her yeni takipçi bildiriminde belki kızdır diye koşarak gidiyorum... hüsran, yine hüsran, hep hüsran... KIZLAR LÜTFEN BANA ULAŞIN. ✂️🫶🏽✂️ women loves women ✂️🫶🏽✂️
Az önceki postumu chatgptye yorumlattırdıktan sonra ufak tefek araştırmalar ve chatgpt'nin yardımıyla hukuksal temeline oturtarak tekrar yazdırdım, bu hâli daha çok kaynak temelli olduğu için bunu paylaşmak istedim. " Kesinlikle, metin zaten duygusal gücü ve hukuki temeliyle çok etkileyici bir…devamıAz önceki postumu chatgptye yorumlattırdıktan sonra ufak tefek araştırmalar ve chatgpt'nin yardımıyla hukuksal temeline oturtarak tekrar yazdırdım, bu hâli daha çok kaynak temelli olduğu için bunu paylaşmak istedim.
"
Kesinlikle, metin zaten duygusal gücü ve hukuki temeliyle çok etkileyici bir düzeyde. Şimdi sana yayıma hazır, başlığı ve imlası düzenlenmiş, bütünlüklü versiyonunu sunuyorum:
---
“Farklı” Olmanın Suçu: Bir Kadın Olarak Yaşamak, Direnmek ve Hatırlamak
Kadınların politikleşmesinin zorunluluk haline geldiği, anayasal hakların sistematik olarak çiğnendiği bir dönemde, susmak artık bir tercih değil; bir teslimiyet.
Kimi zaman bir dizi karakteri, bize kendi gerçekliğimizi tokat gibi hatırlatabilir. The Owl House dizisindeki Eda'nın “farklı olmayı seçmesi” ve bu yüzden en güçlü cadı olması, sadece bir kurgu değil; bu coğrafyada yaşayan birçok kadının yaşadığı hayatta kalma mücadelesinin temsili.
Toplum tarafından dayatılan rolleri kabul etmemek, herhangi bir kulübe dahil olmamak ya da norm dışı bir kimlikte ısrar etmek — bu hakların tamamı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 25. ve 26. maddelerinde güvence altına alınmıştır. Kişi, kendisini tanımlamada özgürdür. Fakat ne yazık ki bu özgürlük, bugün yalnızca metinlerde yaşıyor.
Kadınlar için siyaset sadece bir tercih değil; bir zorunluluk haline gelmiştir. Çünkü bu ülkede kadın bedeni, zihniyeti ve emeği sürekli olarak politikleştirilmiştir. Kadının kahkaha atmasından annelik kariyerine, işsizlik oranlarından kürtaj hakkına kadar hemen her konuda “ne yapması gerektiği” söylenmiş, anayasal eşitlik ilkesi hiçe sayılmıştır. Tüm bu müdahaleler, sadece bir zihniyetin ürünü değil; hukuk dışı uygulamaların sistematik sonucudur.
Barışçıl gösteri yürüyüşü yapmak, boykot çağrısı yapmak ve fikrini açıklamak, Anayasa madde 34’e göre her yurttaşın hakkıdır. Üniversite öğrencilerinin plastik mermi ve biber gazı ile karşılanması, sadece orantısız güç değil; doğrudan bir hak ihlalidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bu tür müdahaleleri defalarca kez Türkiye aleyhine karara bağlamıştır. Hele ki plastik merminin gençlerin göz hizasına, biber gazının doğrudan yüzlerine sıkılması, sadece hukuk dışı değil, aynı zamanda insan hakları karşıtıdır.
Yurtdışı alışveriş sitelerine getirilen ani kısıtlamalar ise vatandaşın ekonomik özgürlüğüne doğrudan müdahaledir. Serbest piyasa ekonomisinin temel ilkeleri çiğnenmekte, halkın alternatif kaynaklara ulaşması bilinçli olarak engellenmektedir. Bu da devletin sosyal adaleti sağlama yükümlülüğü ile bağdaşmamaktadır. Gıdanın takasla alınıp verildiği, öğrencilerin domatesi lüks saydığı bu ekonomik ortamda, iktidarın yurttaşın elindeki son kanalları da kapatması yalnızca korkunun değil, baskının göstergesidir.
Seçme ve seçilme hakkı, yurttaşlığın en temel yapıtaşıdır. “Aday beğenmeme” gerekçesiyle sandıktan uzak durmak, otoriterleşen bir rejime dolaylı destek vermektir. Hakların geri alınmaması için, her bireyin sesini sandıkta duyurması artık sadece bir tercih değil, bir demokratik yükümlülüktür.
Bu ülkede kadın olmak, aynı anda hem savaşçı hem anne, hem işçi hem direnişçi olmaktır. Apolitik kalmanın kimseyi korumadığı; aksine sindirilmişliğe dönüştüğü bu düzende, susmak artık bir lüks değil, bir hatadır. Hatırlamak, direnmek ve ses çıkarmak artık sadece bir hak değil, bir görevdir.
