Bu aralar askerdeyim...keder ve kusmuk dolu hayatıma bir macera aramıyorum sadece ülkemizde askerlik zorunlu...sanıyorum devletimiz biz erkeklerin toplumsal uyum kriterlerini yakalamakta kadınlardan bi tık geri kaldığını farketmiş ve disipline edilebilmemiz için bunun gibi bi girişimde bulunmuş...(hayır böyle bi şey yok…devamıBu aralar askerdeyim...keder ve kusmuk dolu hayatıma bir macera aramıyorum sadece ülkemizde askerlik zorunlu...sanıyorum devletimiz biz erkeklerin toplumsal uyum kriterlerini yakalamakta kadınlardan bi tık geri kaldığını farketmiş ve disipline edilebilmemiz için bunun gibi bi girişimde bulunmuş...(hayır böyle bi şey yok sadece nabza göre şerbet veriyorum...)velhasıl her Türk genci gibi(bedelli gidemeyecek kadar meteliksiz her Türk genci gibi...)zamanı geldiğinde(tecil imkanları tükendiğinde veya tecil ettirmek için hiçbir sebep kalmadığında) askerlik görevimi(siyasal hakkımı... ödevimi...vatan borcumu...)yerine getirmekle meşgulüm...
Aranızda bunu aktif statü hakkı olarak sınıflandırma eğilimi içerisine girecek yeni yetme malumatfuruş ve itici girişken hukukçular olacaktır...onların hepsine boru...siz gidin önce aç karnınızı doyurun...
Eee...artık böyle...yersiz agresif çıkışlarla hayatı eğlenceli hale getirmeye çalışan bir morona dönüşmek belki de askerliğin en sık görülen yan etkilerinden biri...bunun yanında beyninizi de nadiren kullanıyorsunuz...çünkü sanıyorum burada son ihtiyacınız olan şey düşünme işlevini yerine getirebileceğiniz bir beyin...
Tabi beynimi kullanmıyor olmamın hayatıma olumlu birçok etkisi oldu...günde 5-6 saat uyuyor olmama rağmen uyku problemlerim düzeldi...anksiyetelere ve bitmek tükenmek bilmeyen baş ağrılarına elveda dedim...enerjim uyanır uyanmaz tükenmiyor filan... beynimi kullanıyor olmamın yaşantımı bu denli konforsuzlaştırdığını... hayatımı rutubetli bir tımarhaneye... amonyak kokan bir cami duvarına...yersiz bir kara mizah girişimine dönüştürdüğünü keşke daha önceden bilseydim... kellemi vücudumdan ayırmak için sağlam bir sebebim daha olurdu...aslında hiçbir şey için geç değil...lakin kesin çözümler yerine şimdilik daha az düşünmekle yetineceğim...
Buraya gelmeden önce askerlikle ilgili epik düşüncelerim vardı...yanii sinematografik bi epiklik değil daha realist bi epiklik... maksimum Ali Kınık dinleyip herhangi bir boşluğa yarı anlamlı ve donuk bir yüz ifadesiyle bakan bi epiklikti...ilk başlarda bu beklentimi karşılamak için ne bileyim tuvalet çek paslarken epik devinimlerle suyu gidere yolluyordum ya da lavaboda çorap çitilerken birkaç shaolin tekniği kullandığım doğrudur...bu beni bi süre götürdü...ama bi süre sonra bu durum boktan youtube videolarındaki hepimizin bildiği telifsiz müzikler eşliğinde başlayıp biten günlük rutinlere dönüştüğü için bi süre sonra çok da şey yapmıyorsunuz...burası sadece erkeklerin katılabildiği lise 5. sınıf gibi bir şey...sürekli küfredersiniz kendinizi sigara dumanına boğarsınız ve yine küfredersiniz ve tüm meseleler baştan sona çözüme kavuşur...bol bol yorulup terlersiniz ve hijyenin zorunluluk değil bir tercih olduğu koğuşlarda ağzınızdan salyalar saçarak çıkardığınız bas bariton böğürtüler eşliğinde düşmanınızın kafatasından kan içtiğiniz bir takım ayinler yaparak ve sürek avlarıyla hayatta kalıp mağara duvarlarına daha geçen gün bulduğunuz ateşin ışığında değişik şekiller çizerken birbirizin bitini piresini ayıklayıp yemek suretiyle hijyen basamaklarından birini daha geride bırakırsınız...
Lakin askerlik iyi bir şey...herkes gitmeli deneyimlemeli...(bu cümleleri TCK 318 den korktuğumdan kurmadım...gerçekten...)
Filme gelecek olursak...askerliğin tam anlamıyla askerlik olduğu tek zamanda yani savaş zamanında gönüllü askere giden katolik bir medikçinin bitmek tükenmek bilmeyen heal basma eğilimini konu alıyor...Eleman o kadar heal basma düşkünü ki bu eller ancak milletin can barını fuller milletin can barını azaltmaz kill almaz diyor ve eline silah almayı reddediyor...ya da sağlam bir katolik olduğu için öldürmek istemiyordur...ama bunlardan banane...sonuç olarak adam eline silah almak istemiyor...Amerikan yahut İngiliz ordusunda hangi orduda hangi savaşta olduğunu filan da hatırlamıyorum...sayın okur burada teknolojiye internete filan erişimim kuzey koredeki bir güney koreli kadar kısıtlı...3 yıl önce izlediğim bir filmle ilgili her ayrıntıyı kontrol etmem mümkün değil...ki mümkün olsa dahi bunu tercih etmem... dediğim gibi askerdeyseniz çoğu şey o kadar da umrunuzda değildir...sırf izlenimlerim taze değil diye bir filmi öneremeyeceğim diye bi kaide yok...film sağlam izleyin işte...vicdani retçilik filan bizim orduda yok böyle şeyler zaten...gerçek hayattan alınmış muazzam bir epiklikle süslenmiş mucizevi bir kahramanlık hikayesi filan diyeyim... siz de izlerken duygu yoğunluğunu kendi iç dünyanızla harmanlarsınız...Oscar da aldı diye hatırlıyorum...ya da öyle umuyorum...(o gün atış yapamayacağım belli olmasına rağmen aynı gün içinde bilmem kaç kilometre ötedeki atış alanına 3. kez sırtımda tüfekle geldikten sonra verilen istirahatte terden yarısı su olmuş boktan bi not defterine yazdığım bu yazıdaki teyit edilemeyen belirsizlikleri umursamıyorum...)
Velhasılıkelam bi şekilde videoları uluslararası bir üne kavuşmuş etnik müziklerimiz vb. içeriklerimizin altına gelen olumlu yabancı yorumları görüp aşırı duygusal gerilimlere giriyorsanız... zaman zaman 1917 de Dunkirkte Fullmetal Jacketınızı giymiş Er Ryanı Kurtarırken Goodmorning Vietnam diye bağıran bir Rambo olduğunuzu hayal filan ediyorsanız...bu film sizlik olabilir...(bu film sizlik olmayabilir ve derhal RDM ye gitmeniz gerekebilir...)