Arkadaşlar sesli kitaplar hakkında ne düşünüyorsunuz, daha önce bir kere denemiştim ama 10 dakikalığına falandı, o yüzden tekrar denemeyi düşünüyorum. Sizin düşünceleriniz neler?
3/5 🐕 Dünya klasiklerinden Don Kişot’un yazarı Cervantes’in kitabı olduğu için alıp okumaya başladığım Köpeklerin Sohbeti, bir anda konuşma yeteneği kazanmış iki köpekten birinin diğerine kendi hayatını anlattığı bir uzun öykü. Kültürden, insanlardan, felsefeden, etikten, sahip oldukları ona yakın sahiplerden…devamı3/5 🐕
Dünya klasiklerinden Don Kişot’un yazarı Cervantes’in kitabı olduğu için alıp okumaya başladığım Köpeklerin Sohbeti, bir anda konuşma yeteneği kazanmış iki köpekten birinin diğerine kendi hayatını anlattığı bir uzun öykü.
Kültürden, insanlardan, felsefeden, etikten, sahip oldukları ona yakın sahiplerden bahsederek kendi gözlerinden insanların portresini çiziyorlar.
Kitap aslında bu köpeklerin konuşmalarını duyan bir Teğmen’in kendi mahvolmuş evliliğini bir arkadaşına anlatmasıyla başlıyor. Sonra da hastanedeyken bu iki köpeğin konuştuğunu duyduğu iki geceden ilkini, Berganza’nın kendi hayatını anlattığı geceyi insanlar uydurdu sanmasın diye kaydettiğini söylüyor. Ve arkadaşıyla birlikte bizler de bu kaydedilmiş muhabbeti okuyoruz.
Oldukça güzel bir kitaptı. Cervantes’in dilini okuduğum için her zamanki gibi memnundum, okumanın her zaman zevk verdiği absürt ve maceramsı bir dili var ama çevirisinde herhalde tarihe uymak için eski Türkçe kelimeler kullanılmış. Sırf o kısmı biraz zorladı ama genel olarak Cervantes’in maceraperest dili hakimdi.
Bu köpeğin başına gelenleri hem sırf olaylar şeklinde okumak hem de nasıl duygusal ve etik anlamlar yüklediklerini görmek, insanları eleştirirken eleştirinin günah olduğunu söyleyip kendini tutmaya çalışan iki köpek görmek çok ilginçti. Çoğu insan kendi dili hakkında bu kadar düşünmüyor, o eleştiriler de hoşuma gitti.
Tarihi yüzünden biraz geri kafalılık var tabi kitapta sanki, kadınlarla, ırkçılıkla ilgili biraz. Sırf o zamanlar yüzünden köşelere sıkıştırılmış ırkçılık vs ama o tarihler öyleymiş, yapabileceğim bir şey yok ayrıca bunu yorumlamak için de yeterli bilgim olmadığını düşünüyorum. Sadece belirtmek önemli diye düşündüm.
Özetle benim hoşuma gitti. Yer yer azıcık sıksa da, veya köpeklerden birine yer yer sinir olsam da zaten bir uzun öykü olduğu için hemen bitiyor. Bence eğlenceli ve düşündürücüydü. Öykü seviyorsanız bir deneyin derim, Cervantes tarzında çok fazla değişik olayın anlatıldığı hızlı, tatlı ama felsefi bir öykü.
İyi okumalar…
Stresli ve dersleriniz/işiniz/hayatınız yoğun olduğu zamanlarda ne tarz kitaplara yönelirsiniz? -Hızlı kısa hikayelere mi? -İçinde kaybolabileceğiniz fantastik romanlara mı? -Okuması rahat romantik kitaplara mı? -Sizi hep merakta bırakacak gerilimlere mi? -Zevkli ve heyecanlı mangalara mı? -Ya da başka türlere mi…devamıStresli ve dersleriniz/işiniz/hayatınız yoğun olduğu zamanlarda ne tarz kitaplara yönelirsiniz?