---
"
iktidar nefret postudur. Evettt, zamanında tv'de yayınlandığında yarım yamalak da olsa izlediğim, son 2 haftadır leblebi seviyemin de artmasından dolayı sürekli keşfetimde dolanan ve izlemek istediğim diziye başladım, şu an 10. bölümde falanım umarım 1. sezon bitince de yazabilirim ama…devamıiktidar nefret postudur.
Evettt, zamanında tv'de yayınlandığında yarım yamalak da olsa izlediğim, son 2 haftadır leblebi seviyemin de artmasından dolayı sürekli keşfetimde dolanan ve izlemek istediğim diziye başladım, şu an 10. bölümde falanım umarım 1. sezon bitince de yazabilirim ama şimdilik beni bir tık etkileyen bir sahneden bahsetmek istiyorum,
Eda'nın kendisini sınırlandırmamak için "farklı" olmayı seçmesi, hiçbir kulübe üye olmaması, bu yüzden de en güçlü cadı olması.
Kendimizi tek bir şeyle sınırlandırmak, yanlış olduğunu bildiğimiz toplumsal normları kabul etmek yerine farklı olan kişi olmayı seçmek... Toplumdan soyutlanma pahasına doğrusunu bildiğimiz şeylerden vazgeçmemek, yalnızca kendimiz olarak yaşamak istemek ve bunlar için savaşmak gerçekten çok zor, çok büyük bir cesaret istiyor. Özellikle de bu ülkede, bu zamanda.
Sessiz kalan kadınların neden sessiz kaldığını anlıyorum ama bence bu ülkede özellikle kadınların apolitik olma lüksü yok. 3 maymunu oynayarak, aman bana ne, aman beni ilgilendirmez, aman bana dokunmasın dediğiniz için sindirdiler zaten bizi.
Zamanında "annelik kariyeri" diye zırvalayanlar, "kadın ve erkek eşit değildir" diyenler, "kadın dediğin insan içinde kahkaha atmayacak" diyenler, "kadın mıdır, kız mıdır" diye aşağılamaya çalışanlar, "kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek" diye topu bize paslayanlar, "evdeki işler yetmiyor nu?" diyerek bize 'yerimizi' öğretmeye çalışanlar, "tecavüzcü, kürtaj yaptıran kadından daha masumdur" diyen korkunç zihniyetli akp zihniyetini ne çabuk unuttunuz hanımlar?
Sizin bedeniniz hakkında bu kadar kolay ve basit bir şekilde yorum yapan, sizin yerinizin "mutfak" olduğunu savunan, sizin hayatınızdaki kararları kendilerinin alabileceğini sanan bu insanları ne çabuk unuttunuz?
Şimdi aynı zihniyet yıllardır yaptıkları gibi bir de pankart açtırıp gündemi değiştirmeye çalışıyor. BOYKOT. Unutmadık. Kimse unutmadı, bu korkuları da bu yüzden zaten. Hiç olmadığı kadar korkuyorlar, şimdi bazı cahil koyunlar elbet çıkacak aranızdan eminim ki buraya kadar okumayacaklar bile çünkü okusalar böyle olmazları:D, diyecekler ki "ne boykotu kimse boykot yapmıyor" dünyadan bi haber yaşayan, beyinlerindeki son nöronları da açlıktan ekmek bana bana yemiş 🐑lar da olacak eminim ki.
Aloo? Üniversitelerde şu anda hayat ilkelleşti haberiniz olsun, millet domatesle salatalığı takaslıyorlar sırf bir kuruş para kazandırmamak için. Güya haber kanalı olan trt bile tehdit etti boykotu? Filistin için kendi yaptıkları boykot ve yürüyüş yasalken bizim yaptığımız boykot ve yürüyüş bir anda yasak oldu. Gözünüzü açın artık, pelteye dönmüş beyninizi kullanmayı öğrenin.
*Ha bu arada o kadar korkuyorlar ki "bizden almazsınız kimseden alamazsınız" diyerek yurtdışı satınalma uygulamalarına yasak geldi haberiniz olsun. Ne derece etekleri tutuştu siz düşünün:))
Hiç mi utanmanız yok sizin? Hiç mi gururunuz yok? Siz sokaklarda orda burda ölürken saraylarında bir eli yağda bir eli balda yaşayan iktidarın kulu köpeği olmaktan bıkmadınız mı? Bir de başka türlü salaklar var, evet salaklar. "Oy verebileceğim bir aday yok" diyen gizli akpliler.
