Çarşamba, 7 Ağustos 2024 Günlüğüm ya da defterlerim dışında bir şiir köşesi yapmayı her zaman için istemişimdir fakat gerçek şu ki, yazdıklarımı benden başka birilerinin okuyabiliyor oluşu beni bir yönden mutlu ederken, diğer yönden muazzam derecede rahatsız etmekteydi ve negatif…devamıÇarşamba, 7 Ağustos 2024
Günlüğüm ya da defterlerim dışında bir şiir köşesi yapmayı her zaman için istemişimdir fakat gerçek şu ki, yazdıklarımı benden başka birilerinin okuyabiliyor oluşu beni bir yönden mutlu ederken, diğer yönden muazzam derecede rahatsız etmekteydi ve negatif kısmım bu hususta daha baskın geldiği için bugüne kadar cesaret edememiştim. Sonra profilime baktım ve sadece 33 kişinin görebileceği bir platformda yayınlamak uygun bir başlangıç olabilir diye düşündüm ve bundan sonra başına tarih attığım gönderileri kendi şiir gönderilerim haline getirmeye karar verdim. Umarım mesleğim de olsa haddim olmayarak "şiir" ismini verdiğim yazılarım, naçizane, okuyanları da beni ettiği kadar memnun eder. İlki, yitik philtatos'uma armağanım olsun.
Beloved & Beyond
Kara mürekkebi sezişlerden bahseder,
İlahi pembesi Mart'ın hanamilik cilvesi sakuralar,
Nisan'ı filizi, Temmuz'u tazeliği saran zambaklar,
Ten kavuran Ağustos güneşi, denize karşı sevinçlerden bahseder muhakkak.
Yaşamını işgale yeltenir şu küçük limon altı sırrı,
Ne bir manası vardır, ne de bir yararı!
Ancak hissettiğini bilir o, ruhunu sarıp sarmalayan sırrı sanki son hatası,
Gönlünün gizinde saklar dökülemeyen her bir mısrayı.
Ilık bir yaz akşamı, bir öncekinden içli esamesi,
Ondan da önce, bütün öncelerin en fena gecesi,
Ufuklara doğru sorar bana, “Sahiden seviyor musun bu şehri?”
“Sana can veren memlekettir benim vatanım”, diyemem ki.
Baruttan, kükürtten, ateşten,
Gümbürtüsü haber eden şimşekten,
Buket buket yas kokan her bir günce kendimden,
Tanır bizim yarım evveliyatı ötekinden, berikinden.
Yüreğime doğar takatsiz aryaları,
Hep sever, hep düşer, hep alabora.
Güncelerime bilfiil akar her bir selamı kaygılı,
Hiç buluşamadıysak da İstanbul'umda.
Emirgan pek iyi bilir yeşilin gözdesi gözlerini,
Kireçburnu'nun marşıdır, ezbere okur gizlerini,
Sor bak, Kanlıca bir bir saçar etrafa karanlığını,
Balmumcu, Kuruçeşme, Ortaköy sahil az ağlamazdı.
Geldi ki özüm katı sakındım,
Değildi ki bir tayfun misali,
Değişmedi hiç dünyalar düzeni,
Süzülüyor ufukta bir küçük yelkenli.
Mart kaldı geriye, minik sakuraları,
Nisan kaldı, filizleri,
Eylül güzeli, pencere önü yıldız çiçekleri.
Geçti, gitti şimdi, yaşım silip sakındım.
Yarınına dair her şeyi kaybetti sonsuzluğunu,
Veda etmeyi beceremeyen laneti özümde gezdiriyor uğurunu,
Şaşaası bol, aidiyeti yüksek şerefi, gururu ve onuru,
Tekir kedisi, kurt köpeği peşi sıra ulur durur.
Sigarasını atar, şöyle bir bakardı etrafına,
“Gül seversin bilirim, fakat zambak icab eder sana.
Dikeni yoktur acıtmaz,
Bir de kokusu vardır ki heyhat!”
Saçlarındaki ellerim titrer durur, dinlemez ah, vah.
Kaybolan silüeti vurur bilincimi, silik çehresi yaramaz.
Tanıdık tınısı toprağın altında zambak,
Bir adet kuru gül safsatası baş köşemde, solmaz ki hiç, solamaz.
2024, Kharkhorin