Erkek: Kadınların hiçbiri sevilmeyi haketmiyor abi. Hepsinden nefret ediyorum, hepsine düşmanım bu saatten sonra. Hayatımda muhatap alacağım tek kadın anamla bacım olacaktır. Kadın: Merhaba. Erkek: Aman Allah'ım aşık oldum size. Aşkıma karşılık vermezseniz öldürürüm kendimi. Türk Edebiyatı klasikleri dizisinin ilk…devamıErkek: Kadınların hiçbiri sevilmeyi haketmiyor abi. Hepsinden nefret ediyorum, hepsine düşmanım bu saatten sonra. Hayatımda muhatap alacağım tek kadın anamla bacım olacaktır.
Kadın: Merhaba.
Erkek: Aman Allah'ım aşık oldum size. Aşkıma karşılık vermezseniz öldürürüm kendimi.
Türk Edebiyatı klasikleri dizisinin ilk kitabıyla geldim. Meyhanede Hanımlar kitabından Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın kalemini sevmişken dizinin ilk kitabının yine Gürpınar'dan olması beni mutlu etti, kitaptan da epey memnun kaldım.
Kitap, mahalledeki kadınların dedikodusu ile başlıyor. Sıradan bir dedikodu değil tabii. Dünyaya çarpacak olan kuyrukluyıldızın, kıyametin yaklaştığının dedikodusu. Bir sürü felaketler ve yakınmalar silsilesi. Kıyametin yaklaştığına dair, felaket senaryolarında tüm korkuların ortasında dahi bazı kadınlara laf etmeden duramıyorlar. Böyle bir olayda dahi Rahmi Gürpınar, insanların kadına bakış açısını araya sıkıştırmayı unutmamış.
Kitabın ilerleyen bölümlerinde kadın düşmanı olduğu söylenen, kendince bilgili, araştırmaya meraklı yukarıda yazdığım diyalogun -kitapta böyle bir diyalog pek tabii, ama bunu karşılayan olaylar yaşanıyor- erkek kişisi İrfan Galip karakteri çıkıyor karşımıza. Bu noktalarda kitap biraz bilimsel kayıyor. Çünkü dünyaya çarpacağı düşünülen kuyrukluyıldız hakkında bilgiler veriyor. Kitabın akıcılığı da azıcık kendini kaybetmiş bu noktada. Okurken sıktı, Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın mizahi dilini buralarda görsek hoş olabilirdi.
İrfan, düşman olduğu kadınları yaklaşan felaket hakkında daha fazla korkutmak için bir konferans düzenler. Hem olayla ilgili araştırmalardan bahseder, hem de gördüğü rüyasını abarta abarta, bire bin kata kata anlatır. Rüya bile kitaba ayrı bir hava katmış, yalan yok. Rüya sahnelerini okurken sanki oradaki kadınlardan biriymiş gibi heyecanlandım. Kadınlara da hafiften sinir oldum. Neden dinlemek yerine aranızda konuşmaya tutulursunuz ki? Neyse İrfan'ın ürkütücü ve abartılı rüya anlatımı devam ederken kitap mektup sahnelerine geçiyor. Aralarındaki mektuplaşmayı çok sevdim. O dönemlerde yaşayıp sevdiğimle mektuplaşmayı pek bi' isterdim. İran'ın yelkenleri suya indirmesine karşın cümleleri gayet toparlıydı. Aynı şekilde kızın mektupları da öyleydi. Ufak tefek entrikalar da kitaba ayrı bir tat katmış. Zevkle okudum mektupları. Biraz da şaşkınlıkla. İrfan'ın hiç görmediği bir insana, sadece basit bir mektupla bu denli aşık olması beni şoka soktu. Sonra düşündüm, bir ara sadece 1-2 gün konuştuğum ve muhabbeti hoşuma gitmeyen elemana ''bence konuşmayalım, yazmasan olur mu?'' mesajıma Issız Adam'ın ''karda donuyorsun ama haberin yok'' vıttırı zıttırı mesajından sonra pek de İrfan'ın durumuna şaşırılmayacağına hüküm getirdim.
Kitap biraz karmaşık ilerliyor gibi hissettirip ara ara tadını kaybetse de sonuna dek zevkle okuttu kendini. Konuyu da dağıtmamış. Altından girip üstünden çıktılar, oradan oraya koşturdular, rüyalara, kabuslara asılsız dedikodulara ve entrikalara daldılar ama yine de başlığın hakkını verdiler. Yani verdi daha doğrusu Rahmi Gürpınar.
Romantizmin kendini ön plana attığı, bir dönem eleştirisi olarak da ortaya çıkan mizahi ögelerin de kendini çokca gösterdiği kitabı sizler de okumalısınız.