Bazı karakterlerde Irk değişimi yapmışlar. Bu yeni Örümcek Adam serisi, ne yazık ki, beklentileri karşılamaktan uzak. Animasyon kalitesi oldukça zayıf ve karakter tasarımları fazlasıyla garip görünüyor. Dr. Strange ve Venom’un 1. bölümdeki savaşı özellikle göze batan bir örnek; sahneler yapay…devamıBazı karakterlerde Irk değişimi yapmışlar.
Bu yeni Örümcek Adam serisi, ne yazık ki, beklentileri karşılamaktan uzak. Animasyon kalitesi oldukça zayıf ve karakter tasarımları fazlasıyla garip görünüyor. Dr. Strange ve Venom’un 1. bölümdeki savaşı özellikle göze batan bir örnek; sahneler yapay ve özensiz hissettiriyor. Elbette büyük bir bütçeye sahip olmadıklarını biliyoruz ama animasyonun ve karakter modellerinin daha iyi olmasını beklerdim – gerekirse daha uzun sürede yapılmış olsa bile.
Bir diğer büyük problem ise karakter değişikliklerinin gelişigüzel yapılmış olması. Orijinal karakterlerin temel özellikleri ve kimlikleri korunmadığında, anlatılan hikâyenin ruhu kayboluyor. Değişiklikler hikâyeye anlamlı bir katkı sunmadığında, izleyiciyi rahatsız eden gereksiz müdahaleler gibi hissediliyor.
Hikâye tarafına gelirsek… Burada da işler pek iç açıcı değil. Karakter motivasyonları yüzeysel, olayların risk düzeyi oldukça düşük ve anlatım, dünya inşası açısından cesur hiçbir şey denemiyor. Animasyon kötü değil ama kesinlikle etkileyici veya özgün de değil.
Eğer Örümcek Adam’a yeni başlıyorsanız, çocuklarınıza izletmeyi düşünüyorsanız veya sıkı bir Spidey hayranıysanız, bu seriyi es geçip önceki Örümcek Adam yapımlarına yönelmenizi tavsiye ederim. Çünkü bu yeni uyarlama, vasat bir senaryonun ve özensiz yapımın zayıf bir birleşimi gibi duruyor.
Prometheus, Alien evrenine getirdiği farklı bakış açısıyla benim için serinin zirvesi. Hem görselliği hem de insanın kökenine dair sorduğu büyük sorularla diğerlerinden çok daha derin ve etkileyiciydi. Yeni çıkan Alien: Romulus ise Prometheus’un kalitesine yaklaşamıyor. Daha aksiyon odaklı ama ruhu…devamıPrometheus, Alien evrenine getirdiği farklı bakış açısıyla benim için serinin zirvesi. Hem görselliği hem de insanın kökenine dair sorduğu büyük sorularla diğerlerinden çok daha derin ve etkileyiciydi. Yeni çıkan Alien: Romulus ise Prometheus’un kalitesine yaklaşamıyor. Daha aksiyon odaklı ama ruhu eksik. Prometheus’un yarattığı o büyüleyici atmosfer ve felsefi ağırlık, ne yazık ki diğer filmlerde hissedilmiyor. Daha iyisini beklerdim , çerezlik izlene bilinir.
Atatürk ve Sarı Zeybek’i izlerken Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatının son dönemlerine tanıklık etmek, onun taşıdığı büyük sorumlulukların, yorgunluğun ve mücadelelerin derin izlerini görmek gerçekten çok duygulandırıcıydı. Can Dündar’ın bu etkileyici belgeseli, Atatürk’ün o güçlü iradesini ve vatanına olan sevgisini bir…devamıAtatürk ve Sarı Zeybek’i izlerken Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatının son dönemlerine tanıklık etmek, onun taşıdığı büyük sorumlulukların, yorgunluğun ve mücadelelerin derin izlerini görmek gerçekten çok duygulandırıcıydı. Can Dündar’ın bu etkileyici belgeseli, Atatürk’ün o güçlü iradesini ve vatanına olan sevgisini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Onun “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” sözünü hatırlamak, Atatürk'ün kendisinden çok, milletinin geleceğini düşünen bir lider olduğunu bir kez daha hissettirdi. Bu sözlerdeki sonsuz inanç, onun ardında bıraktığı en büyük miras.