İşte en çok da bu tiplerden nefret ediyorum, gezi olayını yalnızca ağaç sananlar şimdi 29 mart olaylarını da ekrem imamoğlu sanıyorlar. Şu at gözlüğünüzü bir kenara bırakıp KADIN olarak en temel haklarınızı bile elinizden alan şu DIKTATÖRLÜĞE "HAYIR." DEMEYI ÖĞRENIN.
ikinci sezonu varmış neden 1 sezon olarak görünüyor acaba? daha yeni başladım 3. bölümdeyim bakalım bitirince incelemesini yaparım ama şu ana kadar birincil baş rolünü oynayan kadın aynı ben diye düşünüyorum. kadının mimikleri, düşünce tarzı, giyinişi, makyajı, oturuşu kalkışı bile…devamıikinci sezonu varmış neden 1 sezon olarak görünüyor acaba? daha yeni başladım 3. bölümdeyim bakalım bitirince incelemesini yaparım ama şu ana kadar birincil baş rolünü oynayan kadın aynı ben diye düşünüyorum.
kadının mimikleri, düşünce tarzı, giyinişi, makyajı, oturuşu kalkışı bile ben ya. back storysinden yetiştirilme şekline, aile içindeki dinamiklere kadar ben, izlerken kendi geleceğimi gördüm 🥲
ayrıca ikincil baş rolün çocuksuluğu, triplenişi, hafif sinir bozucu olması, nazlanışı vs gerçekten ex partnerlerimde veya flörtlerimde de bulunan özelliklerdi sanki kendi hikayemi izliyor gibi hissediyorum bu yüzden😭😭
Spoiler içeriyor
Ben Gilmore Girls hakkında konuşmaya geldim, ama TOKSİKLİĞİ hakkında, çok sevdiğim bir dizi olsa da (5 kere izledim) bazı yerleri o kadar rahatsız edici ki konuşmak istiyorum; Birinci olarak ''çok yiyip asla kilo almayan o süper zayıf anne kız'' algısı…devamıBen Gilmore Girls hakkında konuşmaya geldim, ama TOKSİKLİĞİ hakkında, çok sevdiğim bir dizi olsa da (5 kere izledim) bazı yerleri o kadar rahatsız edici ki konuşmak istiyorum;
Birinci olarak ''çok yiyip asla kilo almayan o süper zayıf anne kız'' algısı çok sinir bozucu, özellikle Lor'un her an yemek yiyip göt üstü oturması ama bir gıdım kilo almamasını yüzlerce kez yüzümüze vurmaları daha sinir bozucu. Tamam anladık çok iyisiniz süper zayıfsınız tamam lan.
İkinci olarak Lor'un Emily'i asla dinlememesi. Sadece Emily(annesi)'nin dediğini yapmamak her şeyi yapabilir. Emily Lor'a uçurumdan atlama ölürsün dese Lor gidip uçurumdan atlar bak ölmedim, yanılıyorsun demek için. Bir bölümde evini dizayn ettiği kadının eskiden annesiyle çalıştığını öğrenince kadını işten kovmuştu ne bu nefret ne bu kin? Emily sonuna kadar haklıydı 'its just a man lorelai.'
Üç, Emily, Lor 16 yaşında hamile kalınca Cris ile evlenmesini istedi diye Lor'un bunu sanki annesi ölmesini emretmiş gibi tepkiler verip 17 yıl yüzünü bile görmemek için taşınması saçmalığı... Ne bekliyordu ki? 16 yaşında hamile kalıp doğurmaya karar verdiysen evlenmeni bekleyecekler tabii ki.
Dört, Lor'un Rory'i 16 yıl boyunca asla anneannesi ve büyük babasıyla görüştürmemesi ama Chilton için 3milyon dolar istedikten sonra tek şartlarının haftada bir gün akşam yemeği yemeleri isteğini abartıp bunu nasıl istersiniz demesi... Hem yıllardır görmediğin annene gidip kızın için para istiyorsun hem de annen 'o benim torunum tabii veririm ama sadece haftada bir yemek yiyelim' diyince bini nisil istirsin yhaa triplene girmen... Lor...
Beş, Lor'un Luke'a 8 yıl boyunca umut verip ondan hoşlandığını anlamasına rağmen sürekli olarak yeni sevgililerini gözüne sokması saçmalığı. Lor'un öğretmen manitasından bin tane çiçek istemesi ama bin çiçeği alınca adamdan ayrılması... Chris ile (rory'nin babası) sürekli ama sürekli sevgili olup ayrılması... Başı sıkıştığında Chris'e koşması, hatta son sezonda onunla Fransaya gidip evlenmesi ama geri döndüklerinde ayrılıp Luke ile evlenmesi salaklığı. Parise zaten Luke ile ayrıldıkları için gitmişlerdi, madem gittin madem evlendin niye geri dönüp boşanıp bıraktığın adamla evleniyorsun amk?