-Hızlı kısa hikayelere mi?
-İçinde kaybolabileceğiniz fantastik romanlara mı?
-Okuması rahat romantik kitaplara mı?
-Sizi hep merakta bırakacak gerilimlere mi?
-Zevkli ve heyecanlı mangalara mı?
-Ya da başka türlere mi veya kitaplara hiç bakmayıp kalan zamanınızı dizi ve fimlerle mi değerlendirmek mi?
4/5 🐈⬛ Tetikleyici Uyarısı: Taciz, Tecavüz, Cinayet, İşkence (keşke bu ağır kelimeleri bu kadar düz bir şekilde yazmak zorunda olmasaydım, bu platformda belki çok genç olanlar olabilir ama eğer kitabı okumak istiyorsanız ve bu konularla tetikleniyorsanız, öncelikle bu tetiklenmeye neden…devamı4/5 🐈⬛
Tetikleyici Uyarısı: Taciz, Tecavüz, Cinayet, İşkence (keşke bu ağır kelimeleri bu kadar düz bir şekilde yazmak zorunda olmasaydım, bu platformda belki çok genç olanlar olabilir ama eğer kitabı okumak istiyorsanız ve bu konularla tetikleniyorsanız, öncelikle bu tetiklenmeye neden olacak başınıza ne geldiyse çok üzgünüm, ikincisi de okumamanızı önermek önemli çünkü detaylı şekilde anlatıldığı kısımlar var, kötü olmamak elde değil, o yüzden direkt yazmanın en doğrusu olacağını düşündüm)
Merhaba arkadaşlar, uzun zamandır kitap okuyamadım ve yorum yazamadım kusura bakmayın okul yoğundu, yavaş yavaş toparlıycaz umarım. Mutlu yeni yillar herkese ✨
Şimdi, bu kitabımız, aslında eskiden çok popüler olmuş, okuyanı çok bulunan Milenyum serisinin ilk kitabı. Bu kitabın asıl ismi sanırım “Kadınlardan Nefret Eden Erkekler” ama değiştirilmiş. Kendisi de gazeteci olan bir yazardan kadın cinayetleri üzerine güzel, okuması yer yer zor (duygusal olarak), gerilim ve gizem dolu çok sevdiğim bir kitap oldu.
Asıl olarak iki kişiyi takip ediyoruz.
İlk olarak Milenyum adlı bir derginin yazarlarından ekonomi muhabiri Mikael Blomkovist var. Kendisi kitabın başında büyük bir şirket sahibi hakkında iftira attığı gerekçesiyle mahkemede. Kitap bu şekilde başlıyor.
Asıl öykü ise Henrik Vanger ile tanışmamızla başlıyor. Henrik para babası dediğimiz, zengin, zamanında aile şirketinin başında olan, artık yaşlanmış ve hayatını adadığı tek bir gizemi çözmek için son bir adım atmak isteyen bir adam. Harriet Vanger’e ne oldu?
Henrik, kendi kızı gibi gördüğü Harriet’ı yıllar önce kapalı oda cinayetini gibi kızın kayboldupu saatlerde giriş çıkışı kapanmış olan bir adada kaybediyor. Kızın ne cesedi, ne başına gelenlere dair bir ipucu, ne de bir haber var. Sadece ölümünden yıllar sonra bile Dünya’nın her yerinden Henrik’e gelen çiçekler bulunuyor.
Henrik temelinde Mikael’i, kendisi ölmeden son bir kez bu olaya bakması için işe almak istiyor. Bu kısım böyle.
İkinci takip ettiğimiz karakter de Lisabeth Salender. Çok kendine has olan bu kadın, inanılmaz zeki ve bir güvenlik şirketinde araştırmacı gibi bir işte çalışıyor. Kendisi hakkında öğrendiklerimiz, karakteri ve davranışları kitapta okumayı en sevdiğim hikayeleri onunkiler yaptı. Bu karakteri takip etmeyi gerçekten çok sevdim.
