Irkçılık konusunu ele alan pek çok film var, belki bu filmden daha iyileri olduğu da söylenebilir lakin daha önce kadın ve annelik üzerinden ırkçılığı ele alan bir film izlediğimi hiç hatırlamıyorum. Bu açıdan konusunu büsbütün kıymetli buldum ve filmi fazlasıyla…devamıIrkçılık konusunu ele alan pek çok film var, belki bu filmden daha iyileri olduğu da söylenebilir lakin daha önce kadın ve annelik üzerinden ırkçılığı ele alan bir film izlediğimi hiç hatırlamıyorum. Bu açıdan konusunu büsbütün kıymetli buldum ve filmi fazlasıyla sevdim.
Benzer temada olan diğer filmlerden ayrı olarak bu filmde ırkçılığın fiziksel şiddetinden ziyade duygusal, psikolojik eziyetine odaklanılmış ve hâliyle bu psikolojik yıkımın bir parçası da annelik kavramı üzerinden örülmüş.
Bir insanın biyolojik anne olmasa dahi bir çocuğa sevgi, şevkat, ilgi verebileceğini, annelik yapabileceğini çok net hissettiren bir filmdi. Buna rağmen böyle bir sevgiyle büyüyebilen çocukların büyüdüklerinde yine kötülüğü seçebilmesi de fazla üzücüydü ama neyseki armut her zaman dibine düşmüyor, çok şükür...
📌2:04:30
"Cesaret bazen nesil atlar. Onu ailemize geri getirdiğin için teşekkür ederim."
Bu açıdan filmin en anlamlı repliklerinden biriydi. Bazen en yakınımızdakilere, hatta ailemize rağmen doğruları, iyiyi seçebilmek büyük cesaret işi, herkes bu yükü sırtlamayı göze alamıyor maalesef...
Ben hep sadece sevgisiz büyüyen insanların kötüleştiğini düşünürdüm, sevmeyi bilmediklerinden, öğrenemediklerinden yüreklerinde büyüyen yaranın boşluğunu nefret doldurur sanırdım. Oysaki sıcacık bir aydınlığın tam ordasındayken bile bir kalbin kararması mümkünmüş.
Bu doğrultuda düşüncem de hâliyle değişmiş oldu tabii... kötülüğün dış etkenlerden bağımsız olduğuna inanmaya başladım. Yani "ama travmasıymış, ama ailesi şöyleymiş, ama dertleri, sorunları böyleymiş..." vs. tüm ama'lardan bağımsız, tüm bahanelerin ötesinde kötülüğü tercih eden dümdüz kötüdür, diyorum. Kötülüğün de, insanın kalbini karartmasının da bir tercih olduğuna inanıyorum artık zira iyi insanlar hiç hataya düşmedikleri, asla kötü bir şey yapmadıkları için değil; aksine her hatada o kalplerinin karartısını yeniden ve yeniden temizleyebildikleri, iyi olmayı seçebildikleri için iyi insanlar olduklarına inanıyorum. Yani fikrimce asıl marifeti insanın belki her gün kararak ölen kalbini yine her gün inatla temizleyip tekrar tekrar canlandırabilmesinde buluyorum. Sonuçta temizlik imandan geliyor 🌻
📌24:37
"Her gün ölünmez. Sabah uyandığında bazı kararlar almak zorunda olacaksın. Kendine şu soruyu sormalısın: Ahmakların bugün hakkımda söylediği bütün kötü şeylere inanacak mıyım?"
Ahh Constantine... Bir sen bir de Aibileen, adeta "nasıl özgüven kazandırılır"ın kitabını yazmışsınız. Doğruyu, iyiyi seçmek kadar kötüye inanmamanın da nasıl büyük bir cesaret gerektirdiğini ne de güzel anlatmışsınız...
Velhasılıkelam filmin ele aldığı konuyu her detayıyla düşünmeye değer bulduğumdan zaten çokça sevdim ve sanıyorum, bunu daha fazla vurgulamama gerek yok ama bunun haricinde o konuyu işleyiş şeklini, oyunculuklarını, hem güldürüp hem hüzünlendiren yanını da ayrı bir sevdim. Zaten beğendiğim oyuncularla doluydu film ve bu da filme izlemesi lezzetli mi lezzetli bir güzellik katmıştı ✨
Neredeyse her bir karakteri ayrı ayrı beğendim ama favorim Celia karakteri oldu, hem kadının enerjisi hem Minny'e olan davranışlarıyla çok tatlı, neşeli bir karakter olması hoşuma gitti. Sorunlarına rağmen hâlâ gülebilmesi, o pozitif enerjisi gerçekten çok hoştu. Ayrıca Celia ve Johnny çiftinin iletişimlerinin, birbirlerine karşı anlayışlarının, verdikleri değerin hoşluğunu da belirterek buraya not düşme ihtiyacı hissediyorum.
Bir de Mae Mobley karakterini oynayan çocuk oyuncu da aşırı sevimliydi ve o kadar içten, sahici bir oyunculuğu vardı ki ağladığı o iki sahnede benim de gözlerim dolmuştu: Biri bahçeye yığılmış klozetlerin olduğu sahne, diğeri de filmin sonlarına doğru camda bağırdığı sahne...
Filmin sevemediğim tek yanıysa yine her zamanki gibi finalinin filmin güzelliğini baltalaması oldu. Daha güzel bir sona bağlansaydı film, cidden tadından yenmezdi amaaa... işte biraz Stuart'a, biraz da hem oksijen israfı o şirret kadının insanın içini ferahlatacak cinsten şöyle bir güzel layığını bulmayışına (gerçi layığını yemişti ama olsun, yine de bu kadarla kurtulamamalıydı😂), hem de filmin son dakikalarında gider ayak Aibileen'e de fesatlık zehrini sıçratabilmesine içten mi içten, canı gönülden sövgülerimle filmi noktalamak düşmüş benim de payıma... napalım nasip kısmet :')
Vee son bir güzel alıntı daha 🌿
📌2:17:29
"Hiç kimse bana ben olmanın nasıl olduğunu sormamıştı. Bu konudaki doğruyu söylediğimde kendimi özgür hissettim..."
Kendini bilmenin özgürlüğü ne kadar da kıymetli değil mi? Sınırlarını, haddini, çabanı, potansiyelini, gücünü, korkularını, cesaretini, ne olmak istediğini ve ne olmak istemediğini bilmek... insanın kendiyle tanışması sahiden de upuzun uçsuz bucaksız bir yolmuş... koskocaman bir ömürlük yol 💫
9/10
⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐☆