. . Kitabı yorumlamayacağım veyahut size, bu dev hazine sandığının içinden bir altın sikke de vermeyeceğim. Eğer ki bu yazıdan beklentiniz bunlarsa lütfen aşağı kaydırarak başka yorumlara doğru yelken açın. Çünkü ben, size bu sandığın anahtarını vermek niyetindeyim.
NOT: Anlamak…devamı. . Kitabı yorumlamayacağım veyahut size, bu dev hazine sandığının içinden bir altın sikke de vermeyeceğim. Eğer ki bu yazıdan beklentiniz bunlarsa lütfen aşağı kaydırarak başka yorumlara doğru yelken açın. Çünkü ben, size bu sandığın anahtarını vermek niyetindeyim.
NOT: Anlamak için bahsettiğim kişileri tanımak zorunda değilsiniz, bu yazı boyunca yani...
Nietzsche diye bir adam var, tanıyabildiğim kadarıyla rahatsız edici gerçekleri dile getirdiği için 19'uncu yüzyıla sürgün edilmiş bir zaman yolcusu. İşte bu adamın bir de düşünce deneyi var, bilir misiniz bilmem. Romanda bunun bir düşünce deneyi olduğunu açıkça belli etmemiş yazar. Bir teori olarak aktarmış, daha doğrusu Nietzsche'nin anlattıklarını Bauer bir teori olarak anlamıştı ve Nietzsche'den bu teorinin delillerini sunmasını istemişti. Hâlbuki bu tamamen kendimizi sorgulamaya açılan bir kapıydı, Bauer anahtar istemişti ama kapının anahtar deliği yoktu ki. En başta gerçekten açmak isteyerek kapıya doğru yönelseydi açılacaktı oysa, yazarın bunu bilerek böyle kurguladığına eminim. Çünkü bu büyük bir "iddia" ve bizim, ilk başta bu iddiayı anlamaya çalışmaktansa direkt olarak kanıtları arZulayacağımızı görmemizi istedi, yani bence.
O zaman sıra, bu düşünce deneyine bir ton gereksiz kelime ekleyerek güzelce allayıp pullayıp size sunmaya geldi.
Diyelim ki hayatın olumsuzluklarını kaldıramıyorsun ve kendi sorunlarını çözecek cesaretin bile yok. Bu sorunları çözmek yerine her zaman yaptığın gibi ertelemeyi seçtin ve zaten dağınık olan kafanı "Neden daha fazla dağıtmayayım ki?" diyerek deniz kenarında bir yürüyüşe çıkmaya karar verdin, çıktın da. Denizin o tuzlu havası yüzüne yüzüne vururken dalga sesleri ile birlikte yine hayallere daldın, asla gerçekleşemeyeceğini bildiğin ama düşünmekten de kendini alamadığın hayallere. Kendi dünyanı tasarlarken yolda büyükçe ve şekli oldukça bozuk bir kaya parçasına rastladın, akılda kalıcı bir yanı, bir albenisi vardı. Bu önemsiz kaya parçasını yok saymaya karar verdin çünkü daha önemli işlerin vardı, kategorilere ayırmaya kalksan gecelerin seni reddedeceği birçok sorunu görmezden gelmen gerekiyordu. İşin başından aşkın bir hâlde, yoluna devam etmek istedin ve kayanın sol yanından adeta süzülerek sıyrıldın. Filmlerde, ana karakterler düşmanlarına son bir kez daha bakmak için aniden arkalarını dönerler ya, garip bir şekilde nefret ile baktın arkana ve birden o nefret ettiğin kayanın altından küçük bir iblis fırlayıverdi! Büyük çoğunluğu korkudan oluşan bir heyecandı hissettiğin şey. Tıpkı, o kaya gibi olmuş kalbinin derinliklerinde bulunan, hâlâ yumuşak tutmayı başarabildiğin kısımda hissettin bunu, evet, tam da orada. Hissettin bunu, ben öyle diyorsam öyledir... Bu duygu içini gıdıkladı, yıllardır faal durumda olan "Olimpiyat Ateşi" rastgele bir kıvılcım ile yeniden yanacaktı sanki, sanki... O esnada sırtında, omurgan boyunca bir ürperme belirdi. Daha fazla duygu geçişi yaşamana izin vermeyen iblis, heyecanını umursamayan bir ses tonu ile sana seslendi: "Hey, sen. Evet, sana diyorum. Seni seçtim ve şimdi bir hakikatten bahsedeceğim sana, iyi dinle. Bu yaşadığın hayat ( İçinde bulunduğun duruma 'hayat' , yapmakta olduğun şeye de 'yaşamak' denilebilirse tabii ) ölünce son bulmayacak, kurtulamayacaksın yaşamaktan ve kavuşamayacaksın ölümüne, huzura da eremeyeceksin kurtulamadığın bu hayat boyunca. Hayır hayır, öteki dünya vaatleri ile zaten dolmakta bulunan çöp kutusuna bir parça da ben atmayacağım, iblis olabilirim ama yalancı değilim. Demek istediğim; insanlık olarak sonsuz bir döngü içindesiniz. Diğerlerine sakın söyleme, bu umut denilen labirentte kaybolabilirler, daha da kötüsü çıkışa bile ulaşabilirler. Ölünce, doğacaksın aslında ve elinde bulunan tek şeyi, bu hayatı tekrar ve tekrar yaşayacaksın. Tüm kötü ve iyi yanları ile, yeniden. Tüm yaşadıkların ve yaşayamadıkların ile, yeniden. Tüm keşkelerin ve yastık altında sakladığın hayallerin ile, yeniden. Tüm çektiğin acılar ve varsa, yaşadığın mutluluklar ile, yeniden. Aslında herkes, kuyruğunu yakalamaya çalışan bir köpek, asla yakalayamayan, sonsuza kadar dönüp duracak olan. Ama korkma, sonsuzluğu kim ölçmüş ki, kimlerin ömrü yetebilmiş ölçmeye!".
Şimdi, tüm anlattıklarından sonra, hayatına tesadüf eseri girmiş bu iblisi, sana söyledikleri yüzünden bitmek bilmez bir şevk ve kimseye daha önce ucunu bile göstermediğin bir sevgi ile kucaklar mıydın? Yoksa, duyduklarını tekrar ve tekrar düşünmek işini saniyelere sığdırıp içinde duyduğun öfkeyi, nefreti, daha iyi bir hayatı asla yaşayamayacağın hakikati ile paramparça olmuş, sancılar içinde kıvranan kalbin yüzünden hissettiğin umutsuzluğu yutup, mideni rahatsız ettiği için benliğinde duyduğun üzüntüden dolayı kalp krizi geçirmeden saniyeler önce onun yüzüne mi kusardın? Karşısındakine ders vermenin gururunu yaşayan aptal bilgelerin de dediği gibi; "Seçim senin".
Daha fazla yazmayacağım çünkü bu benim en sevdiğim kitap ve ben sevdiklerimi kelimeler ile kirletmek istemem, bırakayım da düşüncelerimde yaşasınlar.