İlk sezon karakter gelişimleri, kaliteli hikaye anlatımı ve görsel başarısı ile sanatsal ve eğlencelik steampunk animasyon bir seri olarak başarılı, lakin 2. Sezon hikaye odağından kopuş beni bir tık rahatsız etti. Sevenleri izlesin. 👌🏻
Ne şahane bir filmdi. Filmi izlerken eridim, pamuk gibi oldum yaa! İçimdeki uyumuş olan çocuğu uyandırdı sanki. Kızlar ile babasının sevgi aktarımı ve iletişimi kıskanılmayacak gibi değildi. Totoro gibi bir çocukluk dostum olmasını da isterdim. Hele filmin görsel dokusu filmin…devamıNe şahane bir filmdi. Filmi izlerken eridim, pamuk gibi oldum yaa! İçimdeki uyumuş olan çocuğu uyandırdı sanki. Kızlar ile babasının sevgi aktarımı ve iletişimi kıskanılmayacak gibi değildi. Totoro gibi bir çocukluk dostum olmasını da isterdim. Hele filmin görsel dokusu filmin içine beni hapsetti. Miyazaki dedemin sanatına bir kez daha hayran kaldım. Yağmurdan nefret eden ben, kızlar ile o yağmurun altında ıslanmak, o yeşilliklerin arasında kaybolmak istedim. İçinde azcık çocukluk ruhunu koruyan birinin filmin içinde kaybolmama ihtimali yok. İzleyenin içinde huzur ve neşe dolduran bir başyapıt.
Matrix üçlemesini kaç kez izledim bilmiyorum. İlk izlediğimde anlamakta güçlük çektim, bu film neyi anlatıyor diye uzun uzun düşünmüştüm. Bu vesileyle Matrix üçlemesi ile ilgili yazılmış epey yazı da okudum. Bence gerçekten de büyük bir eser. Çıtayı aşmış felsefik bir…devamıMatrix üçlemesini kaç kez izledim bilmiyorum. İlk izlediğimde anlamakta güçlük çektim, bu film neyi anlatıyor diye uzun uzun düşünmüştüm. Bu vesileyle Matrix üçlemesi ile ilgili yazılmış epey yazı da okudum. Bence gerçekten de büyük bir eser. Çıtayı aşmış felsefik bir başyapıt ve Ajan Smith haklıdır. İnsanoğlu bir virüstür. Sonuç olarak bir film işte ama düşünerek izleyenler için dolu dolu bir film. Üzerinden yıllar geçse de bu kadar kaliteli bir felsefik-bilim kurgu serisi henüz gelmedi.
Danimarka sineması yine döktürmüş. Bu sene içerisinde izlediğim en iyi filmlerden biri oldu. Sınıfsal çatışmayı ve bu uğurda verilen mücadeleyi tarihe dayanan bir karakter üzerinden çok güzel kurgulamışlar. Fazla hırsın da bizi yolumuzdan saptırabileceğini de bir kez daha görmüş olduk.…devamıDanimarka sineması yine döktürmüş. Bu sene içerisinde izlediğim en iyi filmlerden biri oldu. Sınıfsal çatışmayı ve bu uğurda verilen mücadeleyi tarihe dayanan bir karakter üzerinden çok güzel kurgulamışlar. Fazla hırsın da bizi yolumuzdan saptırabileceğini de bir kez daha görmüş olduk. Ayrıca sevgi, aile, fedakarlık gibi kavramların önemine de güzel bir vurgu yapılmış. Yine takılmadan edemediğim bir husus olacak ki o da bizim sinema sektörü. Ya hu! Adamlar tanrının unuttuğu sikik donmuş topraktan, bir çiftçiden bile hikaye çıkarabiliyorken, biz elimizde “güneş doğuran” diyebileceğimiz topraklara sahip ve kadim geçmişe, derin şahsiyetlere sahipken kaliteli bir yapım çıkaramıyoruz. Bu vizyonsuzluk, acizlik karşısında ister istemez kıyas yapıyorsunuz ve hayıflanmamak elde değil. Neyse, Mads abimizin şahane oyunculuğuyla süslediği bu başarılı dönem filmini listenize almayı unutmayın.