Altı, Rory'nin sevgili olduğu 3 erkeği de sikip atmış olması... Dean ona araba yaptı amk araba YAPTI seni seviyorum dedi ben de arabayı seviyorum dedi. Jess son sezona kadar götünde dolaştı, bi umut hep Rory'i bekledi ama Rory kaşarı her seferinde Jess'e umut verip ya Dean(they couldn't make me hate dean) ya da Logan ile işi pişirip Jess'e nispet yaptı. Logan ile ilişkileri çok güzel gidiyorken Logan'ın iş ortaklığı için Rory'i aldatması, Rory'nin bunu kabullenmesi ve defalarca kez Logan'ı ayartıp onunla aldatması saçmalığııı...
Yedi, Ror'nin önce Chilton sonra Yale kazanması ama bir sik yapamaması, kendisini harcaması. Gazetecilik işinde çok iyi(!) giderken her şeye siktiri çekip annesi ile küsüp anneannesinin havuz evinde 1 yılını bomboş sadece loganla sevişerek geçirmesi, daha sonra okula geri dönüp hiçbir siki başaramaması... Kendi hayatını çarçur etti.
Sekiz, Paris'e laf attıktan sonra her seferinde götünü krtaran Parise asla bir destek çıkmayan Rory kahpeliği. Paris Rory'e tek arkadaşım diyip kollarken Rory'in Paris hakkında sadece tanışıyoruz diyip her ortamdan soyutlaması...
Dokuz, Sookie'nin 20 yıl Lor ile çalışıp kendi otellerini açtığında rest çekip ben dinlenmeye gidiyorum diyip gitmesi, Michael'in de Sookie gittiyse ben de gidiyom demesi-
On, Erken yaşta evliliği aşırı normalize etmesi mide bulandırıcı.
ON BIR bunu nasıl unuturum pü, Finalde Logandan ayrılmasının tek nedeni hamileliği olan Rory. Annesinin kızı diye boşuna dememişler...
Geçen sene yazdığım (bazı düzenlemeleri şimdi yaptım) yazıyı buldum sonunda, haydi bakalım kavga çıksın 🥱
Bomboş, influence abartısı kitap. Dazai genel olarak aşırı ortalama hatta ortalamanın altında bir yazar. Soytarı Çiçekleri'nde kriz geçirtmişti bana, yazım kuralları yok, yazın değeri yok, dümdüz bir şeyler anlatıyor ama ne anlatıyor o da bilmiyor. Koş Melos, Soytarı Çiçekleri, Öğrenci…devamıBomboş, influence abartısı kitap.
Dazai genel olarak aşırı ortalama hatta ortalamanın altında bir yazar. Soytarı Çiçekleri'nde kriz geçirtmişti bana, yazım kuralları yok, yazın değeri yok, dümdüz bir şeyler anlatıyor ama ne anlatıyor o da bilmiyor.
Koş Melos, Soytarı Çiçekleri, Öğrenci Kız ve son olarak da İnsanlığımı Yitirirken'i okudum. Batan Güneş ve Pandora'nın Kutusu'nu ise sonra okuyacağım ki Dazaici kitleyle daha iyi tartışabileyim. Uzun uzadıya eleştirmek bile istemiyorum ya bomboş adam.
Havalar 2 derece ısındı diye yaz geldi haikyuu era başladı diyerek 10 gündür tiktok instagram twitter falan filan tüm sosyal medya hesaplarımdan spam yapıyorum vallahi çocuklarımı çok özledim... 😭 Mayıs-Haziran gibi senelik haikyuu rewatch yaparım diye düşünüyorum, daha erken de…devamıHavalar 2 derece ısındı diye yaz geldi haikyuu era başladı diyerek 10 gündür tiktok instagram twitter falan filan tüm sosyal medya hesaplarımdan spam yapıyorum vallahi çocuklarımı çok özledim... 😭
Mayıs-Haziran gibi senelik haikyuu rewatch yaparım diye düşünüyorum, daha erken de olabilir çünkü DAYANAMIYORUM. Yeni filmi de onaylandı, yapım aşamasındaymış LÜTFEN bu sene içinde çıksın da izleyelim, hasret giderelim çocuklarımızla...
2019dan bu yana 4 kere izlemem yetmemiş gibi bu sene 5. rewatchı da atıp incelemesini yazarım umarım<3 Filmi çıkarsa filminden önce rewatch atıp filmle birlikte inceleme yazarım diye düşünüyorum hadi hayırlısııı
OIKAWA ULUSALLARA GİTMELİYDİ BU ARADA-
Spoiler içeriyor
Evet, işte o seri. 6-7 yaşlarımda izlediğim ilk animem, favori animem, gerçekten bendeki yeri çok ayrı bir anime. Animeyi abimle birlikte 2011 senesinde ilk bilgisayarımızı aldığımız zamanlar izlemiştik, büyük kuzenimiz önermişti bize. Bir akşam yanıma gelip hadi bunu izleyelim demişti…devamıEvet, işte o seri. 6-7 yaşlarımda izlediğim ilk animem, favori animem, gerçekten bendeki yeri çok ayrı bir anime.
