Ne kadar zamandır okuyorum, ne kadar zamandır elimde süründürüyorum bilmiyorum ama sonunda bitti. Fazlasıyla yüce bir kitap. Elimde bu kadar süründürdüğüm için kendimi üzgün hissetsem de bir yandan da sindirerek okumanın tarifsiz huzuru ve mutluluğu var içimde. Daha önce Dostoyevski'den…devamıNe kadar zamandır okuyorum, ne kadar zamandır elimde süründürüyorum bilmiyorum ama sonunda bitti. Fazlasıyla yüce bir kitap. Elimde bu kadar süründürdüğüm için kendimi üzgün hissetsem de bir yandan da sindirerek okumanın tarifsiz huzuru ve mutluluğu var içimde.
Daha önce Dostoyevski'den birkaç eser okumuştum. Fakat Dostoyevski'yi yeterince tanıyamadığı, daha doğrusu kalemine olan tanıdıklığı aşinalığı bir türlü yakalayamadığımı düşünüyordum. Karamazov Kardeşler'de bu düşünceleri aştım ve Dostoyevski'nin bilgenin ve düşün ötesindeki muazzam kalemini tanıma şerefine nail oldum. İlk kez Dostoyevski okuyacaklar için gerçekten çok çok ağır bir eser. Bunun sebebi sadece sayfa sayısının 1000'i aşması değil. Dostoyevski'nin derin tahlilleri, sert anlatımı gibi gibi... Daha kısa kitaplarıyla ısındıktan sonra bu kitaba geçerseniz eminim ki okuması biraz daha kolay olacaktır. Biri yorumunda belirtmiş; ''diğer kitaplar bu kitaba hazırlıyor gibiydi.'' Düşününce gerçekten de öyle. Siz de okumaya karar verirseniz diğer kitaplarla kendinizi hem Dostoyevski'nin kalemine hem de Karamazov Kardeşler'e hazırlamalısınız.
Kitapta üzerinde yoğunlaşabileceğimiz tek bir konu yok. Belirli bir ana teması var. Bu ana temaya da birazdan değineceğim. Fakat öncesinde bahsetmek istediğim başka şeyler var.
Üzerine yoğunlaşacağımız tek bir konu yok demiştim. Bir taraftan ailevi sorunlar, bir yanda ilişki sorunları, kilisenin öğretileri, dualar, Tanrı'ya karşı şüphecilik, kavgalar, hırsızlık, iftiralar, cinayet... Aslında tüm bu alt başlıklar bir şekilde ana temayla birleşiyor, onu besliyor değil mi? Yaşamdan ölüme uzanan bir hikâye... Sanki kurgunun ötesinde. Evet, kurgunun ötesinde. Bir şeyleri bu kadar açık anlatmak, bu denli üstün bir şekilde hissetmek ve hissettirmek için yaşamış olmak gerek. Yaşamış ve yaşatmış.
Önsözüyle beraber -önsözden de bahsetmek istiyorum- 1040 sayfalık bir eser yazmak gerçekten de muazzam bir zeka, düşünce yapısı, dehalık ve de delilik. İrlandalı şair ve yazar James Joyce'da kitap için böyle demiş. Daha doğrusu bu kitabı okuduktan sonra Dostoyevski için. ‘‘Delilik Dostoyevski'nin dehasının sırrıdır.’’
Önsözden bahsetmeden geçmeyeceğim. Kitabın önsözü yaklaşık bi' 20 sayfa falan sürüyor herhalde. Belki de daha fazla. Önsöz ile kitabı tanıyor, neler okuyacağınızın az çok farkına varıyorsunuz. Fakat inanın düşündüğünüzden daha fazlası.
1040 sayfaya çok şey sığdırmak gerekir. Sığdırmış da Dostoyevski. Din, felsefe, sadakat, ihanet, yaşam ve ölüm... ve daha niceleri. Bunlara zaten yazımın başında değindim. Biraz açmak isterim.
Bir sayfa Alyoşa ile beraber -kardeşlere de az sonra geleceğim.- kilise de dolanıyor. Tanrı'nın varlığını, İsa'nın yüceliğini kabulleniyor, dualar ediyor. Kendimizi ona adıyoruz. Staretz Zosima'nın sözleriyle inançlara ve yaratıcıya olan bakış açımızı pekiştiriyoruz. Bir başka sayfada İvan ile beraber Tanrı'nın varlığını sorguluyor, bunu tartışıyoruz. Tanrıtanımazlığı iliklerimize kadar hissediyoruz. Felsefe'nin ve dinin kusursuz çatışmasını ve bir şekilde birbirleri olan muazzam uyumunu okuyoruz.
