Winifred Gallagher, "Odaklanmış bir hayat sürecektim, çünkü yaşanabilecek en iyi hayat buydu," diyordu. Herhalde yalnızca bu son bölümün değil, genel olarak kitabın birinci kısmının da anafikrini özetleyecek en doğru cümle budur: Derinlemesine yaşanan hayat, dolu dolu yaşanan bir hayattır, nereden…devamıWinifred Gallagher, "Odaklanmış bir hayat sürecektim, çünkü yaşanabilecek en iyi hayat buydu," diyordu. Herhalde yalnızca bu son bölümün değil, genel olarak kitabın birinci kısmının da anafikrini özetleyecek en doğru cümle budur: Derinlemesine yaşanan hayat, dolu dolu yaşanan bir hayattır, nereden nasıl bakarsanız bakın.
Spoiler içeriyor
"Beni rahatsız etmiyorsunuz." dedi hafif bu ruk ses tonuyla, "Aksine sevindim bu sefer yalnız olmadığıma. On günden beri tek bir kelime bile konuşmadım, aslında yıllardan beri. Çok zor oluyor insanın her şeyi içine atması ve içinde debelenmesi.. Kamarada oturamıyorum daha…devamı"Beni rahatsız etmiyorsunuz." dedi hafif bu ruk ses tonuyla, "Aksine sevindim bu sefer yalnız olmadığıma. On günden beri tek bir kelime bile konuşmadım, aslında yıllardan beri. Çok zor oluyor insanın her şeyi içine atması ve içinde debelenmesi.. Kamarada oturamıyorum daha fazla, bu... bu tabutun içinde... daha fazla dayanamıyorum.. insanlara da katlanamıyorum tüm gün gülüp durdukları için. Şu anda onları duymuyorum. Kamaramdan bile duyuluyor sesleri ve ben kulaklarımı kapatıyorum... Tabii ki nereden bilecekler bunu.. Şimdi de bilmiyorlar gerçi ama zaten yabancılar ilgilendiren bir şey değil bu..."
Bu kadın odama gireli henüz bir saat olmuşken, bütün benliğimi geride bırakıp bir koşu tutturmuş boşluğa doğru sürükleniyordum, Amok koşusu...
Simdi anlıyor musunuz... şimdi anlıyor musunuz...? insanları neden görmek istemediğimi... Gülüşlerine neden katlanamadığımı... Çünkü aşağıda, geminin ambarında, çay balyalarıyla cevizlerin arasında onun tabutu duruyor... Oda kilitli... Oraya ulaşamıyorum... Burada vals ve tango yapsalar da, ben her saniye, her hücremle şunu biliyorum ki şu denizin altında milyonlarca ölü var ve ayağımızı bastığımız her karış toprağın altında da çürüyen cesetler... yok hayır, katlanamıyorum, maskeli balolar düzenlemelerine ve azginca kahkaha atmalarına gerçekten katlanamıyorum...
* Hâlâ hatırlıyordu meselâ, "Ölenlere acınır da doğanlara neden acınmaz?" * Düşünsene yer ile gök arasında bir tür geçit, bir göbek bağı sanki. *Evet, yaratılmış bir şey var ise onu yaratan birisinin olduğunu daha evvel çok defa düşünmüştü. Hatta Ulu…devamı* Hâlâ hatırlıyordu meselâ, "Ölenlere acınır da doğanlara neden acınmaz?"
* Düşünsene yer ile gök arasında bir tür geçit, bir göbek bağı sanki.
*Evet, yaratılmış bir şey var ise onu yaratan birisinin olduğunu daha evvel çok defa düşünmüştü. Hatta Ulu Ruh'un herkesi ve her şeyi yarattığını var sayıp ona teşekkür etme zorunluluğunu bile aklına getirmişti.
*İnsanın insanı avladığı bir dünya bozulmaya düzelmekten daha yakındır!