Bana hayata dair sorgulama yaptıran ve düşündüren, dünyaya bakışımı değiştiren, hayatın ve insanlığın başlangıcına dair bakış açısı kazandıran ilk film olmuştur. O yüzden yeri benim için çok ayrıdır. Fakat genel olarak bakınca giriş, gelişme açısından güzel giden ancak sonunda şaşırtmayan…devamıBana hayata dair sorgulama yaptıran ve düşündüren, dünyaya bakışımı değiştiren, hayatın ve insanlığın başlangıcına dair bakış açısı kazandıran ilk film olmuştur. O yüzden yeri benim için çok ayrıdır. Fakat genel olarak bakınca giriş, gelişme açısından güzel giden ancak sonunda şaşırtmayan bir klişe ile son buluyor. Filmde sorgulanan felsefi konuların bir umut ikinci filmde tamamlanacağını düşünüyorsunuz ama ne yazık ki ikinci film, ilk filmden daha klişe şekilde Alien üzerinden giderek doğrudan klasik 80’ler korku filmine dönüyor ve böylece ilk filmde yer yer değindiği felsefi konuları da rafa kaldırmış oluyor. Her ne kadar sonrasında hikayeyi batırsalar da Prometheus filminin felsefi ve mistik yönü dikkatli ve yargısız izlediğinde izleyiciyi keyifli ve karmaşık sorulara yöneltecektir. Bu filmi bir Alien serisi olduğu için değil de daha çok içindeki varoluşsal dokundurmalara dair bir beyin egzersizi yapmak mantığıyla izlerseniz hayal kırıklığı yaşamazsınız.
Tek kelimeyle Nuri Bilge Ceylan bu sefer sıçıp sıvamış. Filmin gidişatına baktığımız zaman ilk yarıda anlattığı konuyla ikinci yarıda anlattığı konu arasında hiçbir bağlam yok ve bu konular doğru düzgün bir sonuca da bağlanmıyor. Samet karakterine aşırı ayar oldum. Kindar,…devamıTek kelimeyle Nuri Bilge Ceylan bu sefer sıçıp sıvamış. Filmin gidişatına baktığımız zaman ilk yarıda anlattığı konuyla ikinci yarıda anlattığı konu arasında hiçbir bağlam yok ve bu konular doğru düzgün bir sonuca da bağlanmıyor. Samet karakterine aşırı ayar oldum. Kindar, içten pazarlıklı, fesat bir insan. Boktan, pedagojiden uzak öğretmenliğine değinmiyorum bile. Böyle iğrenç birini filmin sonunda romantik bir şekilde ele alıp seyirciye, aslında kendisi özünde iyi biri ama taşradaki yaşantısı onu bunalıma soktuğu için böyle davrandı gibisinden bir sona çekmesi mide bulandırıcı. Ama tabi yönetmenin ismi filmi her türlü satmaya yeteceği için ayıla bayıla karakterimizi kucaklayanlar olacaktır. Nuri Bilge, dördüncü duvarı da neden yıkmış, anlamış değilim. Konu zaten ne anlattığından uzaklaşmışken iyice anlamsız hale getirmenin sebebi nedir? Elle tutulur tek bir yanı vardı o da yemek masasındaki eleştiri. Cumhuriyete kanat geren, ilk yıllardaki o bir şeyleri değiştirmeye çalışan az ama iyi eğitimli kesim yok artık. NBC gibi umutsuzluk pornografisi yapmak istemem ama kış uykusu filmindeki Haluk Bilginer’in karısı gibiyiz. Ülke ile cebelleşeceğiz diye tüm güzel huylarımızı kaybettik. Mecburi hizmete giden öğretmenin, doktorun gittiği yere göre fersah fersah eğitimli insanların, zerrece o coğrafyayı değiştirmeye yönelik hevesi kalmamış durumda benim gördüğüm. Hülasa, benim için çok kötü bir Nuri Bilge Ceylan filmiydi. Hayatınızdan üç buçuk saat çalınmasını ve öğretmenlerden nefret etmek için kendinize bahane arıyorsanız eğer bu filme şans vermeniz yerinde bir karar olacaktır.