Filmde izlediğim her sahne, Atatürk’ün nasıl büyük bir özveriyle bu ülke için çalıştığını, son nefesine kadar bu ülkenin geleceğini düşündüğünü derinden hissettirdi. Gözlerinde gördüğüm kararlılık ve vatan sevgisi, bir kez daha içimde derin bir minnet duygusu uyandırdı. O’nun mirası ve idealleri, bugün de yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.
Atatürk ve Sarı Zeybek’i izledikten sonra, Atatürk’ün bize bıraktığı değerlere ne kadar sahip çıkmamız gerektiğini bir kez daha fark ettim. O’nun yolunda yürümek ve Cumhuriyetimizi yaşatmak hepimizin borcu...
"Bazı filmlerin bazı yaşlarda izlenmesi gerekir. Bu filmi 2024 yılında bulduğum için gerçekten çok mutluyum. Hayatımda derin bir yeri olan bir film." _GATTACA_, kusursuz genetik geleceği idealize eden bir dünyada, insanın sınırlarını sorgulatan ve bu sınırlar arasında boğuşan bireylerin hikayesini…devamı"Bazı filmlerin bazı yaşlarda izlenmesi gerekir. Bu filmi 2024 yılında bulduğum için gerçekten çok mutluyum. Hayatımda derin bir yeri olan bir film."
_GATTACA_, kusursuz genetik geleceği idealize eden bir dünyada, insanın sınırlarını sorgulatan ve bu sınırlar arasında boğuşan bireylerin hikayesini anlatıyor. Ancak bu film, sadece bir bilim kurgu olmaktan öte, insan olmanın, kaderin ve özgürlüğün ne anlama geldiğini derinlemesine keşfetmemize olanak tanıyor. Kendi hayatımdan izler bulduğum sahneler, içimde derin bir yankı uyandırdı.
İlk olarak, Vincent'ın çocukluk yıllarına dönüp kardeşi Anton ile yaptığı yüzme yarışları beni derinden sarstı. Anton genetik olarak üstün, her şey onun yanında kusursuz gibi. Vincent ise "hatalı" olarak görülen bir dünyada, zayıf bir bedenin içinde büyük bir ruh taşıyor. Ancak o sahne — kardeşi Anton boğulurken Vincent’ın onu kurtarışı — yalnızca bir zafer anı değil, aynı zamanda bir başkaldırı. Kendi yaşamımda, bazı anlarda "yetersiz" veya "kusurlu" hissettiğim, başarısız olacağımı düşündüğüm zamanlar oldu. Ama tıpkı Vincent gibi, o sınırları aşmak ve kendimi yeniden tanımlamak zorunda kaldım. O sahnede, insanın hem fiziksel hem de duygusal sınırlarını nasıl zorlayabileceğini ve kaderin belirlediği çizgilerin nasıl silinebileceğini gördüm. Bu, beni derin bir şekilde etkiledi, çünkü kendi yolculuğumda da bazen sınırlarıma çarptığımı hissettim, ama pes etmek yerine daha fazlası için savaştım.
Filmin en sarsıcı anlarından biri de Jerome’un, yani Vincent'ın hayallerine yardım eden adamın intiharıydı. Jerome, mükemmelliğin vücut bulmuş haliydi, ama bu mükemmellik ona sadece ağır bir yük getirmişti. Jerome’un kendini gerçekleştirememesi, bir başkası için yaşama kararının getirdiği derin acı, içimi derinden sızlattı. Çünkü bu durum, hayatın bazen ne kadar adaletsiz olabileceğini ve herkesin mükemmel olmadığını kabul etmenin zorluğunu hatırlattı. Jerome’un kendini feda edişi, hayatımda belki de kendimden vermek zorunda kaldığım anları düşündürdü. O an, bir başarı veya mükemmellik arayışının insanı nasıl çaresiz ve yalnız bırakabileceğini bir kez daha anladım. Jerome’un alevler içinde son bulması, birçok hayalin küllerini sembolize ediyordu.
