"-yani oğlunu gürcüler mi öldürdü ? --evet ama ne fark eder ki ? -nasıl yani ? oğlunun mezarının yanına bir gürcü gömdün. --ahmed, fark eder mi ? -... --cevap ver ! -hayır, fark etmez." Filmde geçen bir diyalog. Sahi, söz…devamı"-yani oğlunu gürcüler mi öldürdü ?
--evet ama ne fark eder ki ?
-nasıl yani ? oğlunun mezarının yanına bir gürcü gömdün.
--ahmed, fark eder mi ?
-...
--cevap ver !
-hayır, fark etmez."
Filmde geçen bir diyalog. Sahi, söz konusu eğer bir savaş ise hayatını kaybedenin ne tarafta olduğunun bir önemi var mıdır? İstersek farklı dinden olalım veya farklı ırktan veya da farklı ülke...Bunlar, hepimizin 'insan' olduğu gerçeğini değiştirir mi?
Ahhh ahhh...Bu film için ne söyleyebilirim bilmiyorum...Filmin bana hissettirdikleri o kadar derin ki...İzlediğim en güzel 'savaş karşıtı' film olabilir...Hiçbir filmde kendimi bu kadar bulamamıştım...Filmin içinde hissettim kendimi...Köyün içindeki sokaklarda yürüdüm...O evin içinde,oturdum, kalktım, çay içtim...Bir film bu kadar 'ben' olabilirdi...Bir film bu kadar 'Zehra' olabilirdi...
Eski Sovyet ülkeleri Abhazya ve Gürcistan arasında gerçekleşen 1992 yılındaki savaş sırasında çatışma hattının yakınlarındaki Estonyalı köy sakinleri on yıllardır kaldıkları toprakları çoktan terk etmiştir. Fakat geride iki kişi kalmıştır; Ivo ve Margus...
Çatışma sesleri köylerine adım adım yaklaşırken Margus Estonya’ya gitmeden önce bahçede kalan mandalinaları toplama telaşındadır, Ivo ise terk etmeyi düşünmediği bu topraklarda arkadaşı Margus’un mandalinaları toplayabilmesi için ahşaptan kasa yapmaktadır.
Ama asıl olarak film Ivo ve Margus'un köyde iki yaralı askeri bulması ile başlıyor.
İşin garip tarafı da şu ki bu iki köylünün bulduğu askerlerin birbirine karşı savaşan iki düşman olması. Ivo, Nika ve Ahmed isimli bu iki askeri hangi tarafta olduğuna bakmaksızın iyileşinceye kadar evinde bakıyor. Savaşın tam da ortasında iken ve bu iki asker birçok kez karşı karşıya gelirken, Ivo sürekli sevgi dolu yaklaşmış, savaşın anlamsız olduğunu ve insanlığın önemini hatırlatmıştır bizlere. Aslında filmdeki verilmek istenilen tüm mesajlar yalın bir dille anlatılmış. Basit bir anlatımı var filmin lakin basite indirgenilemeyecek kadar önemli ve etkileyici bir film. Oyunculukların samimiyeti olsun, müziklerin güzelliği olsun...Herşeyiyle muazzam bir film.
Urushadze, “Çatışma olaylarında çoğunlukla görmezden gelinen bir değeri göstermek istiyorum: İnsanlık değerini” diyor, verdiği bir röportajda. Belki de bu filmdeki en önemli mesaj idi, "ne olursa olsun insan kalmayı unutmamak"...
Savaş, insanoğlunun varoluşundan bu yana her daim bulunan bir gerçeklik. Savaşın bize kazandırdığı hiçbir şey yokken, ölümün ve öldürmenin ne kadar acımasız olduğunu ve anlamsız bir şekilde düşmanlığa sürüklediğini de görüyoruz bu filmde.
Savaşın getirip götürdüklerine dair unutulmayacak bir film var karşınızda... İzleyin. İzlettirin.
🍊10/10
🍊 "Bu kadar yeter! Yoksa sizi kurtardığım gibi öldürürüm gerçekten. Derdin ne, genç adam? Sürekli öldürürüm, öldürürüm. Bu hakkı sana kim verdi ? Kim?
-Savaş.
Budala!"
🍊 "-Birbirlerini öldüreceklerinden korkmuyor musun?
- Çeçen şeref sözü verdi.
- Ona güveniyor musun?
-Evet
-Ya Gürcü'ye?
-Ona da.
-Güzel şeref sözü verdiyse...
-Şaşırmasana. Hala verdiği sözü tutan insanlar var."
🍊 "-Aklından ne geçiyordu?
- Ne olursa olsun onu öldüreceğim dede. Bin kilidin arkasına koysan da onu... arkadaşımın intikamını alacağım. Bizim için kutsal bir şey bu asla anlayamayacaksın.
-Uyuyan birini öldüreceksin, hem de şuuru yerinde olmayan birini? Senin için kutsal olan bu mu?"