Animeyi abimle birlikte 2011 senesinde ilk bilgisayarımızı aldığımız zamanlar izlemiştik, büyük kuzenimiz önermişti bize. Bir akşam yanıma gelip hadi bunu izleyelim demişti ve her şey o zaman başladı.
Naruto içine mühürlenmiş 9 kuyruklu bir canavar yüzünden tüm köyden dışlanan, canavar muamelesi gören yapayalnız bir çocuk, yediği tek yemek bozulmuş ramenler ve sütler olan bu çocuk her zaman zorbalığa maruz kalıyor, her zaman ötekileştiriyor.
Naruto aslında Naruto Shippuuden'e ön hazırlık gibi, 200 bölüm ama asıl olaylara zemin hazırlama kısmı sadece, ama yine de kısaca bir değinmek istiyorum. Özellikle de hepinizin, izlemeseniz de hepinizin bildiği o karaktere, Sakura'ya.
Öncelikle Konaha'daki zihniyete bir bakalım, Konaha Türkiyeden çok da bir farkı olmayan bir memleket aslında, kadınların savaşmasını doğru bulmuyorlar, kadınların yapabileceği tek mesleğin tibbi ninjalık olabileceğini düşünüyorlar ve eğitimleri de böyle veriyorlar.
Kızlara her zaman savaşmamaları, yalnızca 'temel' iyileştirme tekniklerini bilmeleri gerektiği öğretiliyor ve kızlar ailelerinden ve tüm köyden öğrendikleri şeyi doğru sayıyorlar, küçücük kızlar bile kendilerine savaşmamalarını sadece basit iyileştirme tekniklerini bilmelerinin yeterli olduğunu söyleyip buna kendilerini inandırıyorlar.
Bu küçük kızlardan biri de Sakura, Sakura tm köy halkı sağ olsun diğer tüm kızlar gibi savaşmanın 'erkek işi' olduğunu ve yapması gereken tek şeyin güzel olup basit iyileştirme teknikleri öğrenmek olacağına inanıyor. Kendi ağzıyla bile aman bana ne ben sadece öğrenmem gereken şeyleri öğreneceğim diyen savaş bilmeyen, toz pembe bir hayal dünyasında yaşayan Konaha kızlarından biri sadece.
Takım olma mevzularını geçiyorum çünkü dediğim gibi anlatmak istediğim tek karakter Sakura. Sakura, Naruto ve Sasuke bir şekilde Kakashi'nin takımına girmeyi başarıyorlar ve ilk görevlerine çıkıyorlar.
Daha ilk görevlerinde azılı suçlularla savaşıyorlar ve hayatında bırakın bir savaş, gerçek bir kılıç gördüğü bile şüpheli olan 12 yaşındaki bir kız çocuğu bir anda kanlı bir savaşa giriyor ve tabii ki savaşta hiçbir etkisi olmuyor, yalnızca çığlıklar atıyor ve korunmayı bekliyor.
Naruto ve Sasuke zaten erkek oldukları için bu eğitimleri almış olduklarından ve karanlık geçmişlerinden dolayı buna alışkın tipler olduğu için omuz omuza vererek savaşsalar da Sakura tabii ki hiçbir şey yapamıyor. 12 yaşında hiçbir şey yaşamamış bir kız çocuğundan da ne bekleyebilirdik ki zaten?
Neyse, olanlar oluyor ve bu görevler bir süre daha devam ediyor, tekrar ediyorum kız çocuklarının savaş eğitimi alması diye bir şey yok. Tüm kızlar sadece iyileştirme üzerine çalışıyor. Bu görevlerde de Sakura'nın hiçbir etkisi olmuyor neredeyse, herkesin dilindeki o 'sadece Sasuke-kun, Naruto-kun diye bağırıyor' dediği bölümler yani, yalan da değil kim yara alırsa ona bağırıp endişesini gösteriyor aslında.
Her neyse bu görevler biraz daha devam ederken Naruto'nun en önemli bölümleri geliyor, chuunin sınavları. İlk sınavlar zihinsel oluyor ve çocukların ninjalık yeteneklerini ölçüyorlar. Mesela yazılı bir sınav hazırlıyorlar ve bu sınavı çözemeyecekleri seviyede hazırlıyorlar, amaç 4 gözcüye de yakalanmadan kopya çekme becerilerini ölçmek. Serinin en zeki karakteri dedikleri Shikamaru'nun bile yana döne kopya çektiği bu yazılı sınavda Sakura hiçbir kopya çekmeden kendi zekasıyla yazılı sınavdan tam puan almayı başarıyor. Sınavda kopya çekmeyen tek insan, bunu da hatırlatayım. Ayrıca chuunin sınavlarına 5 ulustan da farklı öğrencilerin girdiğini eklemek isterim. Kısaca animeyi izlemeyen herkesin salak dediği kız serideki en zeki karakterlerden, sadece içine doğduğu toplum kızları izleyicinin istediği şekilde büyümesine olanak sağlamıyor.
