Zamanın Kıskacında Bir Başyapıt: Suç Zamanı’nı Rakı Balığı Eşliğinde Analiz Merhaba dostum! Otur şuraya, bir fincan kahveni al da gel. Bugün seninle, izlerken saatlerin nasıl geçtiğini anlamayacağın, kafanı duvarlara vuracak kadar sarmal bir filmi konuşacağız: Los cronocrímenes ya da bizdeki…devamıZamanın Kıskacında Bir Başyapıt: Suç Zamanı’nı Rakı Balığı Eşliğinde Analiz
Merhaba dostum! Otur şuraya, bir fincan kahveni al da gel. Bugün seninle, izlerken saatlerin nasıl geçtiğini anlamayacağın, kafanı duvarlara vuracak kadar sarmal bir filmi konuşacağız: Los cronocrímenes ya da bizdeki adıyla Suç Zamanı. İspanyol yönetmen Nacho Vigalondo’nun bu 2007 yapımı, zaman yolculuğunu anlatırken “Aman Tanrım, bu nasıl bir kurgu?” dedirten türden. Gelin, bu filmi biraz didikleyelim, üzerine bolca sohbet koyalım.
“Hector, Sakın O Eve Gitme!” Diye Bağırasım Geliyor
Hector, orta yaşlı, sıradan bir adam. Evinde rahat koltuğuna kurulmuş, dürbünle etrafı izliyor. Derken, dürbününün ucunda çıplak bir kadın görüyor. Merakına yenik düşüp ormana dalıyor ve işte her şey burada başlıyor. Peki neden mi bu kadar gerildim? Çünkü Hector’un her adımı, izleyiciye “Yapma be kardeşim!” diye haykırtıyor. Film, tıpkı bir böcek ilacı reklamındaki sinekler gibi, karakteri (ve bizi) kaçınılmaz bir tuzağa çekiyor. Zaman döngüleri, Hector’u adeta bir labirentte koşturan bir fareye dönüştürüyor. Ve biz, izlerken elimizde patlamış mısırla onun çırpınışlarını izliyoruz.
İnsanın “Kader”le Dansı:
Hector, ne yaparsa yapsın kaçamıyor bu döngüden. Tıpkı o ünlü mitolojik karakterler gibi (Sisifos’u hatırla!), sürekli aynı taşı tepeye çıkarmaya mahkum. Peki bu, insanın özgür iradesinin bir illüzyon olduğunu mu gösteriyor? Yoksa “seçimlerimiz” sandığımız şeyler, aslında önceden yazılmış senaryonun bir parçası mı? Film, bu soruları yüzümüze bir yastık gibi fırlatıyor. Hector’un her hamlesi, döngüyü besliyor. Adeta bir Minecraft oyununda kazdıkça dibe battığın anlar gibi…
Zaman Yolculuğu: “Hadi Canım, Bu Kadar da Olmaz!” Dedirten Detaylar
Çoğu zaman yolculuğu filmi, paradokslarla boğuşurken kendi içinde çöküyor. Ama Suç Zamanı, minimalist bir yaklaşımla her şeyi birbirine kenetliyor. Tek bir zaman makinesi (garip bir küvet!), birkaç mekan (o lanet orman ve ev) ve sadece dört karakterle inanılmaz bir karmaşa yaratıyor. Yönetmen, izleyiciyi “Aha, şimdi şöyle olacak!” dediği anda ters köşeye yatırıyor. Mesela, Hector’un geçmişteki ve gelecekteki versiyonlarının çatışması… Bir sahne var ki, üç Hector aynı anda ekranda! Parmağını ısırıp “Bu hangisi?” diye düşünüyorsun.
Mekanların Dili:
Filmdeki ev ve orman, adeta birer karakter. Ev, steril ve gizemli; orman ise kaosun ve bilinmeyenin simgesi. Kamera, Hector’un paniğini yansıtmak için dar açılar ve titreme efektleri kullanıyor. Renk paleti kasvetli: Gri tonlar, yeşilin koyu hali… Sanki her kare, “Burada işler yolunda gitmeyecek” diye fısıldıyor.
Kadın Karakterler: “Biraz Daha Fazla Şey Verebilirdi” Dedirten Taraf
Filmin tek eksiği belki de bu. Kadın karakterler (Hector’un karısı ve genç kadın) biraz pasif kalmış. Genç kadın, hikayenin tetikleyicisi ama derinliği yok. Karısı ise neredeyse bir fon gibi. Belki de bu, Hector’un ego merkezli dünyasını vurgulamak içindir (ki öyleyse bile, kadınların araçsallaştırılması rahatsız edici). Yine de, filmin feminist bir okumaya açık olmadığını itiraf etmek lazım.
Final: Kaderin Şakası mı, Yoksa İnsanın Aptallığı mı?
Finalde her şey birbirine bağlanıyor. Hector, döngüyü kırdığını sanıyor ama aslında her şey başa sarılıyor. Peki bu ne anlama geliyor? Belki de insan, hatalarından asla ders almıyor. Ya da kader, bize “özgür irade” diye bir yanılsama yaşatıyor. Film, bizi rahatsız ediyor çünkü gerçek hayatta da sık sık aynı hataları tekrarladığımızı hatırlatıyor. Hector’un son bakışı, izleyiciye “Siz de aynısını yapmaz mıydınız?” diye sorar gibi…
Son Söz Yerine:
Suç Zamanı, izleyiciyi bir saatli bombaya dönüştürüyor. Saniyeler ilerledikçe gerilim artıyor ve patlama anında her şey anlam kazanıyor. Eğer zaman yolculuğu, kaotik döngüler ve insanın karanlık yönleri ilgini çekiyorsa, bu film tam sana göre. Ama sakın izlerken dürbünle etrafa bakma; kim bilir, belki sen de bir Hector’sundur! 🕰️🔍
(Not: Bu filmi izledikten sonra, küvetine bakarken iki kez düşünmeni tavsiye ederim.)