“İnsan kalbini hep sol tarafında mı sanır? Birkaç şehir uzakta da atmaz mı kalp dediğin? Gözlerini farklı şehirlerde aynı gökyüzüne açmaz mı insan? Aynı rüzgara göğüs gerip, Aynı havayı doldurmaz mı ciğerlerine..? Uzaklarda da olsa aynı anda gökyüzüne bir dua…devamı“İnsan kalbini hep sol tarafında mı sanır?
Birkaç şehir uzakta da atmaz mı kalp dediğin?
Gözlerini farklı şehirlerde aynı gökyüzüne açmaz mı insan?
Aynı rüzgara göğüs gerip,
Aynı havayı doldurmaz mı ciğerlerine..?
Uzaklarda da olsa aynı anda gökyüzüne bir dua fısıldamaz mı insan?
İki iken bir olmayı,
Siz'den geçip sen olmayı,
“Ben gönlümü çoktan sana bağışladım sen oldum…”
Ve sana doğru yola çıktım demeyi
Kaç insan becerebilir ki…?”
Yol uzun ve meşakkatli… Bir kış gecesi rüzgârda uçuşan tül kalbim. Avuçlarımın arasından kaybolan satırlarımı topluyorum. Yaldızlı gecelerde doldurduğum düşlerimi boşaltma zamanı gelmiş fark edememişim. Ne yazık, hayat yine karşımda kollarını bağlamış. Suskun bir çocuk gibi bakıyor gözlerime. Eksik, fazla…devamıYol uzun ve meşakkatli… Bir kış gecesi rüzgârda uçuşan tül kalbim. Avuçlarımın arasından kaybolan satırlarımı topluyorum. Yaldızlı gecelerde doldurduğum düşlerimi boşaltma zamanı gelmiş fark edememişim. Ne yazık, hayat yine karşımda kollarını bağlamış. Suskun bir çocuk gibi bakıyor gözlerime. Eksik, fazla sıralanmış önüme her şey. Bu kez seçme şansım var mı bilmiyorum. Ben ki mağrur bir güneş gibi parıldardım çoğu kez kaderin önünde. Her şeye rağmen ışıl ışıl parlamanız dileğiyle. Miraç kandiliniz mübarek olsun…🙏🏻❤️🌷
Bu kitap , özelde koku meselesine odaklansa da aslında insanın varoluşuna ayna tutuyor. Hayatı, koklamak üzerine kurulu bir katilin, bir caninin hikayesi bu. Doğumundan itibaren farklı olan, ötelenmiş ve öteki olan, bahtsız bir adamın hikayesi bu. Kimileri için koklamak hayata…devamıBu kitap , özelde koku meselesine odaklansa da aslında insanın varoluşuna ayna tutuyor. Hayatı, koklamak üzerine kurulu bir katilin, bir caninin hikayesi bu. Doğumundan itibaren farklı olan, ötelenmiş ve öteki olan, bahtsız bir adamın hikayesi bu. Kimileri için koklamak hayata tutunmanın yolu, kimileri için görmek veya duymak. Kimileri için konuşmak. Ve hepimiz için de dokunmak. Modern hayat, duyuları bizim için öncelik olmaktan çıkartıp insanı birer “birey” veya birer “hayvan” olmaya doğru sürüklüyor olabilir mi ?
Bütün kokuları alabilen müthiş bir burun sahibi olan katil, bir gün kendi kokusu olmadığını fark edince dünyası alt üst olur. Bizler de sürekli bir şeylerle temas ediyor ve duyu organlarımız yoluyla ilişki kuruyoruz hayatla. Peki biz yani kendimiz bu algılar dünyasının neresindeyiz? Kendi kokumuz var mı, ya da kendi şahsiyetimiz, ya da bunun ne önemi var ne kadar önemi var?