"Zamanın kıymetini bilmenin, zamanı doğru kullanmanın hayatın bir kuralı olması gerektiğini öğreniyorsunuz ondan." "Bütün bunlardan dolayı Fuat Sezgin, yaşayan en büyük bilim tarihçisi unvanını fazlasıyla hak etmiştir." "Günde aşağı yukarı 17 saat çalışıyordum. O hızla, yani 17 saatlik bir tempoyla…devamı"Zamanın kıymetini bilmenin, zamanı doğru kullanmanın hayatın bir kuralı olması gerektiğini öğreniyorsunuz ondan."
"Bütün bunlardan dolayı Fuat Sezgin, yaşayan en büyük bilim tarihçisi unvanını fazlasıyla hak etmiştir."
"Günde aşağı yukarı 17 saat çalışıyordum. O hızla, yani 17 saatlik bir tempoyla çalışırsanız bunu siz de başarırsınız, bundan eminim."
"Bilimler tarihi insanlığın ortak malı düşünceniz müthiş bir düşünce!"
"Turan: Hocam, maşallah 82 yaşındasınız, hâlâ böylesine heyecanla bilim hayatından bahsediyorsunuz, gıpta etmemek elde değil. Günde kaç saat çalışıyorsunuz?
Sezgin: Şimdi tembelliğe başladım, eskisi kadar çalışamıyorum. Eskiden 17 saat çalışabiliyordum şimdi üç beş saat azalttık. Sabahleyin 07.30'da enstitüye ilk giden benim. Saat 18.00'de enstitüden çıkıyorum ve sonra da evde çalışmaya devam ediyorum."
Madame Bovary, bana insanların tatmin olamama sorununu bir kez daha hatırlattı. Dünyanın fâni olduğunu da kezâ aynı şekilde. İnsanlar papazı, dinlerini çoğunlukla sadece yakınlarında biri ölünce veya hastalanınca hatırlıyor. O da zaten kısa süre sonra unutuluyor. Gerçekten bu dünyanın oyun…devamıMadame Bovary, bana insanların tatmin olamama sorununu bir kez daha hatırlattı. Dünyanın fâni olduğunu da kezâ aynı şekilde. İnsanlar papazı, dinlerini çoğunlukla sadece yakınlarında biri ölünce veya hastalanınca hatırlıyor. O da zaten kısa süre sonra unutuluyor. Gerçekten bu dünyanın oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu mu düşünüyorsunuz? Öyleyse bu kitabı okuyun. Öyle olmadığını görün. Ölümle yüzleşin. Vesselam
Dert Dediğin Nasıl Olmalı? Arıyoruz Fesleğen'im... Hayat bir arayış , hem de sürekli . Sürekli olduğu kadar da bilinmeyen . Bazen ümitli , bazen de ümitsiz . Bazen yavaş yavaş , bazen hırçın bir dalga gibi duvarlara çarpa çarpa... Kimse…devamıDert Dediğin Nasıl Olmalı?
Arıyoruz Fesleğen'im...
Hayat bir arayış , hem de sürekli . Sürekli olduğu kadar da bilinmeyen . Bazen ümitli , bazen de ümitsiz . Bazen yavaş yavaş , bazen hırçın bir dalga gibi duvarlara çarpa çarpa...
Kimse bulunduğu durumdan memnun değil . Malı , makamı olsun olmasın herkes arıyor . Zenginler, fakirler, güçlüler, güçsüzler, iyiler, kötüler.
İnsanlar arıyor . Ama neyi? Bilmiyoruz. Çünkü bulduğumuz her şeyde, ulaştığımız her yerde aradığımızın o olmadığı ortaya çıkıyor . Tatmin olmuyoruz . Heyecan, ulaşana kadar sürüyor .
Ulaşınca da sönüyor . Yeniden başka bir şeyi
aramaya başlıyoruz .
Sanki içimizde bir kara delik var . Bütün finaller sıkıcı, bütün elde etmeler sıradan gibi . Ona yürürkenki heyecanı hiçbir sahip olma durumu karşılamıyor . Kendimize dediğimiz gibi:
- İşte bu, bu kişiyle birlikte olursam her şey yoluna girecek ...