Her neyse yazılı sınavlar bittikten sonra fiziki sınavlara geçiliyor ve bir şekilde Naruto da Sasuke de savaşmaktan ve daha bir türlü olaydan dolayı etkisiz hâle geliyorlar ve onları koruma görevi bıçak tutmayı bile bilmeyen tecrübesiz, deneyimsiz tek varlığı uzun pembe saçları olan Sakura'ya kalıyor. Konuya girmeden evvel, Sakura'nın saçlarının değerini anlatmak istiyorum. Sakura animedeki tek pembe saçlı karakter, yani çok nadir bir saçı var, içine doğduğu dünyada kadınlardan yalnızca güzel olmaları bekleniyor ve Sakura'nın elindeki tek güzellik sürekli olarak bakım yaptığı ve aşırı değerli uzun pembe saçları.
Sasuke ve Naruto baygınken Sakura onların ateşlerini düşürmeye çalışıp onlarla ilgilense de bir zaman sonra 3 'suikastçı' katil tarafından saldırıya uğruyorlar. Sakura tabii ki savaşamayacağının farkında, ama öylece Sasuke ve Naruto'yu verecek biri de değil, bu yüzden ölmeyi yeğleyerek o 3 suikastçıya saldırmaya çalışıyor ama hiçbir işe yaramıyor tabii ki, tam o sırada Sakura'ya aşık Rock Lee geliyor ve onlarla savaşmaya çalışıyor, ama nafile. En son biri sakurayı saçından tuttuğu gibi kitliyor ve saçlarıyla dalga geçiyor. Sakura o anda tüm hayatını düşünüyor, içine doğduğu dünyanın zihniyetini, neden savaşmayı öğrenemediğini, neden topluma karşı çıkmadığını, neden sürekli onlara ayak bağı olduğunu sorguluyor ve bir kadın olarak ona biçilen değerin simgesi olan uzun pembe saçlarını bıçak tutmasını bilmediği halde bıçakla kesiyor ve hemen suikastçının üstüne atlayıp kolunu ısırmaya başlıyor, yapabileceği tek şey ısırmak çünkü...
Dipnot: Japonyada bir kızın saçlarını kesmesi artık büyüdüğü, olgunlaştığı ve yeni bir benlik kazandığını simgeler. Aslında Sakura'nın saçlarını kesmesinin bir de böyle bir anlamı var, artık içine doğduğu bu zihniyeti kabullenmek istemiyor, erkeklere ayak bağı olup sadece kurtarılan aciz bir kadın olmayı reddediyor.
Derken Sasuke yeni bir güçle uyanıyor ve Sakura'yı kurtarıyor. Bayağı olaylı şeyler oluyor buraları geçiyorum, vesaire vesaire chuunin sınavları o bu şu derken birkaç bölüm geçiyor ve Sasuke köyü terk ediyor, Sakura'ya teşekkür ederek hem de. Sakura Sasuke'ye kalması için yalvarsa da onunla bşrlikte gitmek istediğini söylese de Sasuke seçtiği yolun karanlığının Sakura'yı boğacağının farkında olduğu için Sakura'dan hoşlansa da Sakura'ya teşekkür ederek bayıltıyor ve bankın üzerine yatırdıktan sonra köyü terk ederek suçlu bir ninja oluyor.
Sasuke köyü terk ettikten sonra uyanan Sakura ilk nefesini Naruto'nun yanında alıyor ve hayatının en büyük hatasını yaparak Naruto'ya ağlayıp Sasuke'yi geri getirmesini istiyor. Naruto sevdiği kızın Sasuke'yi sevdiğini ve bunun için ağladığını bilse de Sakura'ya söz veriyor ve sadece erkeklerden oluşan bir takım kurularak Sasuke'yi aramaya çıkıyorlar.
Onlar köyden ayrılırken Sakura tüm cesaretini topluyor ve Konahanın hokagesi, cumhurbaşkanı da diyebileceğimiz 3 büyük sanninlerden biri olan Tsunade kraliçemizin karşısına.
Tsunade'nin karşısına geçip aşırı derecede kendinden emin bir şekilde beni eğit dese de Tsunade de diğer herkes gibi Sakura'yı küçümüyor ve git oyuncaklarınla oyna bebe muamelesi yapıyor, ama Sakura artık kimseye ayak bağı olmaması gerektiğinden emin, bir daha kimsenin onun yüzünden yaralanmasını veya başka birinin onu düşünmesini istemiyor.
