Madame Satã
Yönetmen Karim Aïnouz izlediğim ilk filmi olan Madame Satã, Brezilya ve Fransa ortak yapımı olarak 2002 yılında karşımıza çıkıyor. Yönetmenin son filmi olan Firebrand filmi ile tanıdığım ve bu sene 43. İstanbul Film Festivali’nde gösterecek olan yeni filmine…devamıMadame Satã
Yönetmen Karim Aïnouz izlediğim ilk filmi olan Madame Satã, Brezilya ve Fransa ortak yapımı olarak 2002 yılında karşımıza çıkıyor. Yönetmenin son filmi olan Firebrand filmi ile tanıdığım ve bu sene 43. İstanbul Film Festivali’nde gösterecek olan yeni filmine de gitmek istiyorum açıkçası. Bu filmine gelecek olursam Madame Satã alsında bir kıyafetin üstünden yolla çıkartılarak çekilmesi planan film olarak başlanılmış.
Madame Satã aslında gerçek ismi ile João Francisco dos Santos, 1.78 boyunda, 88 kilo ağırlığında, kaslı, siyah derili bir adam olarak tanınır ama yaşam tarzı kendisi ile birlikte uyum içinde olmazmış. Bunun hayatına girerken 3 temel oyuncu kadrosu ile başlayan filmde de Lázaro Ramos efsane olarak Madame Satã harika canlandırıyordu. Marcelia Cartaxo ve Flavio Bauraqui ise bence yan karakterler olarak harika bir iş çıkarıyor ve harika bir ikili oluyorlardı.
Filmin özeti ise bir sohbetin içinden çıkardığım cümleyle aslında bütün oluyordu. “Lütfen, meleğim. Çanlar çalar ve gece ağlar. Uç, uç git! Lütfen, uç git buradan! Bu ahlaksız ve kokuşmuş dünyayı terk et.” sanki gitmekle gitmemek arasında kalan bir kraliçenin haykırışları gibiydi. Sevmenin acı vermesini ve ötekileştirmenin ne demek olduğunu çok güzel yansıtmıştı. Nereye koyarsak koyalım bu cümle çok anlamlı kalıyor.
Benim ise aklıma şunları getiriyordu. Biz kimler gibiyiz, biz kimiz? ayrıştıran özelliğimiz neler? bu soruları sorduran, kalıplaştıran topluluklar içinde bizlerden olan yok mu? neden şimdi, geçmişte ve gelecekte bunu yaşamak zorundayız. Bununları düşündüren her bir insanın ötekileştirmeye çalıştığı dünya da bir yaşam tarzı benimsemek neden bu kadar zor! İşte tüm sorunların temeli de bu değil mi?
1900 doğumlu João Francisco dos Santos 76 yıl boyunca bununla savaştı. Kendini kendisi gibi hissetmek için. Cezalar aldı, istemeyerek hapis yattı. 12 Mayıs 1932’de başlayan bu film aslında 42 Rio festivallerinde kendine yer edinen João Francisco dos Santos hayat hikâyesi. Korkularımızdan kaçmamamız gerektiğini, düşüncelerimizle ayakta kalmamız gerektiğini çok güzel anlatıyordu. Bu film ibne, homoseksüel, top ve ayrımlaştırıcı tüm cümeller içinde renkli yaşayan ve yaşatmaya devam edecek olan ve yaptığı işten gurur duyan tüm LGBTQ+ bireylerine gelsin. 🏳️🌈