Hepimizin bildiği gibi beş duyu organımız olmasına rağmen daha çok görme ve işitme duyularımızın işlevi aklımıza gelir. Koklama duyumuzun çoğu zaman farkına bile varmayız. Hele hele kokuların insanlar üzerindeki etkisi çoğu zaman aklımıza bile gelmez. Kitap, bu yönüyle koklama duyumuzun en az diğer duyularımız kadar hayati bir öneme sahip olduğunu hatırlatıyor ve müthiş bir farkındalık kazandırıyor. Kitabı okurken anlatılanlardan öyle etkileniyorsunuz ki hafızanızdaki koku arşivinizin dehlizlerinde dolaşmaya başlıyorsunuz. Sıcak ekmeğin kokusu, toprağın kokusu, bahar ayında çiçeklerin kokusu, ormanda ağaçların kokusu, denizin kokusu, annenizin kokusu, sevgi ve şefkatin kokusu, dostluk ve arkadaşlığın kokusu burnunuzda tütmeye başlıyor. Burnunuzla yeniden tanışmak istiyorsanız kesinlikle şans verin derim…👌🌷
Upuzun Bir Cümle İnsan, diyorum, ne kadar da susuyor bazen bir cümle için. Ne gelirse başa dilden, sözden gelirmiş. Yanıyor, kıvranıyor, acıyor, sancıyor, ne kadarda susuyor alabildiğine. Hariçte kısacık, özünde upuzun bir cümle. Susmasa, söyleyiverse belki bir nebzede olsa azalacak…devamıUpuzun Bir Cümle
İnsan, diyorum, ne kadar da susuyor bazen bir cümle için. Ne gelirse başa dilden, sözden gelirmiş. Yanıyor, kıvranıyor, acıyor, sancıyor, ne kadarda susuyor alabildiğine. Hariçte kısacık, özünde upuzun bir cümle. Susmasa, söyleyiverse belki bir nebzede olsa azalacak yanması. Kıvranması bitecek. Acısı dinecek. Sancısı kesilecek…
Tek bir cümle için ancak bu kadar uzun susulabilir belki de. Bu kadar ince hesaplanır zamanı, yada söylensin mi, söylenmesin mi? Kıymeti mi artacak, değeri mi düşecek sözün? Çözecek mi düğümlenmiş dilleri, yoksa biriktirdikçe biriktirecek, susturdukça susturacak mı daha çok? Yerini bulacak mı, yoksa havada mı kalacak? Bir mânâya bürünüp kelâma mı bürünecek, yoksa âdil bir söz olarak mı kalacak yine?
Yürekten dile hücum edip vücut bulmaya çalışan söz susturur insanı karşılık bulamıyorsa muhatabının gönlünde. Öyle bir susturur ki hem; daha önce kimse böyle susmamıştır, kimse çıldırırcasına sıkmamıştır dişlerini böylesine. Aşkı kilime dokuyanlarınki bile susma değildir susmaktan. “Ayrılıktan zor belleme ölümü…” diyor ya şâir, konuşmak hiç de zor değildir susmaktan. Ölmekse susmak, susmak hep bir ayrılıktır. Gitmek isteyip gidememek, defalarca gidip görememektir. Bitirmemecesine anlatmak, anlatmak, anlatmaktır bir yandan susmak. Adına türküler yakmak, üçüncü, beşinci, onuncu, daha bilmem kaçıncı şahıslara anlatmak ama muhatabına anlatamamaktır susmak. Hariçte kısacık, tek bir kelimelik, özünde upuzun, söylene söylene bitirilemeyen bir söz… Upuzun bir cümledir özlemek…✍️🌷
Anladım ki benden sana dost olmazmış. Anladım ki her şey yazıldığı kadar yaşanırmış. Bazı şeyler söylendiği kadar dinlenirmiş. Biz de sonu hazırlanmış bir sona üzülmüşüz. Halbuki bilmeliydik “her şey yazıldığı kadar yaşanır” ama bilemedik. Sevdaya kaptırdık kendimizi. Boş hayaller, bomboş…devamıAnladım ki benden sana dost olmazmış. Anladım ki her şey yazıldığı kadar yaşanırmış. Bazı şeyler söylendiği kadar dinlenirmiş. Biz de sonu hazırlanmış bir sona üzülmüşüz. Halbuki bilmeliydik “her şey yazıldığı kadar yaşanır” ama bilemedik. Sevdaya kaptırdık kendimizi. Boş hayaller, bomboş kilometreler ve yalan yanlış cümleler aldı götürdü bizi bizden. Boşuna ilerlediğimiz milyonlarca kilometrenin yorgunluğu yanımıza kâr kaldı bak. Niye kendimiz yazamadık yaşayacaklarımızı? Niye hayallerimizi kuramadık sapasağlam bir kale gibi? Çünkü sen başka hayatlarda kirletiyordun ömrünü, bense senin kirlenen hayatında…Çünkü biz sevginin adını bilemeyen iki insandık. Çünkü biz çıkar için birbirimizi sevdiğimizi sanan koskoca birer yalandık ve sonunda birbirimizin ateşinde yandık. Vedalar gibiydin dostum! Zordun, geçilmez sarp bir kayalık gibiydin. Ama bana her zaman bir köprün vardı bunu en iyi ben biliyordum. Köprünün çürüdüğünü bir türlü görememiştim ama sana inanmıştım. Çünkü dost kelimesi benim fıtratımın en güçlü hissi, duygusu ve hayat olgusuydu; yani sana inanmak benim alın yazımdı. Şimdi ise katran karası mesafeler içindeyiz. Zaman yine en iyi bildiği şeyi yapmaya devam ediyor. Çalmaya!!! Senden sevdiğini sandıklarını benden ise seni… Her şeyi hatırla dostum hiçbir şeyi unutma. Ama en çok da kuralımızı unutma “Her şey yazıldığı kadar yaşanır”…✍🏻