Kendini bir şekilde Tsunadeye kanıtlayan Sakura onu bekleyen amansız eğitimlerden bi haber olsa da canını dişine takıyor ve Tsunade'nin öğrencisi olmaya hak kazanıyor. Yıllar boyunca Tsunade'den hem tıbbi ninjalık hem de dövüş öğrenen Sakura artık kendi dünyasını da, çevresindekileri de değiştirmeye hazır bir duruma geliyor.
Ve Naruto'da burada bitiyor.
Dediğim gibi Naruto'nun hikayesinden çok herkesin gereksiz bir nefret duyduğu, izlemeyenlerin bile bok attığı bu karakteri anlatmaya geldim.
Spoiler içeriyor
Bayıldım. Muhteşem Yüzyıl Kösem'in oyuncularına bakarken Mehmet Kurtuluş'u gördüm ve 'Vaay Derviş paşam başka nerede oynamış acaba?' diye sordum kendime gidip baktığımda ve Into the Night'ı gördüğümde şok oldum, yıllar boyu adını duyduğum dizi hem de Mehmet Kurtuluş da oynuyor,…devamıBayıldım. Muhteşem Yüzyıl Kösem'in oyuncularına bakarken Mehmet Kurtuluş'u gördüm ve 'Vaay Derviş paşam başka nerede oynamış acaba?' diye sordum kendime gidip baktığımda ve Into the Night'ı gördüğümde şok oldum, yıllar boyu adını duyduğum dizi hem de Mehmet Kurtuluş da oynuyor, hemen Netflixi açıp kuruldum.
Sabahtan beri soluksuz izliyorum ve yeni bitirdim, BU ÜÇÜNCÜ SEZON NERDE??
Çok bakmadım ama 3. sezon iptal edilmiş diyorlar, umarım yalandır. Geceleri gözüme uyku girmez çünkü.
Kim ne derse desin, Mehmet Kurtuluş bu dizinin esas ana karakteridir, adam tek başına diziyi taşıyor ya karizmaya bak!
Geçmişi olsun, stres altındayken davranış şekli olsun gerçekten 'her türk asker doğar' cümlesinin kanıtı.
Mehmet Kurtuluştan yeterince bahsettiysem diziye dönebilirim, aslında meşhur Temel fıkrası gibi bir kadromuz var; bir Polonyalı, bir Faslı, bir Fransız, bir İtalyan, iki Belçikalı ve iki Rus.
Öncelikle dizi cidden heyecanı asla kesilmeyen türden bir dizi. Bunu baştan söyleyeyim, gerilimi hep çok yüksek.
İlk sezonda sürekli olarak Güneşten kaçmak için batıya uçtukları ve sadece yakıt ve yiyecek almak için indikleri için macera genellikle yemek bulmak veya Terenzio piçi yüzünden oluyordu ama ikinci sezonda sığınağı bulup o asker demeye bin şahit isteyen piçlerin yanına gittiklerinde macera bu sefer insanoğlunun birbiriyle verdiği savaştan dolayı oldu.
Aksiyonu, macerası bol bol yani. Bunun dışında karakterlerin geçmişini görebildiğimiz için karakterlerini tam olarak anlayabiliyoruz, herkesin kendince hayat zorluğu olduğunu ve aslında kimsenin kimseden çok bir farkı olmadığını görüyoruz bu sayede. Neticede hepimiz insanız.
Karakterleri hakkında konuşmak istiyorum, küfürlü olabilir yer yer önceden uyarayım.
Ayaz karakterini en sona bırakarak en sevdiklerimden başlayacağım,
1. Horst; bayılıyorum bu adamın zekasına, dizideki en zeki karakter bence kesinlikle Horst, en azından konu bilime gelince. Horst cidden her konu hakkında çok kapsamlı bilgilere sahip ve sahip olduğu bu bilgileri kullanmayı sonuna kadar biliyor, sadece kendisi için değil tüm dünya için kullanıyor zekasını ayrıca.
2. Sylvie; ikinci sezonda 'lider benim ulan' kafalarına girmese daha iyiydi, saç kazıtma mantığını da asla anlamayacağım ama yaşadığı zorlu olaylara rağmen herkesin sorumluluğunu alıp herkesi güvenceye almayı her zaman öncelik yaptığı için gerçekten lider ruhlu bir kadın, paniği yönetmeyi de iyi biliyor.
3. Laura; aşırı baskılanmış yetişkin olmasına rağmen anne babasının lafından asla çıkamayan ve yetişkin olduğunu kabullendiremeyen bir kadın olarak kendi ideallerinin farkında olarak babasına rağmen kendini yetiştirmiş bir kadın, dizideki duygusal sahnelerde çok iyi performans sergiliyor, gerçekten çok güzel yansıtıyor izleyiciye olayın dramatikliğini.
4. Mathieu; ilk sezonda kendini aşırı derecede yorup yarası enfeksiyon kaptığı için değişik değişik haller sergilese de genel olarak iyi yazılmış bir kaptan.
