Spoiler içeriyor
İŞLER EN UFAK CİDDİYE BİNİNCE BİZZİKO 🥳🥳 Şaka bir yana son zamanlarda izlediğim en güzel filmdi. Alper; yakışıklı, zengin, eğlenceli, entelektüel kısacası çekici bir adamdır. Müzik dinlemek, kitap okumak ve yemek yapmak gibi hobileri vardır ve yaşadığı hayattan oldukça keyif…devamıİŞLER EN UFAK CİDDİYE BİNİNCE BİZZİKO 🥳🥳
Şaka bir yana son zamanlarda izlediğim en güzel filmdi.
Alper; yakışıklı, zengin, eğlenceli, entelektüel kısacası çekici bir adamdır. Müzik dinlemek, kitap okumak ve yemek yapmak gibi hobileri vardır ve yaşadığı hayattan oldukça keyif alır ama bütün bunlara karşın ne bir aşk hayatı ne de bir arkadaş çevresi vardır. Kronik bir yalnızlık çekmektedir. Zamanını ya hayat kadınlarıyla ya da tek gecelik ilişkilerde geçirir. Hatta bu alanda oldukça zengin bir çeşitliliğe sahip olsa da hiçbir ilişkisinde duygusal bir bağ kuramaz. Bu durumun onun cinsel hayatına yansıdığını da görürüz: Alper, sex esnasında karşısındaki kadını bir partnerden ziyade yalnızca bir beden olarak gördüğünden olabildiğince sert ve duygudan yoksun sevişir
Öte yandan Ada ise geçmişte başarısız ilişki deneyimleri olan, hayat dolu, kendi ayakları üzerinde duran güçlü ama çocuksu bir kadındır. Alper’le bir kitapçıda karşılaştıklarında Alper için yalnızca yeni bir cinsellik kapısıdır Ada. İşin tuhaf yanı bu durumun Ada da farkındadır ama rahatsız olmaz. Yalnızca Alper’in niyetini bildiğini ima ederek Alper’le alay etmekle yetinir. İlk buluşmalarında biraz da Alper’in zorlamasıyla ilişkiye girerler ve burada Alper’in Ada’ya karşı olan ‘’aşktan yoksun’’ tutumunu görürüz tekrardan. Ertesi sabah Ada, Alper’i ‘’Biz şimdi neyiz???’’ sorgusuna çektiğinde Alper’in klasik çapkın erkek cevapları verdiğini görünce sinirle kıyafetlerini toplar ve çıkıp gider. Alper’in, bu ayrılığın etkisini üzerinden atamamasından aslında Ada’nın kısa süre içerisinde bir ‘’cinsellik’’ten fazlası hâline geldiğini görüyoruz. Aralarındaki ilişkiye bir şans daha vermek istediklerinde Alper’in Ada’ya gerçekten âşık olmaya başladığını görürüz. Ada’nın hayatına girmekle kalmaz Ada’yla kendi hayatını paylaşmaktan da son derece mutlu olur. Bunu aslında en iyi onlar sevişirken anlıyoruz. Ada, Alper’in şimdiye kadarki sex partnerlerinden çok farklı olarak ona duygu dolu ve yumuşak bir deneyim yaşatır ve Alper resmen büyülenir.
Ve bu büyü bozulmasa da, Ada’yla aralarındaki masalsı aşk gittikçe derinleşse ve güzelleşse de Alper’in yavaş yavaş içerisinde bulunduğu durumdan rahatsız olmaya başladığını gözlemleriz. Ada’yla ilişkilerinin ilerlemesinin Alper’i çok mutlu etmesine karşın ömrünün sonuna kadar tek bir kadına bağlı kalacağı gerçeği Alper’i içten içe kemiriyordur. Bu noktada özellikle Alper’in annesinin memleketinden çıkıp Alper’i ziyarete gelmesiyle Alper’e ve çocukluğuna dair daha fazla şey öğreniriz: Alper, hiçbir zaman kimseyle bağ kurmamış ve hep yalnız bir insan olmuştur. Ne doğru dürüst bir arkadaş ne de bir sevgili… Üstelik Alper’in, annesini çok sevmesine rağmen annesinin utanç verici sayılabilecek hareketlerine aşırı tepki göstermesi, Alper’in insanlarla sağlıklı bağlar kuramadığının önemli bir işareti daha.