- Evet, müdür olmak benim için bir dönüm noktası...
- Şu dersi bir vereyim , önümde hiçbir engel kalmayacak...
- Bıktım bunların bana karışmasından, eve çıkayım, hayata yeniden başlayacağım ...
İçimizde ciddi bir boşluk var ve bunu doldurmak için arayıp duruyoruz . Bir hastalık gibi . Bir salgın gibi . Doğuştan herkesin sahip olduğu bir içgüdü gibi . Ve hiçbir şey bize doyumu yaşatamayacak gibi...
Aramaktan sıkılmamamızın sebebi de hiç boş kalmıyoruz, sürekli önümüze yeni bir şey geliyor ve onu aramaya başlıyoruz .
Sevgili Fesleğen , ne arıyorsun ? Doğru yerde mi arıyorsun , yoksa olduğun yerde mi? Yoksa ne aradığını bilmiyor musun? Bilmiyorsan nasıl bulabilirsin?
Sanıyoruz ki bu kapının anahtarı para, prestij, saygınlıkta . Paralı insanlar aramıyor mu? Saygın, prestijli insanlar aramıyor mu? Etrafına bak, gazetelere, televizyonlara, haberlere bak; herkes arıyor, herkes mutsuz. Demek ki anahtar onlar değilmiş.
Başka bir şey olmalı. Artık seni doyurabilecek, lezzeti tattıkça bitmeyecek.
Büyük İskender dünyanın hâkimi olduğu gün, odasının kapılarını kapatır ve o ana kadar hiç ağlamadığı kadar ağlar. Dünyanın hâkimi adam, odada yalnız başınadır ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordur. Sesi duyan komutanlar duruma inanamamıştır.
Ne olmuştu öyle? Büyük İskender'in ağladığını daha önce hiç kimse görmemişti . O büyük bir savaşçıydı, onu ağlatabilecek bir olay olamazdı .
Çok büyük sıkıntılar çekmişti, ölümden dönmüş, ölüm yanına kadar gelmiş ama gözünden tek bir damla yaş gelmemişti o ana kadar. Umutsuz, çaresiz hiçbir anı olmamıştı. Ne olmuştu da dünyanın hâkimi olduğu vakit böyle bir duruma düşmüştü?
Kapısını çaldılar, içeri girip sordular: "Ne oldu size böyle?"
Büyük İskender , bir süre geçtikten sonra konuşmaya başlamış:
"Başardığım vakit, tam şu an bunun yenilgi olduğunu biliyorum. Şimdi görüyorum ki, dünyayı ele geçirme saçmalığına giriştiğim anda neredeysem, şimdi de tam olarak oradayım. Ve bunu şimdi anladım; çünkü ele geçirecek başka yer kalmadı. Yoksa yoluma devam ederdim, daha öteleri de fethetmeye çıkardım. Şimdi ele geçirecek yer kalmadı, yapacak bir şey yok ve bir anda kendi üzerime düştüm."
Dünyayı ele geçirsen bile, kendinle baş başa kaldığında cehennem azabı çekersin. Bu sürede ömrünü verdiğin şeye erişince kaybettiğin duyguları ve ruhunu geri kazanamazsın. Kazandığını sandığın dünya felaketin olur.
Herkes arar ama herkes bulamaz Fesleğen'im...
Sen neyi arıyorsun Fesleğen? Derdin nedir? Ne için varsın? Nereye gidiyorsun?
Derdini anlatsan ağlar mı insanlar? Duygulanır mı seninle birlikte?
Öyle bir derdin olmalı ki Fesleğen'im, anlattığın zaman dinleyenin sıkılası değil, derdini sevesi gelmeli. Dinleyenin hayatını değiştiresi gelmeli.
Okurken bambaşka ruh hallerine bürünebileceğiniz, Hacı Bayram'ın tebessümünü hissedip, Sitare için 'BizimYunus' ile ağlayabileceğiniz bir roman. Ölmeden önce okuyun derim :)