Asıl olarak Harriet’e ne olduğunu çözmeye çalışıyoruz. Bu sırada kadın cinayetleri, kadınların yaşadığı problemler, seri katiller, okuması gerçekten zor olan sahneler, kültürel problemler… hepsi tartışılıyor kitabımızda.
Kitabın sevmediğim tek yanı böyle kitabın 2. Çeyreğinde olayın uzayışıydı. Henrik’in ailesi hakkında çok geçmişe giriyoruz ve bir ara Mikael’i çok takip ediyoruz o sıralar azıcık sıkıldım açıkçası. Ama yazarın dilini sevdiğim için tamamen nefret de etmedim.
Kitabın 2. Yarısıysa su gibi aktı. Çoğu gerilim, cinayet romanlarında olduğu gibi olayın hızlanmaya başladığı anlar tabiki daha akıcı oluyor, o yüzden yukarıda bahsettiğim kısım dışında gerisinin çok hızlı okunduğunu söyleyebilirim. Mikael favori karakterim değil, kötü de değil ama Lisabeth’i okumak her zaman daha çok ilgimi çekti.
Kitapta ayrıca gazetecilik, düşünce özgürlüğü, ekonomi, iş sahibi olmak, şirketler, hackerlık, bilgisayarlarla ilgili çok güzel kısımlar da var. Yazarın araştırmasını mükemmel yaptığını ve hikayenin gerilim dışındaki diğer elementlerinde de bilgili olduğunu ve sizi sıkmadan (yer yer) anlattığını söyleyebilirim.
Özetlemek gerekirse, gerilim romanı okuyucusuysanız veya gerçek hayatta olan bu tarz (hem cinayet hem de işletme, ekonomi, teknoloji gibi) konuların kitaplarda bulunmasını seviyorsanız çok hoşunuza gidecektir. Ben baya eğlendim, serinin geri kalanını okumak da istiyorum. Hem şaşırtıcı hem ağır gerçeklerle dolu hem de genel olarak harika araştırmalarla yapılmış kitapları seviyorsanız çok seveceksinizdir. Zengin aile dramasından, dünyanın acı gerçeklerine kadar her şey kitapta bulunuyor.
Not: Bölümlerin başında İsveç’teki kadın tacizleri hakkında gerçek istatistikler bulunuyor. Ve bence bu kitapta yazılanların ne kadar roman olsa da gerçek hayatta görülebileceğini de hissettiriyor. Bile bile o konulara çok girmedim çünkü kadınlara karşı yapılan bu iğrenç hareketler için bir roman yazabilirim, kısaca kitabın her açısını toparlamayı umdum bu yorumda. Ama bu kitapta ortaya atılan düşüncelerin gerçekliğe uygunluğunun ne kadar rahatsız edici derecede doğru olduğunu asla unutmamalıyız.
“Çünkü çok kolay” dedi. “Kadınlar durmadan kaybolurlar. Hiç kimse onların yokluğunu hissetmez.”
Şu cümlelere bakıp da Türkiye’de geçen sene sadece resmi olarak kaydedilmiş 410 kadın cinayeti olduğunu bir düşünün. Kaydedilmiş olan 410 kadın cinayeti. Peki onların yokluğu için, şuan yaşayan kadınları korumak için acaba neler değişti?
İyi okumalar arkadaşlar…
5/5 😶🌫️ Brandon Sanderson’un en popüler fantastik üçlemesi olan Sissoylu serisi harika bir okuma deneyimiydi. Sert ve değiştirilemez kuralları olan bir büyü sistemi, harika bir dünyası ve aksiyon dolu hikayesiyle fantastik kitap okumayı sevenlere ve zaten okuma alışkanlığı olup (çünkü…devamı5/5 😶🌫️
Brandon Sanderson’un en popüler fantastik üçlemesi olan Sissoylu serisi harika bir okuma deneyimiydi. Sert ve değiştirilemez kuralları olan bir büyü sistemi, harika bir dünyası ve aksiyon dolu hikayesiyle fantastik kitap okumayı sevenlere ve zaten okuma alışkanlığı olup (çünkü kalın kitaplardan oluşan bir seri) fantastiğe adım atmak isteyenler için harika bir seçim olacaktır.