Vincent ile Anton’un yeniden yüzme yarışına çıktığı sahne... O an, sadece bir yarış değildi; bu, iki kardeşin, geçmişlerinin, hayallerinin ve korkularının bir hesaplaşmasıydı. Anton, tüm mükemmelliğine rağmen bir kez daha yenik düştü. Bu sahne, hayatımda daha önce başaramadığımı düşündüğüm şeyleri başarmanın ve içsel gücün nasıl dışsal sınırların çok ötesine geçebileceğini anlamamı sağladı. O sahnede sadece bir yüzme yarışı değil, insanın kendini aşması ve sınırlarını zorlaması vardı.
_GATTACA_, insanı zayıf kılan genetik faktörlerin değil, hayallerin ve iradenin belirleyici olduğunu anlatan bir hikaye. Film boyunca, kendi hayatımdaki mücadeleleri, kırılganlıklarımı ve başkaldırılarımı gördüm. Çünkü her ne kadar eksik, yetersiz ya da başarısız hissetsek de, tıpkı Vincent gibi, hayallerimiz için savaşma gücümüz içimizde saklıdır. Film, benim için yalnızca bir bilim kurgu hikayesi değil, aynı zamanda insan ruhunun ve iradesinin zaferinin bir yansımasıydı.
Jonathan Glazer'ın *The Zone of Interest* filmi, Auschwitz’in komutanı Rudolf Höss ve ailesinin, insanın kanını donduran bir sıradanlık içinde yaşadığı hayatı gözler önüne seriyor. Film, Holokost’un dehşetini doğrudan göstermiyor; bu da izleyiciye neredeyse dayanılamaz bir ağırlık yüklüyor. Evin bahçesinde çocukların…devamıJonathan Glazer'ın *The Zone of Interest* filmi, Auschwitz’in komutanı Rudolf Höss ve ailesinin, insanın kanını donduran bir sıradanlık içinde yaşadığı hayatı gözler önüne seriyor. Film, Holokost’un dehşetini doğrudan göstermiyor; bu da izleyiciye neredeyse dayanılamaz bir ağırlık yüklüyor. Evin bahçesinde çocukların oyun oynadığı sahnelerin arka planında, gerçekte ne olduğunun sadece izleri var: bir çığlık, uzaklarda bir duman, huzursuz edici bir sessizlik...
Glazer, *kötülüğün sıradanlığı* temasını işlerken, karakterlerin kamptaki dehşeti günlük hayatlarının bir parçası gibi görüp görmezden gelme kabiliyetini gözler önüne seriyor. Filmdeki bu sessiz anlatım tarzı, izleyiciyi, gördüğünden çok daha fazlasını hayal etmeye zorlayarak filmin etkisini artırıyor.
Film boyunca Höss ailesinin evi her zaman temiz ve düzenli, ama bu düzenin ardında yatan kirlenmiş ruhları temizlemek mümkün değil. Karakterlerin etrafındaki steril görüntü, bu evin duvarlarının ardında nelerin yaşandığını bilmenin verdiği tedirginlik duygusunu daha da güçlendiriyor. *The Zone of Interest* filmi, tarihin gizlenmiş köşelerine bir ayna tutuyor ve bize, sıradan insanların bile ne kadar korkunç şeylere ortak olabileceğini hatırlatıyor.
Bu film, basitliğin ardında gizlenen karmaşıklığı ve sessizliğin içindeki çığlıkları çok çarpıcı bir şekilde hissettiriyor. Glazer'ın bu anlatım tercihi, izleyiciyi filme hem zihinsel hem de duygusal olarak daha derin bir şekilde bağlamayı başarıyor. Film, rahatsız edici gerçekliğiyle izleyiciyi uzun süre etkisi altında bırakacak bir yapıt olarak hafızalarda yer ediniyor.
The Acolyte - Hayal Kırıklığı Yaratan Bir Star Wars Yapımı Star Wars evreninin son eklemesi olan "The Acolyte", büyük umutlarla beklenen bir yapımdı. Ancak, ne yazık ki birçok eleştirmen ve izleyici tarafından hayal kırıklığı olarak nitelendiriliyor. İşte dizinin neden bu…devamıThe Acolyte - Hayal Kırıklığı Yaratan Bir Star Wars Yapımı
Star Wars evreninin son eklemesi olan "The Acolyte", büyük umutlarla beklenen bir yapımdı. Ancak, ne yazık ki birçok eleştirmen ve izleyici tarafından hayal kırıklığı olarak nitelendiriliyor. İşte dizinin neden bu kadar olumsuz eleştiriler aldığına dair bazı nedenler:
"The Acolyte", Jedi'ların kurumsal hatalarını ve kibirlerini ele almayı hedeflese de, anlatımındaki düzensizlik ve karakterlerin yeterince derinleştirilememesi izleyiciyi tatmin etmiyor. Mae ve Osha karakterleri arasındaki farklar yeterince belirgin değil, bu da izleyiciyi zaman zaman karışıklığa itiyor. Carrie-Anne Moss'un karakteri de açılış sahnesi dışında yeterince kullanılmamış, bu da potansiyelinin boşa harcanmasına neden oluyor.
