayıs 2021'de elime geçen altı kitabın üçünü tam üç haftada yalayıp yuttum. Artık bir Dune hayranı olmuştum. Peki Ekim 2021'de vizyona girdiğinde dört kez, toplamda sekiz kez izlediğim, kitabın ilk yarısını uyarlayan bu film nasıldı?
Kitabı okumayanlar için belirtmekte fayda var: Dune'un ilk yarısı ikinci yarısına göre daha sakin ilerliyor. Bu film de kitabın ilk yarısını uyarladığı için hâliyle sakin ilerledi ve kaçınılmaz olarak hikayeyi yarım bıraktı. Filmin fragmanları aksiyonla doldurulduğu ve film "Part One" olarak pazarlanmadığı için izleyicilerin önemli bir kısmı ilk filmi hayal kırıklığıyla karşılamıştı.
Kitap, baharatın öneminin defalarca altını çiziyor. Bu film ise izleyiciye baharatın önemini diyalogların arasına serpiştiriyor ve üzerinde yeterince durmuyor. Dolayısıyla izleyiciler baharatın önemini kavrayamıyor. Ben kitabı okumamış olsam kavrayamazdım en azından.
Arrakis, baharat üretimi sebebiyle endüstriyel bir önem taşısa da, çetin çöl şartları sebebiyle gezegenin tamamı kontrol edilemiyor. Çölün keşfedilmeyen derinliklerinde ise, çöl yaşamına çok iyi adapte olmuş yerli Fremen halkı yaşıyor. Su, Fremenler için inanılmaz önemli. Kitabı okurken susamamanız imkansızdı. Ama film, suyun bu önemini izleyiciye kitap kadar etkili gösteremiyor.
Büyük hanedanların oluşturduğu Landsraad meclisi, uzay yolculuklarını tekeline almış Uzay Loncası ve yıldızlararası baharat ticaretini yöneten CHOAM şirketi gibi Dune evreninin temel unsurlarından bazılarından bu filmde maalesef bahsedilmiyor. Sadece Landsraad'ın sözü bir yerde geçti, o kadar.
Kitabın ilk sahnesi, bizi yirminci dakikalarda ancak buluyor. Kitapları okumamış izleyicileri Dune dünyasına ve filmde yaşanacaklara hazırlamak için karakterlerin ve dünyanın önden tanıtıldığını görüyoruz. Film de kitabın "o" ilk sahnesiyle başlasaydı herkes "Bu ne lan" diye afallardı herhalde. Zaten filmi çoğu kişi anlamamış, o şekilde hiç kimse anlamazdı.
Filmin ilerleyen kısımlarında da kitapta olmayan, izleyiciye Dune'u tanıtma ve anlatma amacı güden ufak sahneler eklenmiş. Bu kararları bir okur olarak çok doğru buldum. Yeterli olup olmadıkları elbette tartışılabilir.
Kitapta olup da hâliyle filmde kendine yer edememiş tonla sekans var. Meşhur yemek sahnesi, Jessica ve Hawat arasındaki gerginlikler ve Gurney'nin baliseti çalması aklıma ilk gelenler.
Hans Zimmer'ın müzikleriyle, Greig Fraser'ın sinematografisiyle, Mark Mangini'nin ses dizaynıyla, Denis Villeneuve'ün yönetmenliğiyle ve inanılmaz castı ile sinemada uzun bir süre unutulmayacaktır Dune. Üstelik bunun ikincisi de var...
☀ DUNE: PART TWO
Dune: Part One vizyona girdikten dört gün sonra ikinci bir filme yeşil ışık yakıldı. Bu haberi gördüğümde yaşadığım sevinci hayal dahi edemezsiniz. Aptal bir kararla bu filmi sinema ile aynı anda HBO Max'e koymaları ikinci filme olan ümidimi kaybetmeme sebep olmuştu. Ama yeşil ışık yine de yakıldı. Sırada 2,5 yıllık bir bekleyiş vardı.
Sekiz aylık bir süreçte üç fragman yayımladılar. Fragmanların üçü de birbirinden muhteşem olan, heyecanımı katlayarak artıran, haz veren fragmanlardı. Hızlı geçen uzun bir zamandan sonra bir IMAX seansına biletimi aldım. Filmi ağzım açık şekilde izledim. Bu dünyaya doyamamıştım. Bir IMAX bileti daha aldım. Yine doymadım. Birikmiş CGV paramla üçüncü biletimi de aldım. Bu şaheseri Türkiye'nin en büyük IMAX salonunda üç defa izleme şerefine eriştim. Elime para geçse dördüncü kez izlemekten de geri durmayacaktım. Durmadım da. Dördüncü ve muhtemelen sonuncu kez yine IMAX'te bu filmle buluştum.
Kitabın ikinci yarısını uyarlayan bu film, ilk filmin bıraktığı yerden direkt devam ediyor. Kitabın ikinci yarısının daha dolu ve daha aksiyonlu geçmesinden dolayı Dune: Part Two; genel izleyiciyi daha da memnun edecek, daha Hollywoodvari, üzerine yıllarca konuşulacak, tonla (çoğu aptalca olacak) editi yapılacak ve kaçınılmaz olarak popüler kültürün bir parçası hâline gelecek bir film olmuş. Bu film vesilesiyle, insanların kitapları keşfetmelerini ve Dune evrenine damardan girmelerini ümit ediyorum.
İlk filmin %30'u, bu filmin ise tamamı IMAX formatında çekilmiş. %100 IMAX deneyimi, aksiyonun ilk filme göre fazlalığı, işlenen temaların büyümesi, yeni karakterlerin eklenmesi, dünyanın genişlemesi gibi faktörler; Dune: Part Two'yu gelmiş geçmiş en heyecanlı ve unutulmaz sinema deneyimlerinden biri hâline getiriyor. Mümkün olan en büyük ekranda izlenmeli.