Özellikle ilk iki sezonda hayat nedir? Hayat bir simülasyon mudur? Kalıplarımızın dışına çıkabiliyor muyuz? İnançların rolü nedir? vs derin felsefik düşüncelerle harmanlanmış, insanın sorgulama sınırlarını zorlayan fakat son iki sezonda ise ne yazık ki ana konudan koparak hikayeyi anlamsız intikam,…devamıÖzellikle ilk iki sezonda hayat nedir? Hayat bir simülasyon mudur? Kalıplarımızın dışına çıkabiliyor muyuz? İnançların rolü nedir? vs derin felsefik düşüncelerle harmanlanmış, insanın sorgulama sınırlarını zorlayan fakat son iki sezonda ise ne yazık ki ana konudan koparak hikayeyi anlamsız intikam, şiddet döngüsüne çevirip senaristler elinde heba olan yapım. Her ne kadar adamlara sövsem de el alem yapıyor. Çatır çatır özgürce düşünüp kafa patlatıyorlar, bizim dayılar gibi kahve masasında dünya gerçeklerini aramıyorlar. İyi ki bu düşüncede kişiler var da hayat yaşanabilir oluyor. Hazır günümüzde yapay zeka ürünleri yükselişe geçmişken yapay zekaya karşı zihninizi açmak için en azından iki sezonunu izleyebilirsiniz. Son olarak insanoğlu medeniyette geliştikçe ilerliyor mu, yoksa gittikçe robotlaşıyor mu? Bize benzeyen robotlar yapıp onlar da hayattaki kendi yerlerini sorgulamaya başlarsa ve daha tehlikelisi bizim cevap veremediğimiz soruları bulabilirler mi? Gibi soruları sordurtuyor bana. Düşünmeye sevk eden işleri seviyorum. Ama ne yazık ki günümüz kapitalist dünyada felsefe, sanat öncelik olmadığı için böyle yapımlar ticari kaygıdan devam edemiyor. Biz basit ticari kaygıları daha üzerimizden atamamışken yukarıda sorduğum soruların cevaplarını nasıl bulabiliriz ki? Neyse, siz en iyisi izleyin geçin.
Tek kelimeyle bayıldım. Anime hayranı değilim ama merakımı, ilgimi çeken içinde dolu anlatıma sahip bir film keşfettiğim zaman izlerim. Kesinlikle çok başarılı bir filmdi. Öncelikle filmi ve Miyazaki’nin hayal dünyasını anlamak zor çünkü Miyazaki doğrudan gelenekselci bir yönetmen olduğu için…devamıTek kelimeyle bayıldım. Anime hayranı değilim ama merakımı, ilgimi çeken içinde dolu anlatıma sahip bir film keşfettiğim zaman izlerim. Kesinlikle çok başarılı bir filmdi. Öncelikle filmi ve Miyazaki’nin hayal dünyasını anlamak zor çünkü Miyazaki doğrudan gelenekselci bir yönetmen olduğu için kendi kültüründen bolca izler barındırıyor ve bu da filmdeki simgeleri yakalamayı zorlaştırıyor. Filmden daha fazla keyif almak için Japon kültürünü barındıran animizm olan Şinto dinini anlamak gerekiyor. Yaratıcı yönetmenleri her zaman sevmişimdir. Özellikle el emeği çizimlerle bunu sanata döken işler insanı hayran bırakıyor. Filmde de bu emeğin yanında insanların açgözlülüğünü, oburluğunu, doğaya olan zararını, sınıf farklarını, insan sevgisini, iyi-kötü ayrımını ruhsal boyuta yansımasını ele alan konuları ekleyince filmi izlemenin keyfi tadından yenmiyor. Ponçik yanaklı Chihiro’nun karakter gelişimini izlemek de çok zevkliydi. Şımarık, bencil bir çocuktan olgun ve cömert yürekli bir kıza dönüşümünü gördük. Film ilk başta anime ve Uzak Doğu kültürüne alışık olmayan için tuhaf gelebilir ama sabırlı biriyseniz hayal gücü ve gerçek insan anlatımlarıyla harmanlanmış bu şahane filme şans vermemeniz kaçınılmaz.
