Çok acayip kitaptı ya. Okuduğuma pişman değilim ama okumasam da ne kaybederdim...
Yok ya, okumasam kaybedeceğim birkaç şey olabilir. Mesela ben hatırlayabildiğim kadarıyla (Beacon Caddesi Kızları hariç) konusu "arkadaşlık" olan bir kitabı ilk defa okudum. Ama böyle saf arkadaşlık; arkadaşlıktan…devamıÇok acayip kitaptı ya. Okuduğuma pişman değilim ama okumasam da ne kaybederdim...
Yok ya, okumasam kaybedeceğim birkaç şey olabilir. Mesela ben hatırlayabildiğim kadarıyla (Beacon Caddesi Kızları hariç) konusu "arkadaşlık" olan bir kitabı ilk defa okudum. Ama böyle saf arkadaşlık; arkadaşlıktan aşka değil, aşık olduğun kişiyle arkadaş olabilmen değil, aşık olan başkarakter kızın en yakın arkadaşı değil, ana konu olarak arkadaşlık.
Benim kitabın arkasına bakarken ana konunun arkadaşlık olduğunu görmem almama sebep olan şey oldu. Bence arkadaşlığın değeri yeterince önemsenmiyor, yeterince abartılmıyor. Bu kitap bana tüm o telafiyi sağladı, o arkadaşlık gibi arkadaşlığı verdi.
Zaten duygular çok aşırı bir abartıyla işlenmişti. Martin Eden okuduysanız ondaki gibi bir duygusallık vardı, gençliğin ateşi kitabı kasıp kavuruyordu. Daha doğrusu Adrien ve Samoyla ateşti, Mihail suydu. Aşırı duygular var dedim ama anlattıkları tüm o duyguları da anladım, böyle hissettiren dostluklardan pek çok defa deneyimleme şansım oldu çünkü.
Ama konudansa karakterler ve onların hayat felsefeleri üzerine kuruluydu, bu bakımdan da Babalar ve Oğullara benzetmek mümkündü bence kitabı. Mesela Adrien gençlik ateşiyle yanıp kavrulan, "deli-kanlılıkla" oradan oraya savrulmak isteyen, biraz cahil triplenmesi olan biriyken Mihail görmüş geçirmiş, çok okuyan, çok bilen, o da fazla bilgili triplenmesi olan biriydi.
Genel olarak kitabın seyri zaten Mihail'in Adrien'e güven duymayı öğrenmesi, bunu yaparken ona hayat hakkında kendi bakış açısından bir şeyler söylemesi, Adrien'in de ördek yavrusu gibi ona hayran olup paçasından düşmemesi gibi ilerliyordu. Sonradan Samoyla da dahil olduysa bile o bayağı arka planda kalmış gibi oldu.
Kitabın benim için tüm o arrrrkadaş gibi arrrkadaşlık havasını söndüren tek bir yanı var, o da bir betimleme. Kitabın herhangi bir sayfasındaki herhangi bir şeyi anlatırken (bağlamı fazla önemli değildi gerçekten) "köşe başında öpüşen dostlar" ifadesi geçti
Vee yıkıldım
E çünkü bir "dostluk" kitabında böyle bir betimleme geçmesi tüm o "dostluğu" yerle bir ederdi gözümde. Ben de çeviriye suç atmak isteyip internetten binbir çileyle kitabın Fransızca orijinalini buldum. Fransızca bilmiyorum bu arada ama o sırada şansıma yanımda Fransızca dersi alan arkadaşım vardı, sayfayı, paragrafı bulup beraber baktık ve orada gerçekten kelimesi kelimesine öpüşen dostlar geçtiğini gördük...
Aynı hevesle okuyamadım ne yalan söyleyeyim. Çünkü kitabın anlattığı duygular farklı bir bağlamda ilk görüşte sırılsıklam aşık olmuş bir gencin söylediği şeyler de olabilirdi pekâlâ. Bu yüzden benim için bu dostluk imajı son derece önemli ve kırılgandı. Kitabın sonrasında bu şekilde herhangi bir imaya rastlamadım, hatta tersini gösterecek olaylar da oldu ama olan olmuştu bir kere. Gönlümü azıcık aldı falan ama aynı olmadı işte.
Yapacak bir şey yok diyelim. Olduğu kadar. Bu arada sonu... Ne desem boş çünkü denecek bir şey yok. Üç defa okudum, bir şey anladıysam Mihail'in peşine takılan sarışın oğlan çocuğu olayım ama cidden anlamadım. Bir yerden sonra salmaya karar verdim, kitabın kendisi güzeldi, sonuna çok da gerek yok. Dediğim gibi olay bazlı bir kitap olmadığı için anlamasam da bir şey kaybetmem gibi geldi.
Öyle bir kitaptı. Okunur gibi.