Spoiler içeriyor
Yazıyorum yazıyorum hep bir yerde tıkanıyorum. Ya kitabı çok içselleştiremedim ya da reading slump teriminin writing slump versiyonunu yaşıyorum, çözmedim. Aslında kitabı lisedeyken okuduğumu hatırlıyorum ama tekrar okuduğumda ilk defa okuyormuş hissine kapılmıştım. Bu durum yayınevinden de kaynaklanıyor olabilir ama…devamıYazıyorum yazıyorum hep bir yerde tıkanıyorum. Ya kitabı çok içselleştiremedim ya da reading slump teriminin writing slump versiyonunu yaşıyorum, çözmedim.
Aslında kitabı lisedeyken okuduğumu hatırlıyorum ama tekrar okuduğumda ilk defa okuyormuş hissine kapılmıştım. Bu durum yayınevinden de kaynaklanıyor olabilir ama içeriği de yanlış hatırlamazsın be Beyza.
Raif'in portreyi gördükten sonra bir gün, taksiye binen bir kadının o portedeki kadın olduğunu gördüğünü ve peşinden de gidemediğini hatırlıyorum. Ya başka bir şeyle karıştırdım ya da kafamdan senaryo kurmaya başladım bilemiyorum bu yüzden de okurken hep o kısmı bulmaya çalışmıştım.
Neysee kitabın aklımda kalan kısımlarını bir kenara bırakıp içeriğine bakacak olursak; Raif Efendi'nin içine kapanması ve olanlardan sonra kimseye bir şey anlatamaması beni bile yalnız hissettirdi. Düşünüyorum da bir şekilde bir ömür tüketmiş, çevresinde aile dediği kişiler var ama dünyanın en yalnız insanı olmak nasıl bir duygudur? Umarım böyle hayatlar yaşamayız ama yaşayan insanlar illaki vardır. Raif de onlardan biriydi...
Onu anlayan tek bir kişi vardı o da bir bilinmezdi, en azından Raif için öyleydi. Yıllarca ondan gelecek bir mektup beklemişti ama nafile.
Yazar Raif efendi'ye çok odaklanmıştı ama Maria'nın da kendine göre haklı sebepleri olduğunu düşünüyorum. Geçmişine çok değinilmedi ve bence geçmişinde güven problemi yaşamasına sebep olabilecek büyük bir şey yaşamıştı bu yüzden de Raif'i ilk başta kabul edememişti.
İyi bir insan olduğunu biliyordu ve onu çok sevdiğini de biliyordu ama olmuyordu çünkü bilmediğimiz bir şey engel oluyordu. Nedenini merak etmiştim keşke olayları Maria'nın da gözünden görebilseydik.
Bu arada kitap boyunca Sabahattin Ali'nin Almanya'dayken yaşadığı bir aşk hikayesini mi okudum acaba deyip durdum. Eğer gerçekten öyle bir durum varsa bir süre buna üzüleceğim.
Raif'in Kürk Mantolu Madonna portesine bakıp aşık olması bana Sevmek Zamanı filmindeki "Ben senin resmine aşığım" repliğini hatırlattı. İzlemedim ama bir kesitini görmüştüm ve okurken aklıma o kısım gelmişti.
Hatırlıyorum da kitabı ilk okuduğum dönem ben de Raif gibi birinin resmine bakıp bakıp duruyordum hatta böyle bir aşk yaşayabilme ihtimalimizin olduğunu düşünüyordum ama olmayınca da olmuyormuş yaa. Eskiden her şey daha olabilirmiş gibi hissettiriyordu...
Belki de bu yüzden eskiden okuduğum zaman daha çok etkilenmiştim bilemiyorum. Bir de bu kitabı kahve storylerinin arka planında çok fazla gördük yaa ben bundan dolayı da çok beklentiye girmiş olabilirim.
Yoksa tabii ki Sabahattin Ali'nin dili anlaşılır ve edebi olarak da etkileyiciydi.
Kitabın sonunda Raif'in hiçbir şey olmamış gibi davranmasından ziyade kızını görmek için çabalamasını isterdim. Evet hayat onu değiştirmişti ama eski Raif olsaydı son bir kez bile olsa kızını görebilmek için bir şeyler yapardı. En azından Maria için yapardı.
Bu aralar filmi çıkacak diyorlar umarım izleyeceğimize değecek bir film olur.