Evet kitabı bugün bitirdim ama kitap bittikten sonra büyük bir dehşet içindeydim. Tüm bu karmaşıklık ve kaos bir gerçek olabilir miydi? Gerçekten herkes "felsefe yapabilir mi?" Hepimiz akıl hastanesinde değil miyiz? Hepimizin bir "Altıncı Koğuş'u" yok mu? İçinde adalet olmayan,…devamıEvet kitabı bugün bitirdim ama kitap bittikten sonra büyük bir dehşet içindeydim. Tüm bu karmaşıklık ve kaos bir gerçek olabilir miydi? Gerçekten herkes "felsefe yapabilir mi?" Hepimiz akıl hastanesinde değil miyiz? Hepimizin bir "Altıncı Koğuş'u" yok mu? İçinde adalet olmayan, iki yüzlülüğün ve yalanın diz boyu olduğu? Gördüğümüz, bağırdığımız, karşı durduğumuz; ama duyulmadığımız bir koğuş? Kitabı bitirdikten sonra Lenin kendisini "Altıncı Koğuş' a" kapatılmış gibi hissetmiş. Ben bu coğrafyada bu koğuşun içindeyim. Uzaktan öyle bu deliliğin efendileri tarafından izleniliyoruz...
Aslında insan, iradesi dışında birtakım tesadüfler tarafından yokluktan var olmuştur. Peki neden? Varlığının anlamını ve amacını öğrenmek ister, sorularına cevap alamaz ya da saçma cevaplar alır. Kapıyı çalar, ama açan olmaz. Ölüm de aynı şekilde iradesi dışında karşılar insanı. İşte tıpkı bir hapishanede ortak bir felaketle birbirine bağlı olan insanlar bir arada olduklarında kendilerini nasıl daha rahat hissederlerse, hayatta da analiz etmeye ve sentezlemeye yatkın olan insanlar bir araya geldiklerinde, onurlu ve özgür düşüncelerini birbirlerine aktararak vakit geçirdiklerinde bu tuzağın farkına varmazlar. Bu bakımdan akıl yeri doldurulamaz bir zevk kaynağıdır." Her şeyin dışarıdan göründüğü gibi olmadığını, başkalarının sorunları hakkında düşünmeye bile tenezzül etmeyen, yerine göre inançlı yerine göre inançsız olan insanların hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam edebildiklerini görüyoruz.. Maruz bırakılan düzende ve koşullarda yaşamayı reddeden bir bireyi tıpatıp yansıttığı romanıdır. İnsanı belki de farkında olmadan değiştiren kitaplardan biri.. 70 sayfa ama içine dünyalar sığmış. Belkide bir sanatçıyı ölümsüz yapan budur. Şolohov'un yanında arada okurum diye açtım; ama kitap bitti. Sadece kitabı açtığım an var aklımda bir de kitabın bittiğini gördüm. O kadar.
Çehov'un anlatım şekline bayıldım.
Okuduğum ilk kitabıydı ve diğerlerini de kesinlikle okuyacağım.
Tavsiyemdir…👌
Sessizlik, gürültülü bir ölümdür… Bir insanın boğazıdır mezarlığı… Dudak payı diye bıraktığı boşlukta yudum yudum boğulup gider anlama bürünememiş sözler. Her yutkunuş toprağı olur o sözlerin. Gömülür de gömülür… Bir yas başlar vadesi erken dolmuş cümleler gömülürken boğazına. Canhıraş bir…devamıSessizlik, gürültülü bir ölümdür… Bir insanın boğazıdır mezarlığı… Dudak payı diye bıraktığı boşlukta yudum yudum boğulup gider anlama bürünememiş sözler. Her yutkunuş toprağı olur o sözlerin. Gömülür de gömülür… Bir yas başlar vadesi erken dolmuş cümleler gömülürken boğazına. Canhıraş bir feryat kopar parmak ucundan. Sonu gelmeyecekmiş gibi bir telaş sarar her bir zerreyi. Acıyla bilenmiş parmaklar gece seferine çıkar, beyaz bir zeminde dörtnala… Duygular silsilesi eklenince uç uca, zapt eder o kimsenin bükemediği kale(mi)ni. O savaş işte böyle başlar… Anlaşılmadığı yerden darbe alır her insan. Anlaşılmadığı yerden kanar. İçine döktüğü her cümle keskinleşir de yine insanın içine batar… Dil susar, kalem yazar… Şimdi her yer mürekkep izi… Gecenin karanlığıyla yarışır gibi… Beyaz kâğıdın ahını taşımak ağır geliyor parmaklarıma, duaya duran ellerim titriyor… Anladım ki bu savaşın galibi yok. Beni anlamadılar… Ben de yazdım… Sığınarak affına… Sessizliğe gömülmüş cümlelerin ruhuna el-Fatiha…
Çok keyifli olmadığım zamanlarda yazarım. Yani çoğu zaman. Daha çok geceleri… Aşığım geceye, gecenin sessizliğine. Sessizce kelimeler dönüşürken cümlelere. Şiir olup özlemle yazarsın. Yazarsın da bazen ne yazdığını bilmezsin. Kimimiz gülüşte,bakışta, nakışta ve yüzlerde... Ne de çok gizledik kendimizi yazılarımızda.…devamıÇok keyifli olmadığım zamanlarda yazarım.