Hikayede kötü bir rejimin altında ezilmiş bir grup skaa’nın (köle gibi kullanılan bir tür) İmparatoru devirmek için yüzyılın soygununu düzenlemeye çalışmalarını okuyoruz. Metalleri yutup yakmak üzerine olan bu büyü sisteminde her karakterin kendi uzmanlıklarını birleştirerek büyük bir planı becermeye çalışması en eğlenceli konseptlerden biriydi benim için. Hikayede aslen bu planın babası olan sissoylu (tüm metalleri kontrol edebilen bir allomenser) Kelsier ve onun eğitimi altına giren hırsız Vin’i takip ediyoruz. Bu kişiler ordu kurmaya çalışıyor, insanları kışkırtıyor, yüksek sosyeteye giriyor, politika yapıyor ve inanılmaz güzel aksyon sahneleri sunarak savaşıyorlar.
Ama dünyanın geçmişinde ve geleceğinde hala açıklanmamış merak uyandıran bir çok şey de kalıyor ve bu da kitabın hem kendi içinde harika bir hikaye olmasını hem de okuru serinin geri kalanını okumaya teşvik etmesi açısından harika.
Allomensi, fantastik kitap fanatikleri arasında en çok sevilen büyü sistemlerinden biri ve kesinlikle de haklı sebeplerle. Katı kuralları olmasına rağmen incelik ve merak uyandıran hem yaratıcılık isteyen hem de karakterleri gerçek risklerle karşılarmış gibi hissettirmeyi başaran harika bir büyü sistemi.
Ayrıca atmosferi de sislerin içinde, gizemli, karanlık, zeki planlarla beraber aristokrasinin büyüleyici ihtişamıyla karışıyor, çok güzel bir zıtlık yaratıyor. Hırsızlar çetesi ve zengin soylular, karanlıklarda süikastlar ve sıcak bir toplanma yerinde dürümlerin eşlik ettiği toplantılar, idamlar ve arkadaşlık, güven duygusu ve ihanet. Her zaman bir sır daha var. Her zaman sisin ötesinde bizler tarafından keşfedilmeyi bekleyen bir şeyler duruyor.
Fantastik sevenlerin okuması elzem bir yazardır Brandon Sanderson. Ama aynı zamanda hikayenin bize sunduğu farklı sahneler, planın farklı kolları ve Vin’in hikayesini takip etme şeklimiz herkesin okuyup eğlenebileceği ulaşılabilir bir kitap olmasını sağlıyor.
Serinin kalanını okumak için sabırsızlanıyorum. Brandon Sanderson dünyası, büyü sistemleri ve kitaplarında -özellikle sonlarda- okurlarını hayal edemedikleri şekillerde şaşırtmasıyla ünlüdür. Kitaplarının sonları hep efsanevidir ve bu serinin sonunda da her şeyin tamamen yerli yerine oturduğu ve harika olduğunu duydum. Oralara kadar okumak için sabırsızlanıyorum. Çok sorum var ama bitmiş bir seri olduğu için bu sorulara kızgın değilim :).
Ayrıca seri olmasına rağmen kendi içinde de tamamlanan bir hikayesi var o yüzden rahatlıkla deneyip beğenmezseniz ilerisini okumak zorunda hissetmezsiniz.
Ama hepinize bir şans vermesini öneririm, Brandon Sanderson çağımızın en büyük fantastik yazarlarındandır ve kesinlikle herkesin içinde kaybolması gereken muhteşem dünyalar yaratır.