Az önce sinemasından çıktım. Çorak arazilerde tozu dumana katarak dolaştım resmen. Bu bilinmeyen gürültücü ve vahşi çorak arazilerde kayboldum. Nefes kesici bir sinematografi deneyimiydi adeta. Son filmden daha öfkeli ve daha sert olmuş. İzlerken tozu dumanı yutmamız yetmezmiş gibi post-apokaliptik…devamıAz önce sinemasından çıktım. Çorak arazilerde tozu dumana katarak dolaştım resmen. Bu bilinmeyen gürültücü ve vahşi çorak arazilerde kayboldum. Nefes kesici bir sinematografi deneyimiydi adeta. Son filmden daha öfkeli ve daha sert olmuş. İzlerken tozu dumanı yutmamız yetmezmiş gibi post-apokaliptik evrendeki nefes kesen soğuk bir manzara içerisinde acımasız insanı iliklerime kadar hissettim. Elbette Fury Road kadar iyi bir anlatıma sahip değil. Fury Road’ın bozulmamış biçimsel ve anlatımsal evreninde, yerini neredeyse yeni bu karmaşık aksiyon intikam hikayesine bırakmış. Fury Road'a göre biraz yavaş ilerlese de aksiyona doyduğumu söyleyebilirim. Klasik denilebilecek düzeyde doğrudan bir intikam hikayesine sahip ve evrenden çok karakter odaklı bir anlatıma sahip olduğu için filmde yer yer hikayede kopmalar olduğunu hissediyorsunuz. Çünkü bize bir karakterin gelişimini anlatıyor. Kısıtlayıcı bir medeniyette hayatta kalma mücadelesi, çaresizlik, zafer için her şeyi yapma hırsı fikrine eğilmişler. Evet, genel çerçevede intikam odaklı bir film ve ön hikaye projesi olduğu için zaten birçok karaktere neler olduğunu bildiğimizden sonucu tahmin ediyorduk. Bu durum heyecanı ve gizemi biraz düşürse de Furiosa'nın nasıl bu hale geldiğine tanık olmak keyifliydi. Anna-Taylor Joy ne yazık ki karakteri yansıttığını düşünmüyorum. Sürekli travmatik bir ruh halinde takılıp öfkesini üzüntüsünü vs aktaramamış. Nerede o Charlize Theron’un ikonik Furiosası. Chris Hemsworth ise kariyerinin zirvesine oynamış diyebilirim. Sonunda Thor kalıbından çıkıp kendini gerçekten method oyunculuğu seviyesinde izlemek güzeldi. Tüm bunlara rağmen çok iyi bir film. Bu arada birçok filmde son zamanlarda sık sık rastladığımız politik dayatmalar olan ne sjw ne woke kültürünün esamesi okunmuyor filmde, çok yerinde bir tutum olmuş. Sadece görece feminizmle harmanlanmış erkek egemen gücü ezen kadın figürüne sahip bir feminizm sunduğunu söyleyebiliriz ama bu da toksik seviyede olmadığı için göze asla batmıyor. George Miller, beni hayal kırıklığına uğratmadığı için çok mutluyum. The Wasteland'de yaşamanın gerçek dehşetini ilk elden deneyimlemek istiyorsanız mutlaka sinemada izleyin.
Sinema tarihinin gördüğü en taşaklı bilim kurgu filmlerinden biri. Filmi izlerken bilimin acımasızlığı, büyüklüğü, değişmezliği karşısında insanın çaresizliği çok iyi anlatılmış.