Kırdı, döktü, vurdu, tekmeledi, tokatladı, yumrukladı...
Ufacık kitaptı ama çok ağır şeyler taşıyordu bünyesinde. Okurken resmen mahvoldum, bilmem kaç defa kitabı kenara koyup dakikalarca aymadaki yansımama bakarak hayatı sorguladım, insanların kötülüğünün boyutlarını sorguladım, kimi zaman ya bir insanın 80 yıllık…devamıKırdı, döktü, vurdu, tekmeledi, tokatladı, yumrukladı...
Ufacık kitaptı ama çok ağır şeyler taşıyordu bünyesinde. Okurken resmen mahvoldum, bilmem kaç defa kitabı kenara koyup dakikalarca aymadaki yansımama bakarak hayatı sorguladım, insanların kötülüğünün boyutlarını sorguladım, kimi zaman ya bir insanın 80 yıllık ömrünü rahat rahat geçirmesini sağlayacak miktar ne ki; bunun fazlasına ne gerek var diyerek hesap kitap yaptım (bol keseden 80 yıl için 160 milyonla hayatımızı güzel güzel idame ettirebiliyoruz bence), kimi zaman çevreme baktım ve kapitalizmin sonuçlarını seyrettim çevrem işgal edilmişçesine...
Bütün dürüstlüğümde itiraf etmem gerekirse ben bu seviyede olduğumuzun farkında değildim. Tabii ki arada duyduğumuz üç beş şey sayesinde bir şeyler tahmin ediyordum ama kitapta sunulanlar... Neredeyse ağlayacaktım. Mahvoldum. O örneklerde, her şeyin bu denli sade ve açık bir şekilde dile getirilmesinde mahvetti beni.
Kitap bir dede ve torunu arasındaki konuşmadan ilerliyordu. Torunu soruyor, dedesi de anlayabileceği, açık bir dille kapitalizmi, kökenlerini, etkilerini anlatıyordu. Benim gibi ekonomi bilgisi eksilerde olan bir insan için bile oldukça basitti anlaması.
Tek ümidim tarihin bize sunduğu örnekler şu noktada. Dünya tarihine baktığımda ne zaman kendimi çok kaptırıp bir olgu hakkında ay bu değişmez gibi bir ümitsizliğe kapılsam aklıma günümüz geliyor ve bir kısmı da olsa olayların değiştiğini görüyorum. Ümidim bundan, bu kitaptan sonra kapitalist sistem için de aynını temenni ediyorum (marxist olmak 101 gibi bir kitaptı evet)
Çok düşüncem var, çok duygum var, söylemek istediğim çok şey var... Ama bir noktada kelimelerim yetmiyor.
Kitapta anlatılan Akbaba fonlarını size açıklamamı ister misiniz? Duygularımın küçük de olsa bir kısmı bununla açıklanabilir gibi.
Akbaba fonları borçlarını ödeyemeyen fakir ülkeler için geliştirilmiş bir sistem. Ülkenin maliye bakanı ve borcu olduğu bankalar bir masaya oturuyor ve ülkedeki birtakım varlıkların (fabrikalar, limanlar, hastaneler...) satılığa çıkarılması koşuluyla borcun nakdi ödemesinin %30'a indirilmesine karar veriyorlar.
Sonra bu varlıklar çok düşük fiyatlara farklı insanlar tarafından alınıyor ve borçlu ülkelere satılıyor ya da veriliyor.
Ama olay bununla bitmiyor. Alacaklı ülke çoğunlukla bu varlığını satmak zorunda kalan ülkelere borcunu böyle ödemen legal değil, hepsini nakdi ödemelisin gibi bir gerekçeyle dava açıyor, tabii o varlıkları aldığından emin oluyor önce.
Vee verilere göre %77 oranında bu davalar kazanılıyor. Fakir ülke hem varlığından oluyor hem de borcu aynı kalıyor. Ve bu sayede güçlü bankalar ""%1600'e dek"", keşke sayılarımızda da büyük harf olsa, kâr elde ediyorlar
Kitapta bahsedilen sayısız şeyden yalnızca biri bu. Okyanusun içindeki bir damlacık.
Bilmiyorum dostlar. Galiba uyuyacağım ve bu kitabı bir süre görmezden geleceğim. Yoksa elimde olmayan şeyler için depresyona girebilir ya da delirebilirim.