İlk film baharatın öneminin üzerinde pek durmamıştı, bu filmin durmasını bekledim, ama bu da durmadı. Filmin başına koydukları bir yazıyla yetinmek zorunda kaldık. Baharat hasatçılarına bir yerde "Spice must flow" dedirtseniz çok mu olurdu?
Yine ilk filmde olduğu gibi bu filmde de Landsraad, Uzay Loncası ve CHOAM'ın sözü maalesef hiçbir şekilde geçmiyor.
Suyun önemini, kitapta beni çok şaşırtan bir sahne olan, Stilgar'ın yüzyıllardır biriktirdikleri suyun bulunduğu havuzu gösterdiği sahneyle birlikte bu filmde daha iyi görmüş olduk.
İlk filmde Gurney'nin baliset çaldığını görememiştik. Bu filmde ise çok şükür görebildik. Önemli bir detay olmasa da Gurney'nin müzisyen kişiliği bence onun için güzel bir dokunuş.
Austin Butler'ı Feyd-Rautha rolünde izlemek korkutucu bir deneyimdi. Baron'un genç ve yakışıklı hâlini izler gibiydik. Harkonnen arena sahnelerinin siyah-beyazlığı da Giedi Prime'ın zalim ve hayatsız dünyasını çok iyi hissettiriyordu.
Kitaptaki favori karakterim olan Lady Jessica'yı bu filmde, olması gerektiği gibi kararlı ve korkutucu bir kişilik olarak gördük. Ama Villeneuve ona keşke azıcık ekran süresi daha verseymiş. Zira ben Jessica'ya doyamadım. Bu karakteri Rebecca Ferguson'dan başka birisi asla oynamamalı. Lütfen Children of Dune uyarlamasında geri dön!
Timothée Chalamet, gerçek potansiyelini bu filmde gösterme fırsatı buluyor. İlk filmdeki oyunculuğunu gayet yeterli bulmuştum ancak görece sakin bir film olduğundan onu tam potansiyelinde görememiştik. Bu filmde, Paul'un geçirdiği devasa karakter gelişiminin ağırlığını hakkıyla vermiş. Gerçekte olmayan bir dilde yaptığı o korkunç konuşma bu oğlana Oscar kazandırırsa şaşırmam. Bundan böyle Paul Atreides ve Timothée Chalamet aynı kişidir benim için. Casting muhteşem.
Hakkında çok konuşulmayan Gaius Helen Mohiam rolündeki Charlotte Rampling'i de biraz övmek istiyorum. Bir Bene Gesserit rahibe anasında görmeyi beklediğimiz o ağırlığı Rampling'in yüzü zaten tek başına verebiliyorken, bunun üstüne de o korkunç sakinlikteki sesini ekleyince gözünüzün önünde bütün ihtişamıyla bir Bene Gesserit rahibe anasını diriltiyor. Casting yine muhteşem.
Beğenmediğim tek casting İmparator oldu. Christopher Walken sadece kendini oynamış.
Bu film hâliyle ilk filmden daha tatmin edici bir şekilde sonlanmakla beraber, aslında gerçek bir sona sahip değil. Paul'un hikayesi, Dune Mesihi ile devam ediyor. Villeneuve, bu kitabı da uyarlamak istediğini defalarca dile getirmiş olmasına karşın, üçüncü filmi 2029'dan erken izleyebileceğimize inanmıyorum.
🔎 GENEL YORUMLARIM
Denis Villeneuve, küçüklüğünden beri Dune'u sinemaya uyarlamayı hayal etmiş. Villeneuve'ün kitabın ruhunu ve vermeye çalıştığı mesajları anladığını, kitapları okumuş biri olarak ziyadesiyle hissettim. Okumayan kitlenin ise bu dünyanın ruhunu ve mesajlarını tamamıyla anlayabileceğinden şüpheliyim.
Hans Zimmer'ın en yaratıcı ve en şaheser müziklerini bu filmlerde buldum. Başvurulan enstrümanların farklılığı ve işlenen temanın eşsizliği tüylerimi her seferinde diken diken ediyor. Filmin bütün müziklerini abartısız her hafta dinlerim, bununla kalmam Sketchbook albümünü de damlarım. Yirmi yıldan uzun bir süredir Oscar alamayan Zimmer, ilk Dune albümü ile Oscar'ı hakkıyla kapmıştı zaten.
Sinema dünyasında yükselmekte olan Greig Fraser'dan da bahsetmek istiyorum. Çektiğin her kare mi sanat eseri gibi durur? Zimmer'ın müzikleri ile Fraser'ın kareleri, asla unutamayacağım müthiş sahneleri, hatta direkt bütün filmi yarattı. Manyak bu adamlar.
Mark Mangini ise filmin ses dizaynını üstlenen bir başka manyak. İşine olan saygısını, gerçekte olmayan ama "gerçek olsa böyle ses çıkarırdı" diyeceğimiz araç ve teknolojilerin seslerini kusursuzca yaratabilmiş olmasından anlayabiliyoruz. Dune ile o da Oscar'ı kaptı.
Frank Herbert'ın; seçilmiş kişi hikayelerine şiddetle karşı çıkan, karizmatik liderlere karşı bir uyarı niteliğinde ve esaslı bir bilim-kurgu eseri olan Dune, Denis Villeneuve gibi işini büyük emek ve saygıyla yapan büyük bir yönetmen tarafından neredeyse kusursuz bir şekilde beyaz perdeye uyarlanabilmiş. Sinemaya koşun!
Filmin kitapla olan farklılıklarını aşağıya sabitleyeceğim spoiler içeren yorumumda bulabilirsiniz.