Dizi, Star Wars evrenine yeni bir soluk getirme iddiasıyla yola çıksa da, bu iddiasını gerçekleştiremiyor. Birçok eleştirmen, dizinin yaratıcı ve derinlikli olmadığını belirtiyor. Rotten Tomatoes gibi platformlarda eleştirmenler ile izleyiciler arasında büyük bir görüş ayrılığı mevcut. Eleştirmenler, diziyi "karanlık" ve "cesur" olarak nitelendirse de, izleyiciler bu görüşleri paylaşmıyor ve diziyi sıkıcı buluyor.
Dizi, stilted (doğal olmayan ve zorlama) diyaloglar ve tahmin edilebilir senaryosuyla da eleştiriliyor. İzleyiciler, dizinin yaratıcı bir anlatım ve derinlikten yoksun olduğunu düşünüyor. Bazı izleyiciler, dizinin "eh işte" olarak nitelendirilmesinin bile fazla iyimser bir değerlendirme olduğunu söylüyor.
"The Acolyte", çeşitlilik vurgusuyla da dikkat çekiyor, ancak bu durum bazı izleyiciler tarafından eleştirilmiş. Dizi, sosyal meseleleri ön plana çıkarmaya çalışırken, Star Wars'un orijinal çekiciliğinden uzaklaşıyor. Bu durum, izleyiciler arasında bir kutuplaşmaya yol açmış.
"The Acolyte", büyük umutlarla beklenen bir yapım olsa da, ne yazık ki beklentileri karşılayamıyor. Dizi, yaratıcı eksiklikler, kötü diyaloglar ve yetersiz karakter gelişimi nedeniyle birçok izleyici ve eleştirmen tarafından olumsuz eleştiriler alıyor. Star Wars evrenine sıradan ve unutulabilir bir ekleme olarak kalan "The Acolyte", ne yazık ki izleyicilere bekledikleri heyecanı ve derinliği sunamıyor.
Önceki filmleri bir nebze olsun güldürüyor. Ancak bu film olmamış, boşa yapılmış. Başrol oyuncusu Toygan Avanoğlu, çok sevdiğim bir oyuncudur. Her rolünü çok doğal ve içten oynuyor. Aslında bu filmdeki karakter için Toygan’dan daha iyisi düşünülemezdi. Ancak filmin senaryosunda birçok…devamıÖnceki filmleri bir nebze olsun güldürüyor. Ancak bu film olmamış, boşa yapılmış. Başrol oyuncusu Toygan Avanoğlu, çok sevdiğim bir oyuncudur. Her rolünü çok doğal ve içten oynuyor. Aslında bu filmdeki karakter için Toygan’dan daha iyisi düşünülemezdi. Ancak filmin senaryosunda birçok eksiklik var. Sadece onun için filmi bitirdim, ama kesinlikle önermem.
Birçok yerde bu diziyle alakalı videolar dönüyor. Boşa atacak zamanınız varsa izleyebilirsiniz. Ben izlediğim şeyden hiçbir keyif almadım. Çok saçma , çok mantıksız olan durumlar vardı. Oyunculuklar kötü. Bunu izleyince görebiliyorsunuz. Benim babaannem'in izlediği gündüz kuşağı Hintli dizi gibi. Sana…devamıBirçok yerde bu diziyle alakalı videolar dönüyor. Boşa atacak zamanınız varsa izleyebilirsiniz. Ben izlediğim şeyden hiçbir keyif almadım. Çok saçma , çok mantıksız olan durumlar vardı. Oyunculuklar kötü. Bunu izleyince görebiliyorsunuz. Benim babaannem'in izlediği gündüz kuşağı Hintli dizi gibi.
Sana puanım 5 kankam