Yani çoğu zaman. Daha çok geceleri… Aşığım geceye, gecenin sessizliğine. Sessizce kelimeler dönüşürken cümlelere. Şiir olup özlemle yazarsın. Yazarsın da bazen ne yazdığını bilmezsin. Kimimiz gülüşte,bakışta, nakışta ve yüzlerde... Ne de çok gizledik kendimizi yazılarımızda. Ne de çok ürkek bir kedi gibi kaçar olduk insanlardan ve insan diye geçinen mahlukatlardan... Yaşamın bizi içine kıstırdığı bu dönemeçli döngünün içinde her gün biraz biraz daha yitip gidiyor yarına dair en güzel düşlerimiz... Ve şuan hala bir şiiri okuduğumuzda içimiz cız edebiliyorsa yüreğimizin kuytu köşelerinin bir yerlerinde saklı güzel yarınlar vardır belkide...
İçimizdeki zifirilik umudumuzu kör eden bir düğüm sanki. Doluyor sözlerimiz, akıyor yaş misali mürekkebimiz. Bilmem ne kadar tesir etti yazdıklarım hayata. Tek bildiğim. Gün gelecek karışacak isimlerimiz ağıtlara.
Arkamızda kalan üç beş defter.
Bilemiyorum kalemimin gücü nerede tükenir.
Geceleri uykumuzdan çalıp feda ediyorsak
kendimizi sevdiklerimize düşüncelerimize hayallerimize...
Kimi zaman kırdıklarımıza, kimi zaman kırıldıklarımıza. Ufak da olsa gelmeyen bir karşılık beklersin, tam da bu karmaşıklığın içinde dalıp gidersin bir şarkının melodisiyle en ücra yerlere...
Umutlar beslersin içinde öyle umutlardır ki
zirvede bulursun kendini. Ne mi olur sonra?
Çaldığı andan itibaren huzur bulduğun melodilerinde kaybolduğun şarkı biter ve sen kendi gerçeklerinle yüz yüze kalırsın.
gerisi çok basit zaten üç dört dakikalık umudun kursağında kalır ve çıktığın o zirveden çok acı bir şekilde yere çakılırsın... kısacası şöyle izah edelim. Yazmak her şeydir, mutluluğunu hüznünü paylaştığın tek şeydir...
"Yalnızlaştıkça yazmayı konuşmaya tercih eder oldu."
Bazı gerçekler vardır. Bıçağın ucu kadar sıcak, gitmek istediğimiz yer kadar uzak, gömülmek istediğin yer kadar soğuktur. Oysa dürüst bir hayat için yaşlanıyor herkes. Ve anılar adresi silinmiş evlerde saklanıyor. Belki unutmayı beceremiyoruz. Aklımızda hep eski sözlerin yükü. Nereye dokunsak,…devamıBazı gerçekler vardır. Bıçağın ucu kadar sıcak, gitmek istediğimiz yer kadar uzak, gömülmek istediğin yer kadar soğuktur. Oysa dürüst bir hayat için yaşlanıyor herkes. Ve anılar adresi silinmiş evlerde saklanıyor. Belki unutmayı beceremiyoruz. Aklımızda hep eski sözlerin yükü. Nereye dokunsak, orası çamurlu gece. Nereye baksak, orada bir rüzgar geliyor yüzümüze. Çürümekte böyle bir şey. Eşyalar yalnızlaşır, kapanır kapılar, tavan batar tenimize. Cıvıl cıvıl günlerin rüyası giriyor uykumuza…🎈