Herkese iyi okumalar…
4/5 🇲🇽 Bu boydan boya ağ atılan bir ülkenin içine düşmüş kadınların ağır hikayesi. Meksika’da ormanın kıyısında bir köyde sırf kadınlar yaşar. Kocaları ya terk etmiştir ya da Amerika’ya çalışmaya gitmiştir. Bütün çocuklar sadece 13-14 yaşlarına kadar erkek kalır sonra…devamı4/5 🇲🇽
Bu boydan boya ağ atılan bir ülkenin içine düşmüş kadınların ağır hikayesi. Meksika’da ormanın kıyısında bir köyde sırf kadınlar yaşar. Kocaları ya terk etmiştir ya da Amerika’ya çalışmaya gitmiştir. Bütün çocuklar sadece 13-14 yaşlarına kadar erkek kalır sonra birden kıza dönüşürler. Kadınlar bir başlarınalardır. Uyuşturucu kaçakçıları beğendikleri kızları kaçırır, insanları vurur, polisler duymaz. Telefonlar bile çekmez. Bu kimsenin duymadığı ve aramadığı kadınların öyküsü.
Kitabımınz Leydidi adlı bir kızın ağzından anlatılıyor. Çocukluğundan başlayarak onun ve üç arkadaşının korkarak, karıncalardan kaçarak, alkolik annelerle başa çıkarak, uyuşturucu tarlaları ölsün diye üstlerine ilaç dökülerek, hep kaçmak, hep saklanmak, hep korkmak zorunda olan bu kızımız bize hikayesini anlatıyor.
Kimsenin duymadığı bu kadınların gizli kalan hikayesini. Kaçırılan ve kaçırılmaktan saklanamayan kızların hikayesini. Başı belaya bir şey yapmasalar da giren insanların hikayesini.
Okuması hem zor hem de kolay bir kitaptı bu.
Zordu çünkü bu anlatılanlar muhtemelen gerçekleşmiştir bir yerlerde.
Kolaydı çünkü yazı dili sanki size çocukluğunu anlatan bir gencin anlatımı. Oradan buraya atlayarak, anımsadığı şeylerden bahsederek konuyu kesen, kopan, zamanı karışan bir hikaye başlarda. Ortalara doğru daha kesin bir olaylar dizisini okumaya başlıyoruz. Ondan önce sırf bu kızın sade, heyecanlı ve hızlı bir dille küçüklüğünü bize anlatması var.
Çok güzel ve okumaya değer bir hikaye olduğunu düşünüyorum. Sonlarına doğru kısca bir koptuğum yer oldu diye puan kırdım biraz ama onun dışında okuduğum için çok memnunum. Hem zevkli ve heyecanlı bir okumaydı, hem de anlatılan hikayenin önemli olduğunu düşünüyorum. Dediğim gibi bu anlatılanlar muhtemelen gerçekleşmiştir.
Hepinize okumanızı öneririm. Hem hızlı bir okuma olacaktır hem de sizinle kalan ve hiç hayal edemeyeceğimiz kadın yaşamlarını tanımamızı sağlayacaktır.
Beni biraz tatlı-acı bir havada bıraktı bu kitap. Umarım bir şans verir ve beğenirsiniz.
İyi okumalar…
5/5 💉 Mü-kem-mel. Eğer şu sıralar kitap okumaya zaman ayırmakta zorlanıyorsanız Agatha Christie her zaman dönüp dolaşıp geldiğim yazardır. Hızlı, merak uyandırıcı, çerez gibi yutulan ve çok zevk alınan kitaplar yazıyor ve bu kitap da yazarın kendi yazdığı en sevdiği…devamı5/5 💉
Mü-kem-mel. Eğer şu sıralar kitap okumaya zaman ayırmakta zorlanıyorsanız Agatha Christie her zaman dönüp dolaşıp geldiğim yazardır. Hızlı, merak uyandırıcı, çerez gibi yutulan ve çok zevk alınan kitaplar yazıyor ve bu kitap da yazarın kendi yazdığı en sevdiği kitaplarından biri.