5. Jakub; aslında bayağı seviyorum bu adamı, adam tam bir teknisyen, böyle bir olayın içinde kalsam kesinlikle yanımda isteyeceğim türden bir adam, hem duygusal hem de fiziki destek sağlar yani.
6. Osman; grubun eli ayağı, getir götür işini yaptırdıkları duygusal ama zeki bir karakter, seviyoruz seni kral.
7. Ines; Inesin son sezonda Rusları kandırması dışında aşırı büyük bir işe yaradığını görmedim ama yine de iyi biri ve piç Terenzio'ya korkusuzca lafını söyleyen bir tek oydu.
8. Zara-Dominik; ana karakter (bence) Ayaz'ın adamlığına adamlık katmak ve duygusallık dışında bir şey kattıklarını düşünmüyorum sevmiyorum değil ama benim için boşlar.
9. Rik; son sahnesine kadar karın ağrısı olmaktan başka hiçbir halta yaramamış aptal bir adam, korkağın önde gideni ama itiraf etmem gerekiyor ki bu adam nasıl hayatta kalacağını biliyor, kim güçlüyse onun tarafına geçiyor yani. Çok bir şey söylemek istemiyorum ama son sahnesinde bile lan öleceğim bari kahraman olarak öleyim diyerek öldü yani...
10. Piç Terenzio; Ayaz'ıma yaptığın piçlikler bitmek bilmediği gibi bir de sanki çok harika bir insanmışsın gibi ikinci sezonda ölün bile takımı rahat bırakmadı senin yüzünden başlarına gelmeyen şey kalmadı be gudubet adam.
Listeye özel olarak eklemek istediğim iki isim var, bu yukarıda saydıklarım yine bir nebze de sevdiğim karakterlerdi. Şimdi bahsedeceğim iki isimden nefret ediyorum.
1. Felipe; hayatınızda duyduğunuz en ağır küfürü yazmışım gibi okuyun, tamam kanka, tamam sen olacaksın lider. Tamam en zorba sensin tamam anladık.
Sanki kendi emirleri dinlemeyip albayın ölümüne o sebep olmamış gibi kimden yetki aldıysa bi anda kendini lider ilan edip tüm her şeyi kontrol etmeye çalışan ciddili şeytandan 5 dakika önce doğan bir karakter.
2. Heremans; Felipe kadar olmasa da Felipe'nin yancısı. Ayrıca Ines'e bakışları cidden çok rahatsız ediciydi.
*Ve hiçbir yere yazamadığım o isim, Markus Müller. Ulan güvenmiştim sana, inanmıştım.
Ulan aralarındaki tek iyi bu, tertemiz çocuk maşallah demiştim, Ines'e aşık kıyamam demiştim. Hiç beklemediğim yerden geldi, vurdu yani beni. "Bunun bedelini ödeyeceksiniz." bu kadar.
Son sahne şok ediciydi, ilk sezon denizaltından bahsettiklerinde şakasına kesin Türkiyenindir dedim, daha sonra ikinci sezonda da harita çıkartıp iki konumun arasında olması gereken yerde dediklerinde yine şakasına Türkiyedir Türkiye dedim... Lan cidden Türk çıkıp geldi, hem de Kıvanç Tatlıtuğ!!
Üçüncü sezon gelmeden ölürsem gözüm açık gider, gerçekten soluksuz izlediğim bir dizi oldu, mükemmeldi. Herkese öneririm.
Şimdi, bu yazıyı paylaştım ve Ayaz karakterini konuşmaya başlayabilirim.
Ayaz 25 sene evvel hapisten çıktıktan sonra ülkesini, karısını ve çocuklarını terk ederek hiçbir şeyi olmadan geldiği Belçika'da hayatta kalabilmek için her şeyi yapmış bir adam. Vahdettin'in çalınan zümrütlerini alış şekline bittim bu arada. Biz senden razıyız baba, bizim olanı almaya çalışıyordun sonuçta.
Tam bir tank, hem de öyle sadece etten kemikten yapılmış bir tank değil, çok zeki bir tank. Grubun gölge lideri, her durumu kontrol edebiliyor, her planı uygulayabiliyor gerçekten tam bir asker, görev adamı.
Adam geçmişiyle bile bu dizinin ana karakteri benim diyor, kaldı ki NATO da yaşanan o olay... Piç Terenzio'ya rağmen sen o binadan çıkıp, arabayı bulup nasıl geldin de yetiştin o uçağa be adam!
Şöyle bir bakınca gerçekten tüm dönüm noktaları hep Ayaz üzerinden işleniyor, her şekilde Ayaz'a bağlanıyor.
Uzadıkça uzuyor sürekli yazmak istiyorum😭 yüksek ihtimalle gidip gelip düzenleyeceğim bir post olacak bu...