Öncelikle bu filmi öneren @meltemsukan hanıma çok teşekkür ederim. Gerçekten izlediğim iyi filmlerden biriydi. Bazı eleştirilecek noktaları da var. Bunun için bu filmin analizini yaparak açıklamak isterim.(Bolca Spoiler var yani) Filmi ilk açtığımda konusu ile ilgili çok fikrim yoktu. Yani…devamıÖncelikle bu filmi öneren @meltemsukan hanıma çok teşekkür ederim. Gerçekten izlediğim iyi filmlerden biriydi. Bazı eleştirilecek noktaları da var. Bunun için bu filmin analizini yaparak açıklamak isterim.(Bolca Spoiler var yani)
Filmi ilk açtığımda konusu ile ilgili çok fikrim yoktu. Yani Meltem Hanım’ın anlattıkları kadar bilgi sahibiydim. Bunun için de yorumunu aslında filmi izleyeceğim için detaylı bir şekilde inceleyerek okumak istemedim. Çok özür dilerim Meltem Hanım ama filmi izledikten sonra yorumunuzun mükemmel bir değerlendirme olduğunu söyleyebilirim.
The Next Floor. Çoğu insan kısa filmleri izlemekten kaçınır. Bunun sebebinin de insanların kafalarında oluşturduğu önyargılardan kaynaklandığını düşünüyorum. Kısa film mantığı ile uzun metraj film arasında dağlar kadar fark vardır. Bu yüzden kısa filmlerin uzun metraj film mantığı ile izlenmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bahsettiğim bu kısa filmde ise The Platform filmini açtığımda yaratılan atmosfer, hikayenin oldukça benzer olduğunu düşündüm. Bu beni filme karşı biraz uzaklaştırdı. TNF kısa filmi aynı bu filmde olduğu gibi en üst katta oluşturulmuş mükemmel bir sofranın etrafında oturan insanların neredeyse ilkel bir şekilde yemek yemelerini ve yemek yedikleri sıradaki ilkelliğin artması sonucu bulundukları sofranın bir alt kata düşmesini konu alıyor. Bu aç gözlülük arttığı sürece sonsuza kadar gidiyor. Aynı zamanda hizmetliler ve orkestra da bu ilkelliğe karşı bir tezat oluşturuyor. The Platform filminin senaryo mantığı bana bu kısa filmle acayip ilişkili geldi. Bu benzerlik benim olumsuz bir düşünceye kapılmama sebep oldu. Sonrasında filmin mantığını derinlemesine düşünmeme sebep olan yakın plan çekimler, detay çekimler, alt-üst açı, soğuk renkler ve ışık kullanımı ile duygu filme farklı bir gözle bakmama sebep oldu. Bu durum sonucu ilk başta yaşadığım önyargıyı kırdım zor da olsa. Oyunculukların çok iyi olduğunu vurgulamak isterim. Karakterler arası ilişki yaşanan durum gereği mesafeli ve ciddi bir şekilde işleniyor. Yaratılan atmosferin distopik olması bunun sebeplerinden birisi. Benim sinemada kan görme arzumun sebebini hala çözebilmiş değilim. Bu filmde bolca kan ve şiddet içeren sahneler var.
Bu kısımda ise not aldığım önemli noktalara değinmek istiyorum. Filmde 333 kat var ve her kata bir aynı sofra yemek veriliyor. Yani 333 kata bir sofrayı paylaştırıyorlar. Filmin başında hücrede bulunan baş karakterin karşısındaki yaşlı adamın sürekli ‘Belli ki’ cümleleri adamın tecrübeli, kesin ve kararlaştırılmış fikirleri olduğunu gösteriyor. Bu yüzden baş karakterimiz ile arasına mesafe koyuyor. İlk yemek masası sanırım 46. kattayken geliyor ve bu masa üst kattaki insanların artıkları oluyor. Bu sofra her kata ulaşıp 333. katta son buluyor. Başrolümüz ilk yemek geldiği zaman sofradan sadece bir elma alıyor ve sofra aşağı kata iniyor. Elmayı sonra yemesi için saklıyor fakat birden odanın sıcakladığını farkediyor. Yaşlı adam da elmayı alt kattaki sofraya atmasını söylüyor. Yani ne gönderdiysek onu ye işini bitir anlamı. Sofra ile ilgili eklemek istediğim şey ise; üst kattaki kişilerin alt kattakilerin sofrasına işemesi ve sıçması katmanlar arası ilişkinin kopukluğunu gösteriyor. Tabii zamanla film ilerledikçe, buraya gelen baş karakterimizi mülakata sokan kadın da bu hücreye geliyor. Kadın sofra her geldiğinde ihtiyacımız kadar olanı almamız gerektiğini söylüyor. Alt katta bulunanlara sürekli bunu söylüyor fakat işe yaramıyor sonrasında baş karakterimiz alt kattakilere sadece kendi paydalarını almamaları takdirde yemeklerine sıçacağını söylüyor. Ve bu işe yarıyor. Bunlar sadece birkaç sahne. Filmin derinlemesine indiğimizde bıçak metaforu kapitalizm, üst katlardan aşağıya inen kadın umut, alkol metaforu din, baş karakterimiz ise komünist(bence anarşist) olarak gösteriliyor denilebilir. Filmin başındaki yaşlı karakterimiz baş karakteri fazlasıyla düşük bir kata indiklerinde bir yatağa bağlar. Ona medeni bir şekilde ‘bize yemek kalmayacağı için senden yavaş yavaş parçalar keseceğim ve seni iyileştirip ikimizi de doyuracağım’ cümlesi açık açık tezat bir durum ortaya koyuyor. Sonrasında ise tam tersi durum oluyor ve baş karakterimiz adamı yemeye başlıyor. Çok hoşuma gitti bu sahneler. Karakterimiz kendini kaybetti sanarken ‘Baharat’ lakaplı bir adamla aynı hücreye fakat 6. yani henüz yemek masasının başlarda olduğu yerde gözlerini açıyor. Ve bu iki karakter -anarşizm temsili- olarak baş kaldırıyorlar ve her katın yemek payının alabileceklerini kadar verip paylaştırıyorlar. Bir bilge ile denk geldikten sonra yemeğin gönderildiği kata yemek masasından bir yemek bırakarak mesaj göndermek istiyorlar. Bu film bana Son Ada, 1984, Otomatik Portakal, Fahrenheit 451 kitaplarını hatırlattı.
Ayrıca filmin sonunun ucu açık bırakılmasının eleştirilmesine çok anlam veremedim. Bence bu tarz umut, mesaj, soru işareti barındıran filmlerin ucu açık bitirilmesi normal bir şey diye düşünüyorum. Ki bence sonu var filmin. Yeterli. bolca spoiler verdim zaten🙄