Bu kitapta zengin bir ailenin kız torunuyla evlenmek isteyen aşık bir adamın ağzından dinliyoruz olanları. Zengin ve çarpık bir ailede işlenen cinayet çözmeye çalışılıyor. Böyle diyince biraz kilişe gelebilir ama hikayedeki karakterler o kadar ilginç ki. Sophia (asıl kızımız) ailesindeki her bireyi farklı tür acımasızlıkları olduğundan bahsediyor ve kesinlikle haklı. Hikayeyi okurken neredeyse her karakterin bu cinayeti işlemiş olabileceğine inanabiliyorsunuz ve sonuç da (belki siz tahmin edersiniz, ben edemedim :) inanılmaz sonuçlanıyor.
Spoiler vermeden cinayet romanı anlatmak zor, ben en başlarda sırf kişilerle tanışırken bile zevk aldım ondan yorumda detaya girip kimsenin deneyimini bozmak istemiyorum. Sadece söylemek isterim ki deli gibi akıp gidiyor. Ayrıca gece okursanız insanı ürpertiyor da.
Sırf sonu güzel olan cinayet romanlarından değil kesinlikle. Sonu tabiki harika ama her noktasından, her tartışmadan, her öğrendiğimiz şeyden zevk aldım. Çünkü yazar hiçbir yerde ve kişide canınız sıkılacağı kadar durmuyor. Her zaman yeni olan dönen bir şeyler var.
Ayrıca yazarın dili de inanılmaz sade ve akıcı. Uzun cümleler ve betimlemelere girmeden karakterlerini bize göstererek anlatmakta çok başarılı bence.
Okumaya başladığım andan itibaren çok kitap okusun okumasın sevdiğim her kişiye okuması için baskı kurmaya başladım bu kitabı.
LÜTFEN BİR DENEYİN. Bu soğuk kış günlerinde battaniye altında böyle kaliteli ve hızlı akan bir cinayet romanı okumak kadar zevkli bir şey yok.
Katili tahmin edebildik mi olayına gelince ben edemedim, ama sonunda her şey çok mantıklı geldi. Belki siz edersiniz, belki edemezsiniz, her türlü ilginç ve zevkli bir zaman yaşayacağınızdan eminim.
Özellikle de benim gibi bir türlü okuma alışkanlığınıza geri dönmekte zorlanıyorsanız (Rus klasiklerinden sonra genelde ben bir tıkanıyorum :) kesinlikle Agatha Cristie okumalısınız.
Herkese, herkese öneririm. Genç öğrencilerden, yetişkinlere hatta annaneme bile bu kitabı okusam bence zevk alır.
Umarım okursunuz, herkese iyi okumalar ve mutlu haftalarr…
2.5/5 ⏳ Öncelikle söylemek isterim ki büyük bir öykü okuyucusu değilim. Borges gibi çok takdir edilen bir yazarla ilk karşılaşmamdan daha çok zevk almış olmayı dilerdim. Yazarlığı çok övülüyor ve çok seviliyor, bu yüzden belki de son yayımladığı öyk derlemelerinden…devamı2.5/5 ⏳
Öncelikle söylemek isterim ki büyük bir öykü okuyucusu değilim. Borges gibi çok takdir edilen bir yazarla ilk karşılaşmamdan daha çok zevk almış olmayı dilerdim. Yazarlığı çok övülüyor ve çok seviliyor, bu yüzden belki de son yayımladığı öyk derlemelerinden biriyle başlamak belki benim hatamdı diye düşünüyorum.
Fantastik alanda bir yazar olduğu için bu kitapta daha çok fantastik öykü bekledim. Öykülerde tanımadığım çok yer ve olay ismi geçtiği için odaklanmakta da zorlandım. Bunun benim kültürel eksikliğimden olma olasılığı da çok yüksek. Hikayelerin daha çok içine dalmayı ve derinliklerini daha çok takdir edebilmeyi isterdim ama benim için biraz zorlayıcı bir okumaya deneyimi oldu.
