İnsanoğlunun ruhunu kemiren ızdıraplarının kökünü şevkle besleyen o yegane duygu ki bir türlü bitmez, tükenemez... İnsan tükenir de gözünü bürüyen o hırs perdeleri tükenebilir mi? Tükenmez tabii. Filmimizde de bu adeta tükenmez kalemle insanın kendi elleriyle kendi alnına yazdığı hırslarını…devamıİnsanoğlunun ruhunu kemiren ızdıraplarının kökünü şevkle besleyen o yegane duygu ki bir türlü bitmez, tükenemez...
İnsan tükenir de gözünü bürüyen o hırs perdeleri tükenebilir mi? Tükenmez tabii. Filmimizde de bu adeta tükenmez kalemle insanın kendi elleriyle kendi alnına yazdığı hırslarını ve tükenişlerini izliyoruz. İzliyoruz ama izlemek demek sönük kalır, Kurosawa sağ olsun öyle böyle değil bir acayip destansı izleyiş bu bizimkisi...
📌1:17:23
"Delirmiş bir dünyada sadece delilerin aklı başındadır!"
İlk olarak hırs duygusunu tanımlamaya çalışıyorum, düşünüyorum nasıl ifade edilebilir diye... Açgözlülük, zalimlik, bencillik... Aklıma iyi hiçbir özellik gelmiyor, hep olumsuz şeylerle bağlantılı gibi... Ee, peki hiç mi iyi yanları yok? Devam etme, bir işin sonuna gidebilme yetisi desek, bu mesela iyi gibi ama o da hırstan ziyade azim kavramına daha yakın gibi... Sanıyorum hırsın getirisi yalnızca hezeyanlar, yıkımlar ve pişmanlıklar silsilesi...
📌1:16:57
"Demek ki yüreğin başarısızlığını görmesi için aklın iflas etmesi gerekiyormuş!"
Filmde de zaten geçmişin bu acılar ve pişmanlıklar silsilelerini görüyoruz. Her bir karakterin ayrı bir kişilikleri, ayrı bir hırsları var ki her birine ayrı ayrı analiz yapılabilir, o derece... ve bu birbirinden farklı karakterlerin tek bir şeye kurban gittiğini görüyoruz, güç sarhoşluğunda hırsları peşinde dolu dizgin koşarak hatalarına şuursuzca atlayışlarını izliyoruz...
Kurosawa, Shakespeare'in Kral Lear oyununu almış, öyle bir kesmiş, biçmiş, Japon kültürüyle besleyerek şekillendirmiş ki üzerine tam oturmuş, filmin hiçbir yanı sırıtmıyor, hiçbir yanı emanet gibi durmuyordu. İzlemesi baştan sona keyif vericiydi. Yönetmen, aynı krallığın bölünen askerlerinin birbirleriyle savaşmalarının kaosunu dinginleştirmek ister gibi, her bir kardeşin bayrak rengini her bir askerin sırtına geçirerek adeta renk cümbüşü sunmuş bizlere. Maviler, kırmızılar, sarılar havalarda uçuşuyordu, hem de göz dolduran türden... Bir de bu rengarenk kaosun ortasında koşuşturan öyle şahane atlar ve süvariler vardı ki izlemeye doyamıyordu insan.
Ayriyeten oyunculuklar da keza seyri sefa derecesindendi ki özellikle Lord Hidetora Ichimonji karakterinin deli hâlleri, kayaların arkasına saklanırken ellerinin duruşu, bakışı, tavırları cidden etkileyici geliyordu göze, oyuncu hakkıyla canlandırmış karakterini sonuna kadar.
Gerçi bir yandan da Japonların oyunculukları genel olarak bir değişik oluyor; coşkulu, heyecanlı, aniden bağıra bağıra oynamaları hem garip hem etkileyici geliyor bana, bu da işte öyle çözemediğim enteresan bir başarıları, ne diyelim 😅
Hep seyretmesi şöyle güzel, böyle hoş diyip durdum ama filmin öyle manidar, tiyatral, şiirsel replikleri de vardı ki dinlemeye de doyum olmuyordu. (Evet, evet filmi daha neresinden tutup da öveyim diye düşünüyorum hâlâ. Amaan eksik övgüm kalmasın 😌)
Özellikle tam da soytarının "Sen saçmalarsın, ben doğruları söylerim. Sonra da bu konuşmalardan bir şeyler çıkarmaya bakarız." dediği gibi neredeyse cümlelerinin her biri altı çizilesi, hemen hemen hepsi de ayrı bir düşündürücüydü.
📌1:56:03
"Yılanın yumurtası bembeyaz ve saf olur. Kuşunki ise benekli ve kirlidir. Kuş benekli yumurtasını beyazların yanına yumurtlamış. Yumurta çatlamış, içinden yılan yavrusu çıkmış. Çünkü kuşu yılan yutmuş."
Ne iyi olurdu keşke her şeyin içini dışını kolayca bilebilsek... nice saf, tertemiz görünenin içindeki sinsiliği saman altından yılan daha kuşu yutamadan bir çırpıda görebilsek...
📌1:57:52
"İnsanoğlu, ağlamaya doğarken başlar. Yeterince ağladığında ise ölür."
Düşünüyorum... acaba tarih boyunca kim bilir kaç kişinin yüreğinin suyunu sıkmıştır aynı acılar ve kaç çift göz akıtmıştır tekerrür eden yaşlarını... Her birimiz ki hayatları birbirimizden dağlar kadar farklı lakin hiçbirimiz ki gönlüne sızı hiç değmemiş olsun... Değil midir ki yüzler yabancı olsa da acılar her daim tanıdık... Peki ya çatlamamış kabukların ardında kuş mudur, yılan mıdır ağlayan?..
Peki ya yıkıma giden o hatalar zincirini başlatan Lord Hidetora mı yoksa Taro muydu? Lord Hidetora'nın delirmesini başlatan hangi olaydı? Lord Hidetora yumurtadaki yılan mıydı kuş muydu? Lord Hidetora'nın rüyası gerçek mi çıktı? Lord Hidetora koca dünyada ıssızlığın ortasında yapayalnız mıydı? Lordu oradan çekip çıkaran Taro'nun sesiyse suç Taro'nun muydu? Ran kaos demekse kaos ne demekti? Babam böyle pasta yapmayı nereden öğre.. ay pardon sorular karıştı ahajsjdj
Filme dair tüm sorularımı es geçersek kısacası Kurosawa'nın izlediğim ikinci filmi ve ben, yönetmenin filmlerinin görselliğine, sinematografisine sanıyorum ki gönlümü çoktan kaptırmışım bile ve ben galiba... ben... bu filmlere... aşık oldum 👁👄👁 (Hayıır, ayran gönüllü falan değilim, kesinlikle bu ithamı kabul etmiyorum. Cidden aşık olunasılar, inanmıyorsanız haydi izleyin de mukayyet olun kalbinize de görelim, hodri meydan ahahjsjs 😏)
Madem bu denli aşık oldun, o tek puanı nereden niye kırdın diye sorarsanız (bence sormazsınız ama sordunuz varsayalım ehehehsh) sulu ketçaba bandırılmış gibi duran o askerlerden kırdıydım bir puanı, filmin tüm ciddiyetini sabote edip gülesimi getiriyorlardı da ondan 😂
9/10
⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐☆