Bazı filmler olur, iyi veya kötü olması farketmeksizin dolu dolu olurlar. Avcı'da tam olarak öyle bir filmdi. 3 saat boyunca her şeyi izlettiler, her duyguyu yaşattılar. 3 saat boyunca yaşadığım duygu karmaşasını nasıl anlatacağımı bilemiyorum, elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım. Öncelikle…devamıBazı filmler olur, iyi veya kötü olması farketmeksizin dolu dolu olurlar. Avcı'da tam olarak öyle bir filmdi. 3 saat boyunca her şeyi izlettiler, her duyguyu yaşattılar. 3 saat boyunca yaşadığım duygu karmaşasını nasıl anlatacağımı bilemiyorum, elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım.
Öncelikle filmin Vietnam Savaşı'nın öncesini, savaş esnasını ve savaş sonrasını anlattığını belirtmek isterim. Yani tamamıyla bunun psikolojisine odaklanıyor.
İlk başta bi' düğün hazırlığı görüyoruz ve neredeyse 40 dakika boyunca düğün sahnesi izliyoruz. Gayet mutlu, keyifli bir sahne. Herkes çok mutlu, kafalar çekilmiş. Daha henüz karakterleri de pek tanıyamıyoruz, kime odaklandığını da pek bilemiyoruz. Düğünün kalabalıklığı ve neşesi arasında kendimizi kaybediyoruz. Nasıl atlamadan izledim ben de bilmiyorum, oysa çok da sevmem düğünleri. O kadar eğlenceli bir şekilde verilmiş ki bu sahneler bayağı keyif aldım izlerken. Karakterler mutluydu, ben mutluydum.
Biraz avlanıyorlar, geyik falan vuruyorlar. Yani bu av sahneleri herhalde o savaşın psikolojisine hazırlamak içindi. Kanı bu şekilde gösterip daha sonra gelecek olan vahşetin psikolojik etkisini hafifletmek istediler, ne kadar olursa tabii. Belki alakasız olacak ama aklıma Kluşov etkisi geldi.
Ardından filmin 2. bölümüne -bölüm bölüm ayırmamışlar da ben böyle hitap etmeyi uygun buluyorum- geçiyoruz. Savaş esnasına. Karakterlerimiz esir düşüyor ve bi' Rus ruletinin içinde buluyorlar kendilerini. Bu sahnelerde o acı en doruk noktasına kadar gösterilmişti. Hem geriliyorsunuz, hem acıyı hissediyorsunuz, hem de savaşın psikolojisini yaşıyorsunuz. Direkt karşılıklı çatışmadan ziyade esir sahnesi yapıp o psikolojiyi bu şekilde yansıtmak daha mantıklı geldi. Gerilimin epeyce yüksek olduğu bir bölümdü. Eh savaş sahnesinde de bu gerekir.
Yine bir şeyler oluyor, av, hastane falan filan derken 3. bölüme geçiyoruz. Savaş sonrasına. Burası da bir şeylerin düğümünün çözüldüğü, karakterlerin tamamen değişim gösterdiği ve dram odaklı bir sahne idi. Micheal'ın koşuşturmasını izliyoruz. Nasıl has bir arkadaş, dost olduğunu. Robert De Niro oyunculuğunun zirvesini burada yaşamasa bile bir şekilde zirveyi yaşamış. Mükemmel bir performanstı.
Filmin düğünle başlayıp cenaze ile bitmesi, garipti. Hayat işte. Neşe de var hüzün de. Her şeyin sonunda ölüm var. Zaten savaş varsa ölüm de vardır.
Filmin süresinden ziyade tek eksisi sahne geçişlerinin çok hızlı olmasıydı. Hem bu kadar uzun film yapıp hem de ''ne oldu şimdi?'' dedirten geçişler yapmak akla mantığa sığmaz. Daha yavaş verip 3 saatin hakkını daha iyi verebilirlerdi. Hatta birkaç geçişte 'bir şey mi kaçırdım?' diyerek geri alma ihtiyacı bile duydum. O geçişleri de yapabilselermiş 10/10'luk bir film olurmuş. Çünkü en başında dediğim gibi içinde her şey olan dolu dolu bir film. Savaş filmi olarak nitelendiremem doğrudan, çünkü öyle değil. Fakat izlediğim en iyi savaş psikolojisi filmiydi.