Kitabın içindeki öykülerden daha az karakter ve yer ismi barındıranları daha zevkle okudum. Ayrıca kitabın tatlı sonsözünde yazarın üslubu çoğu kısa öyküsünden daha çok zevk verdi bana diyebilirim.
Okuması biraz zor bir yazar olduğunu düşünüyorum. Ama okumayı ve anlamaya çalışmayı da bırakmayacağım. Yazarın bir sonraki kitabını seçerken daha çok araştırma yapıp kendi okuma tarzıma daha uygun bir kitabını denemeyi umuyorum. Bu kitabını iyice anlatabilen bir yorum yazmakta bile zorlanıyorum çünkü kitabı kendim iyi anlayabildiğimi düşünmüyorum.
Eğer öykü okumayı seviyorsanız, kesinlikle denenmesi gereken yazarlar listesinde olmayı hakkettiğini ben sırf zorlansam da tekrar okumak istememden anladım.
Bu kitabını kendim zorlandığım için çok öneremiyorum ama lütfen eğer siz Borges okuduysanız sizce hangi kitabını, hangi şiirlerini denemeliyim bana önerilerinizi yazın, çünkü daha çok zevk alarak okumayı çok istediğim bir yazar. Sırf hayatı ve kültürel önemi bile çok ilgimi çekti diyebilirim bu kitabın önsözünden.
Biraz içi boş bir yorum oldu özür diliyorum. Herkese iyi okumalarr…
4/5 👩🏽⚕️ Okul için izlediğimiz ama beni şaşırtan bir diziydi Monday Mornings. Dizinin formatı şöyle ki, bir doktor dizisi olarak 6 tane fln asıl doktor var, çoğunlukla beyin cerrahları, kalp damar cerrahı, travma cerrahı ve bir de şefleri var. Dizi…devamı4/5 👩🏽⚕️
Okul için izlediğimiz ama beni şaşırtan bir diziydi Monday Mornings. Dizinin formatı şöyle ki, bir doktor dizisi olarak 6 tane fln asıl doktor var, çoğunlukla beyin cerrahları, kalp damar cerrahı, travma cerrahı ve bir de şefleri var. Dizi boyunca hastalar geliyor, tedavi ediliyorlar, çok ilginç vakalar var. Diğer tıp dizilerinden farkı ise Monday Mornings denilen pazartesi toplantıları yapıyor olmaları. Eğer doktorların bir yanlışı olduğunu düşünürse şefleri olan doktorumuz bu toplantılarda onları kürsüye çağırıp yanlışlarını anlatıyor. Anlatıyor gene tatlı oldu, adam haşlıyor biraz bunları.
Bu toplantıların doğası yüzünden çoğu tıp fakültesinde yurt dışında da Etik dersi için kullanılan bir dizi. İlginiz varsa izleyin derim, izlemeye değer bir dizi bence. Her doktorun da kendine özel kusurları var tekrar ettikleri ama hepsi çok zeki ve başarılı doktorlar.
O şefin bir su koyması var kabuslarınıza girer :D
İyi seyirlerr…
Not: İnternette bulması ne yazık ki biraz zor :( Ayrıca Sanjay Gupta da araştırmaya değer çok ilginç bir doktor.
4.8/5 🐈⬛ Hayatınızda hiç “Fantastik Rus Klasiği” diye bir şey duymuş muydunuz? Tanıştırmama izin verin. Bulgakov’un 10 yılda yazdığı bu şahane başyapıtı her bölümünde her sayfasında heyecanlı geçerken, eğlendirirken, aynı zamanda da satirik bir sistem eleştirisi sunuyor bizlere. Kitap Şeytan’ın…devamı4.8/5 🐈⬛
Hayatınızda hiç “Fantastik Rus Klasiği” diye bir şey duymuş muydunuz? Tanıştırmama izin verin. Bulgakov’un 10 yılda yazdığı bu şahane başyapıtı her bölümünde her sayfasında heyecanlı geçerken, eğlendirirken, aynı zamanda da satirik bir sistem eleştirisi sunuyor bizlere.