Bu noktada Alper’le ilgili elimizdeki parçaları birleştirdiğimizde en başından beri ‘’ıssız’’lık olarak romantize edilen şeyin aslında ‘’kaçıngan bağlanma stili’’ olduğunu anlıyoruz. Kaçıngan bağlanma stiline sahip insanlar ilişkilerinde ‘’bağımsız’’ olmak isterler çünkü çocukluklarında ebeveynleriyle sağlıklı bağlar kuramamışlardır ve ihtiyaçları karşılanmamıştır. Bunun neticesinde bilinçaltlarında ‘’İhtiyaçlarının karşılanması için başkalarına güvenemezsin.’’ şeklinde bir inanç geliştirirler. Bu tarz insanlar yetişkinliklerinde gerçek hislerini ifade edemeyen, insanları küçümseyen, insanlara güvenmek zorunda kalmamak için insanlarla uzun vadeli bağlar kurmaktan kaçınan bireyler olurlar.
Alper’in, Ada’yı gerçekten sevdiğini ama bu sendromdan kurtulamadığını aslında filmin ilk yarısındaki şu sahneden anlarız seyirci olarak: Çiftimiz, bir kafede canlı müzik dinlerlerken önlerindeki yaşlı çiftin birbirine aşk dolu bakışlarını görürler. ‘’Bir insanla yaşlanma’’ düşüncesinin Alper’i ne kadar korkuttuğu o sahnede yüzünden belli olsa da Ada’nın aynı çifte hayranlıkla baktığını görünce yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirmeye çalışır Alper.
Finaldeki ayrılık için insanlar genelde bütün suçu Alper’e atıp Ada’ya üzülüyorlar ama Alper ne kadar suçluysa Ada da o kadar sorumludur bu trajediden. Kendisi Alper’in nasıl bir insan olduğunu, ilişkilerinin belli bir noktada bu şekilde biteceğini bilmesine rağmen Alper’in cazibesine dayanamayarak bu ilişkiye başlıyor. Açıkçası biraz ‘Daddy issues’ gibi geldi bana. İlk gecelerinden sonra çıkıp gitse ve bu ilişkiyi burada noktalasa yine bir şekilde Ada’ya hak verilebilir ve ‘’en azından Alper’in nasıl bir insan olduğundan emin oldu ya.’’ vs. denebilir ama son durumda ortada herhangi bir kandırılma vs. yok, her şey Ada’nın kendi tercihi.
Son olarak Ada’nın Alper’i unutamamışken başka birisiyle evlenmesi ve çocuk yapması rezil bir durum. Bu aşk değil, karaktersizlik. İnsanlar genellikle en yoğun duyguları yaşadıkları ilişkilerini aşk olarak hatırlar ama genelde toxic ilişkiler olur bunlar. Bence gerçek aşk her şeyin uçta yaşandığı inişli çıkışlı stresli bir ilişki değil iki tarafın da kendi karakter gelişimlerini tamamladığı ve birbirleriyle sağlıklı bağ kurdukları stabil bir ilişkidir. Demem o ki, kolaya kaçarak ilişki problemlerinizi romantize edip benimsemeyin. Sorunlu olan karşı tarafsa ve değişmiyorsa ondan kurtulun. Eğer sorunlu olan siz iseniz kendinizle ve geçmişinizle yüzleşin. Gerekiyorsa profesyonel destek alın ve değişin. Çünkü hayat sağlıklı ilişkiler kurdukça güzel.