Bir yerde birilerine bağlılık yemini ederken, bir başka yerde ihaneti doruğuna kadar yaşıyoruz. Bir taraftan ölümü kabullenip, öte dünyaya layık olma arzusu duyarken diğer yandan da dünya malına, dünyanın şehvetine kendimizi kaptırıyoruz. Her şey var kitapta. Aradığınız ve aramadığınız. Beklediğiniz ve beklemediğiniz. Her şeyin daha fazlası. Okurken hissetmemek, kendini bir şekilde karakterlerin bir parçası saymamak mümkün değil.
Karakterlere demişken onlardan bahsetmemek olmaz. Hepsine değinmeyeceğim, sadece kardeşlerden bahsedeceğim.
En büyük kardeş Dmitri Karamazov. Kitabın bir çok yerinde Mitya diyen geçen Dmitri şehvet ve para düşkünü, hovarda, babasının tıpkısı bir genç.
Ortanca kardeş Ivan Karamazov veyahut Vaçka, Vaneçka... Eğitimli, tanrıtanımaz, aykırı ve aileden kopuk bir genç.
Gelelim en küçük kardeşe. Aleksey Karamazov. Nam-ı diğer Alyoşa. Ailenin medai iftiharı. Kendini kiliseye, inancına adamış bir genç. Ahlaklı, dürüst, saygı değer.
İşte biz de bu 3 kardeş ve ilişki kurdukları kişiler üzerinden bir aileyi, bir toplumu inceliyor, tanıyor, yukarılarda bahsini ettiğim konularla ilgli görüşleri, olayları, yaşananları ve yaşatılanları okuyoruz.
Ana temaya unutmadan geleyim artık. Kitabın ana temasını aile bağları ve baba olan ilişki olarak özetleyebiliriz. Ailenin babası Fyodor Karamazov, kadın düşkünü, asalak bir adam. Çocuklarına yeterince değer vermiyor, vakit ayırmıyor. Kısacası olayları geldiği noktaya Fyodor Karamazov taşıyor. 'Asalak bir baba suçluysa zaten suçludur, fakat kurbansa da suçludur.' gibi bir şey çıkıyor kitaptan. Çünkü kim ne yaparsa yapsın Fyodor'un kanını taşıdığı için, onun bir huyunu aldığı için buralara kadar gelmiş. En küçük, en hayırlı evlat Alyoşa bile yeterince masum değil. Suça veya suçlara doğrudan ortak olmasa da... Neyse ne demek istediğimi kitabı okuyunca anlayacağınızı düşünüyorum.
Sigmund Freud'un, Karamazov Kardeşler üzerinden Dostoyevski'nin babasıyla, babalık olan ilişkisine daha doğrusu toplumun ''baba'' kavramıyla olan ilişkisine değindiği bir makalesi varmış, ismi ''Dostoyevski ve Baba Katilliği.'' Müsait ve kendimi uygun hissettiğim bir anda onu da okumak istiyorum. Kitabın tahlilinden ziyade ilişkileri, baba figürünü, babalarını öldüremeyen veyahut öldüren -mecazen bir öldürmekten söz ediyorum- evlatları daha iyi tanır, anlarım.
Kitabın en sevdiğim yanlarından biri de bir sayfada açtığı meseleyi bir başka bölümde sonlandırması oldu, veyahut bir sayfada sorduğu soruyu bir başka bölümde cevaplandırması. Biraz parçalanmış bi' anlatım gibi görünse de kitabın geçmişini düşünmeyi sağlıyor, buralara nereden geldiğimizi unutturmuyor.
Her kısım, her bölüm üst düzeydi, ama en çok mahkemede geçen bölümü sevdim. Sanırım bölümün adı 'Adli Hata' idi. Savunmalar, suçlamalar, ani delirmeler ve sakinleşmeler. Çok, çok, çok iyiydi. Özellikle Fetukovic'in savunmasını bir çırpıda okudum. Normalde özellikle kitaplar konusunda yoğun odaklanma problemi yaşayan biriyim, ama Adli Hata bölümünün, Fetükoviç'in savunmasının nasıl geçtiğini anlamadım bile.
Okurken aklımda bir sürü soru işareti oluştu. Fakat gariptir ki kitap hakkında aklımda pek de soru işareti kalmadı. Alacağım her şeyi aldığımı düşünüyorum.
Dün kitabı bitirmek üzereyken aklımda bir şey yazmak yoktu. Yazacak bir şey yoktu daha doğrusu. Yazıp kendime saklayacaktım, ama bir şekilde kelimeler aktı gitti. Sanırım taze taze Dostoyevski okumuş olmamın ve onunla ilgili bir şeyden bahsedecek olmamın bunda etkisi büyük oldu.
Kitabı okuduktan sonra düşünceleriyle topluma örnek olmuş kişilerin de kitap hakkındaki kısa değerlendirmelerini okuyup ne kadar üst düzey bir roman olduğunun bir kez daha farkına vardım. Tolstoy Karamazov Kardeşler için ''En sevdiğim kitap.'' derken ne kadar da haklıymış.