Kitap Şeytan’ın ta kendisinin Moskova’yı ziyaret etmesiyle başlıyor. Rusya’da o sıralar din inancına olan karşıtlıktan dolayı İsa’nın varlığını kabul etmediklerini söyleyen iki kişiyle tanışıyor, bunlarla oldukça garip bir muhabbetleri sürerken sonrasında kendilerine İsa’nın idamından sorumlu Pontius Pilatus’un hikayesini anlatarak Kudus’e götürüyor bizi.
Hikayenin iki ana dalı bu. Ikincisi daha az bulunuyor kitapta ama ben ikisini de çok sevdim. Kitabın çoğunluğu Şeytan’ın Moskova’da yaptıklarını, insanlara uyguladıkları oyunları, şaşırtmacalarını ve bu şekilde de büyük bir sistem eleştirisi yapmasını gösteriyor bize. Kitabın adında geçen Usta ile Margarita ile tanışmamız da hikayenin güzel kısımlarından biri o yüzden onların kişiliklerini şimdilik gizli tutalım.
Cadılardan, konuşan şişko kedilere, şeytanın yardımcılarından, büyülü tiyatro gösterilerine, deliren adamlardan, ölülerin gece yarısı balosuna kadar sizi tamamen büyüleyip yazarın güzel kurgusuna hayran bırakacak.
Benim kitapta en beğendiğim kısım açıkçası diyaloglardı. Dünyada önemli kişilerin veya kavramların konuşturulmasını çok severim. Bu şekilde Şeytan’ın muhabbetini, yardımcılarını, İsa’nın konuşturulmasını okumak benim için büyük bir zevkti.
Ayrıca roman Usta karakterini kullanarak yazarın kendi hayatında yazarlık mesleğiyle ulaştığı zorlukları da ele alıyor. Rusya’da çokça ünlü olan, benim de şu an okuyunca tüylerimi ürperten “Müsvetteler yanmaz” sözünün de kaynağı.
Fantastik, çünkü tamamen sadece sihir denebilecek türden olaylar yaşanıyor. Şeytan şişman konuşan bıyıklı kedisiyle ve diğer yancılarıyla Moskova’ya inerse daha ne beklersiniz ki?
Rus, çünkü yazar Rus. Ayrıca adını bile hatırlayamayacağınız kadar çok karakter var o yüzden de Rus yani.
Ve son olarak bir klasik. Çünkü sistem eleştirisinden tutun da mizacına kadar ancak yazarı öldükten sonra basılabilmiş bu kitap o dönemdeki Rusya’nın bir portresi.
Ayrıca okuduğum en güzel önsözlerden biriydi. Bulgakov'un bizzat arkadaşı olan Sergey Yermolinski'nin Bulgakov'un hayatını anlatan önsözü adeta kitap içinde bir kitap. Önsözün sonunda ağlamaklı olunur mu derseniz, olunurmuş onu öğrendim. Önsöz kitaba da çok şey katıyor.
Bu güzelliklerinin yanında okuması biraz zor bir kitap, kesinlikle bir başlangıç klasiği değil ama tam anlamıyla fevkalade bir kitap. Herkesin bu yolculuğa çıkabilmesini dilerim.
Içinde her şeyden bulduğum bu kitabı hepinize öneririm. Kesinlikle şaşırtırken eğlendirip düşündürürken duygulandıran bir hikaye
Iyi okumalar…
Not: Rus klasiği okumaya alışık değilseniz isimleri mesleklerle aklınızda tutun, ben öyle yapıyorum, yardımcı oluyor.