Spoiler içeriyor
kitap gibi film benzetmesi çok filme söyleniyor ama bu tanımlamayı en fazla hak eden yapımlardan biri. öncelikle isviçre'nin kasvetli havasının ardından portekiz'e geçilmesi filmin sıcaklığını artıyor. akdeniz ülkelerinde geçen filmlerin kötü olma ihtimali yokmuş gibi geliyor bana. ama anlamadım bu…devamıkitap gibi film benzetmesi çok filme söyleniyor ama bu tanımlamayı en fazla hak eden yapımlardan biri. öncelikle isviçre'nin kasvetli havasının ardından portekiz'e geçilmesi filmin sıcaklığını artıyor. akdeniz ülkelerinde geçen filmlerin kötü olma ihtimali yokmuş gibi geliyor bana. ama anlamadım bu lizbonda şehir planlamasına, sokakların muvazenesine, binaların estetiğine çok dikkat edilmiş. resmen büyük çaplı enayilik. müsait olan her yere hiç düşünmeden 40 katlı bina dikip şehre alamayacağı kadar insanı toplamak akıllarına gelmemiş herhalde.
başrolümüzün araştırdığı konuda bizim gibi hiç bilgisinin olmaması sebebiyle bizde onunla birlikte merak ediyoruz ve yeni şeyler öğreniyoruz. böyle olması da seyir zevkini artırıyor. hikayenin içindeki hikaye de güzeldi. ama doktor karakterine asla ısınamadım. kadın için arkadaşını satmak ilk defa gördüğümüz durum değil ama her gördüğümüz de ayıplayacağımız bir davranış. eczane açmasına yardım etmesi de maddi güç gösterisi. film vesileyle karanfil devrimine de göz atmış bulundum. izlemeden önce size de tavsiye ederim. olayların devrimin arka planında geçmesi eserin manzarasını hem nostaljik hem de daha dramatik hale getiriyor. yaşananlar aslında baya acı verici. kitap karakterlerinin o
dönemi yok sayması daha üzücü bence.
beni izlerken en çok etkileyen böyle bir hikayenin gerçek olma ihtimalinin ürperticiliği oldu. mesela en sevdiğiniz bir roman hakkında bilgi sahibi olmaya karar veriyorsunuz ve derinliklerine inmeye çalışıyorsunuz. kitaptaki karakterlerle bire bir konuşma fırsatı yakalıyorsunuz. bir edebi esere konu olmuş kişilerle konuşmak.. mükemmel olurdu. martin eden hikayesinden 30 yıl sonra ruth ile konuşmak mesela. ince memed romanından 20 yıl sonra kitaptaki kişilerle bir sohbet.. romanda gerçek bir olay yazılmasa da düşüncesi bile güzel.
filmin ilk başlarında adam işsiz gibi ne çabuk maceraya atıldı ya diye söyleniyordum içimden ama daha sonra anladım. sıkıcı diye tabir edilen insanlar galiba ikiye ayrılıyor. birinci taraf, bu halinden memnun ve kendi isteğiyle bu pozisyonu kabul etmiş. ikinci taraf ise sıkıcı olmaya maruz bırakılmış veya sonradan edinmiş. başrolümüz ikinci kısma dahil ve bu ruh halinden bir çıkış arıyor. intihar eden kadınla karşılaşması ve o kitabı okuması da üstündeki ölü toprağını atmak için bir sebep. ilgi alanına yönelik harika bir serüven fırsatı eline geçti ve çok güzel değerlendirdi. yalnız şunu da söylemeden geçmeyeyim sıkıcılık mevzusu da göreceli veya ilişki kurduğunuz kişiye bağlı. eğlence kimine göre kulüplerde bağıra çağıra dans etmek ise kimine göre de yalnız bir şekilde yürümek veya sevdiği bir konu hakkında sohbet etmek. iki kişi arasında ruhsal olarak bir duvar varsa karşıdaki insanı sıkıcı gibi yargılamalarla yetersizlik hissine mecbur bırakmak çok yanlış. ancak herkesin bu konuda fikri sabit ve bireysel farklılıklara kimse önem vermiyor.