Üst üste okuduğum üçüncü Fatma Aliye kitabı. Daha önce hiçbir yazarı böyle üst üste okumamıştım. Feminist damarlarım kabardığı için kendimi tutamadım. Tabii bunda eserlerin pek akıcı olmasalar da kısa olmalarının etkisi büyük. Eser hakkında düşüncelerime değinmeden önce yakınmak istediğim bir…devamıÜst üste okuduğum üçüncü Fatma Aliye kitabı. Daha önce hiçbir yazarı böyle üst üste okumamıştım. Feminist damarlarım kabardığı için kendimi tutamadım. Tabii bunda eserlerin pek akıcı olmasalar da kısa olmalarının etkisi büyük.
Eser hakkında düşüncelerime değinmeden önce yakınmak istediğim bir konu var. O da karakterin adının Refet olması. Fatma Aliye kitabın başında hikâyesi anlatılan kadının gerçek adının bu olmadığını, Refet'i kurgusal isim olarak seçtiğini söylüyor. Karaktere bir erkek isminin verilmesini anlayamadım. İsmin anlamı 'merhamet, acıma...' demekmiş. Belki Refet'te çocukluğu ve gençliğinin bir kısmı boyunca acınacak bir hayat çektiği için bu anlama sahip bir isim seçilmiş olabilir, yine de bir erkek ismi yerine aynı anlamı taşıyan kadın ismini tercih ederdim. Bu şekilde karakteri zihnimde kadın olarak canlandırmam zor oldu, her Refet dediğimde aklıma bir erkek karakter geldi. Neyse, geçelim kitap hakkındaki düşüncelerime.
Kitabın adını ilk kez Fatma Aliye'nin Udi kitabında görmüştüm. Orada adı birkaç kez geçiyordu. Ben de merak edip hemen listemin başına aldım. Araya Levayih-i Hayat girdi, ama olsun. Yine de okudum ve buradayım.
Anlatamayacağım kadar çok acılarla dolu bir eser. Kitap başından sonuna acı, eziklik, yokluk, hüzün taşıyor. Adeta her satırında bir kırıklık, bin gözyaşı var. Belki de ilk defa beni duygusal anlamda bu kadar çok etkileyen bir kitap okumuşumdur. Fatma Aliye kadının derdini, kadının sorununu o kadar muazzam bir şekilde anlatıyor ki... Yazılanları, yaşanılanları hissetmemek mümkün değil. Pek edebi cümlelerle süslemiyor bence Fatma Aliye. O doğallığı bozmamak adına. Lâkin kelimelerini öylesine kullanıyor ki kendinizi karakterin yerinde bulabiliyorsunuz. Udi'de bunu hissetmiştim, ama o bu kadar acıklı olmadığı için aynı tesiri yaratmamıştı üzerimde.
Refet, hayatta bir tek annesi olan bi' kız çocuğu. Tek arzusu öğretmenlik okulundan mezun olup annesine ve de kendisine rahat bir yaşam yaşatmak. Yokluktan kurtulmak, annesini çalışma mecburiyetinde uzaklaştırıp rahat ettirmek. İşte biz de kitapta Refet'in öğrencilik zamanlarında annesiyle beraber yaşadıkları yokluğu okuyoruz. Bazen soğuktan donacak raddeye geliyorlar, bazen üstlerine giyecek kıyafet bulamıyorlar, bazen yataklara düşüyorlar, bazen de ağızlarına koyacak bir lokma bulamıyorlar.
Kitapta acı, hüzün var demiştim. Bunun yanında sonsuz bir sevgi de var. Hayatta birbirlerinden başka kimseleri olmayan anne ve kızın birbirlerine duyduğu sonsuz sevgi ve saygı.
Kitapta kadın dayanışmasını okumak beni gülümsetti. Refet'in Şule'ye evini açması, Şule'nin dayısından gelen az biraz harçlığı Refet ve Refet'in annesi Binnaz ile paylaşması, Şahap ve ablası Cazibe'nin Refet'i mahcup etmeden ona yardım etmeleri...
Okudukça Refet ile gurur duydum. Hayattaki tek hazinesi aklı olan bir kızın bunu sonuna dek kullanması, geleceğini garanti altına almak için her şeye göğüs germesi harikaydı. Bilmiyorum, ben bu kadar acıya katlanabilir miydim?
Refet kendi halinde bir karakterdi. Acısını belli etmemek adına kimseyle pek muhabbet kurmuyordu. Zengin kızları her ne kadar iyi niyetli olsalar da onlara minnet etmek, tabiri caizse dilenmek pek Refet'e göre değildi. O sebeple kendi halindeydi. Bu kendi halindeki yaşamına kendi gibi yoksul olan Şule'yi dahil ediyor. Bir de Refet'i mahcup etmeden kendini sevdiren ve bu dostluğu kabul ettiren Şahap. Kızlar birbirleriyle pek de oturup konuşmasalar, dertlerini acılarını konuşarak paylaşmasalar da eylemleriyle birbirlerinin dertlerini paylaştıklarını belli ediyordu ve bu gerçekten okumaya değer bir dostluktu.
Kitapta en sevdiğim bölüm Refet'in başı dik bir şekilde zenginliği ile hava atan akrabasına ''çünkü siz cahilsiniz!'' demesiydi. Bir kitaptaki tek bir cümle en az bu kadar mutlu edebilir ve gurur verebilirdi herhalde.
İlk kadın öğretmen karakterin tasvir edildiği, kadınları, bir erkeğe muhtaç olmadan kendi ayaklarında üstünde durmaya teşvik eden, feminist düşüncelerin net bir şekilde ortaya çıktığı, kadınların dayanışmasını, sevgisini, merhametini eseren harika bir eser.
Okurken aklıma Çalıkuşu'nun Feride'si geldi. Zaten bu eserde Çalıkuşu'na ilham olmuş.