Spoiler içeriyor
Gabriel Marquez' in hangi kitabına baksam Nobel edebiyat ödüllü yazıyor. Her sene bu adama mı verilmiş ödül ben anlamadım. Kırmızı Pazartesi kitabından sonra hayran kalmıştım bu yazara. Kendine has, daha önce başka yazarlarda karşılaşmadığım bir anlatım tarzı var. Bir insan…devamıGabriel Marquez' in hangi kitabına baksam Nobel edebiyat ödüllü yazıyor. Her sene bu adama mı verilmiş ödül ben anlamadım.
Kırmızı Pazartesi kitabından sonra hayran kalmıştım bu yazara. Kendine has, daha önce başka yazarlarda karşılaşmadığım bir anlatım tarzı var. Bir insan veya herhangi bir nesne üzerine paragraflarca betimleme yapabilir. Uzun uzadıya betimleme sevmeyen ben, yine de bu yazarın kitaplarını satın alırken buluyorum kendimi.
Gerçek ve hayali öyle güzel harmanlıyor ki, cümleleri akıp gidiyor okurken. Ama maalesef bu kitap için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Romanın konusu ve ana fikri güzel olmasına karşın, gereksizce ağda gibi uzatıp durdu çoğu yerlerde. Tamam şimdi yeni bir şey olacak derken, aynı senaryoların üstünden geçe geçe kitap sonlandı. Çok iyi bir yazar olduğunu biliyorum, toz kondurmak da istemiyorum ama maalesef sıktı bazı bölümlerde. 180 sayfalık kitap, 2 ayda bitti. Hep başka kitaplara ittim kendimi.
Roman, baş karakter Sierva Maria' nın bir köpek tarafından ısırılması ve onun kuduz şüphesi ile yaşadıklarını anlatıyor. İstenmeyen bir çocuk olarak doğan Maria, annesi ve babasının umursamazlığı ile, kendi evlerinde çalışan köleler tarafından büyütülür. Onların dilini, şarkılarını, kültürünü benimser, onlar gibi davranır. Kölelerin geleneklerine göre yaşam biçimi süren Maria, bu geleneklere yabancı olan kilise tarafından içine cin kaçtığı şüphesi ile manastıra kapatılır. Maria' nın her hareketi, birinin merdivenden düşmesi, çiçeklerin solması, hatta yaşanan güneş tutulmasının sebebinin bile içindeki şeytan yüzünden olduğuna inanılır.
O dönemin cehaleti, tıp üstüne olan bilgisizliği, dini inancın insanlar üstündeki baskısı oldukça etkileyici bir şekilde okura yansıtılıyor. Kitap, sonuna kadar bunalımlı ve karamsar ruh halinden çıkartmıyor sizi.
Maria' yı cin çarpmadığına inanan sadece iki kişi vardır. Doktor Abrunincio ve içindeki şeytanı kovması için görevlendirilen Delaura. Delaura inancına sıkı sıkıya bağlı bir rahip olmasına karşın, ilk kez aşık olur. İşte aşk ve öbür cinler ile ne demek istediğini anladığımız kısım burda başlar. Maria ' yı öldüren kuduz veya içindeki şeytan değil, etrafında kötülük saçan insani cinlerdir. Delaura ile Maria baskı ile gelişen hiyerarşinin kurbanı olur.
Şunu söylemeliyim ki kitabın merkezine konan aşk öyküsü, o kadar etkileyici ve vurgulayıcı değildi benim için. İnanç ve inançsızlık, özgürlük ve tutsaklık, sevgi ve nefret gibi zıt duyguların hakimiyeti daha üstündü. Kitap sonunda, dönemin sosyal yapısına karşın yapılan iğneleyici eleştiriler daha akılda kalıcıydı.
Konuyu toparlayacak olursam, tavsiye bir kitap olarak listemde olmayacak bir eser. Okunur mu evet, çünkü ilginç ve mistik bir hikaye. Fakat kendi fikrimce, okumamanında verdiği bir kayıp olmaz.
Okuyacaklara kısa sürede bitirtecek sabırlar diliyorum..
📚 "Dikkat edin, bazen anlamadığımız bazı şeyleri, Tanrı’nın anlamadığımız şeyleri olabileceğini düşünmeden, şeytana yorarız."
📚 “İnsan hiçbir zaman inancını tam olarak yitirmez. İçinde hep bir kuşku kalır.”
📚 “Mutluluğun iyi edemediğini iyileştirecek ilaç yoktur.”