(@) - Raf

Dostoyevski'nin İspanya gezisinin ardından 1862'de kendi dergisi olan Vremya'da yayımlanan hiciv türündeki uzun öyküde, kendisinden düşük statüdekilere iyi davranmak ve sıradan halkın arasına katılmak gerektiğini düşünen bir generalin hikayesi anlatılmaktadır. Sosyal ideallerini diğer iki generale karşı savunan, kamu hizmetindeki Ivan…devamı

nhlyrtsvn 2 years ago

Yol Ayrımı

Kemal Tahir

3 Gönderi

Esir Şehir Üçlemesi'nin üçüncü ve son kitabı olan Yol Ayrımı, Madrabazlık, Kuvayı Milliyeciler ve Yol Ayrımı olmak üzere 3 bölüm ve her bölüm yine alt kısımlardan oluşmaktadır. Yıl 1930. Kurtuluş Savaşı bitmiş, Cumhuriyet kurulmuş, mapushanedeki Kuvayı Milliyeciler çıkmış, Halk Partisi…devamı

nhlyrtsvn 2 years ago

Esir Şehrin Mahpusu

Kemal Tahir

1 Gönderi

Esir Şehir Üçlemesi'nin devamı olan ikinci kitap, Hafız Ağa ve Millici Abi olmak üzere iki bölüm ve her bölüm de kendi içinde alt kısımlardan oluşmaktadır. İstanbul’da işgalin devam ettiği yıllarda, Anadolu'da Mustafa Kemal ve halkın mücadelesi devam etmektedir. Romanın baş…devamı

nhlyrtsvn 2 years ago

Esir Şehrin İnsanları

Kemal Tahir

11 Gönderi

Kemal Tahir'in 1952 yılında Yeni İstanbul gazetesinde tefrika olarak, 1956 yılında Nurettin Demir takma adıyla da kitap olarak yayımlanan Esir Şehir Üçlemesi'nin ilk kitabıdır. Esir İstanbul, Bulanık Su ve Kamil Bey adlarını taşıyan ve üç bölümden oluşan romanın her bölümü…devamıKemal Tahir'in 1952 yılında Yeni İstanbul gazetesinde tefrika olarak, 1956 yılında Nurettin Demir takma adıyla da kitap olarak yayımlanan Esir Şehir Üçlemesi'nin ilk kitabıdır. Esir İstanbul, Bulanık Su ve Kamil Bey adlarını taşıyan ve üç bölümden oluşan romanın her bölümü kendi içinde de alt kısımlardan oluşmaktadır. Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'dan yenik çıkmasından sonra İstanbul'un işgal edildiği yıllarda ülkenin içinde bulunduğu durumu ve insanların bu durum karşısındaki tavırları, olaylara bakışları üzerinde yoğunlaşan, işgal sırasındaki İstanbul'un bir nevi panoramasını sunan eserde üç tip insan grubu anlatılmaktadır. İstanbul hükümetinin tarafını tutanlar, Kuvayi Milliyeciler ve her şeyi oluruna bırakan vurdumduymazlar. Romanın ana kahramanı olan Kâmil Bey, II. Abdülhamid'in vezirlerinden Selim Paşa'nın tek oğludur. Zengin, dürüst, yüksek eğitim almış, yabancı dil bilen ve birçok Avrupa ülkesini gezip görmüş kültürlü bir insan olan Kâmil Bey ve ailesi, yurtdışında bulunduğu sırada I. Dünya Savaşı'nın patlak vermesi sebebiyle ülkeye dönememiş ancak savaşın bitmesiyle birlikte içine düştüğü ekonomik sıkıntılar da eklenince İstanbul'a dönmek zorunda kalmıştır. Kahramanımızın sıkıntıları işgal altındaki İstanbul'a dönmesiyle daha da artmıştır. İçinde bulunduğu buhranlı dönemlerde, İngiliz dostu akrabalarından uzaklaşarak ailesiyle birlikte yeni bir hayat kuran Kamil Bey, imdadına yetişen bir arkadaşı vesilesiyle bir gazetede çalışmaya başlamış ve Anadolu'daki olayların perde arkasına yakından tanık olarak aradığı amaca da ulaşmaya başlamıştır. Yazar, bir yandan romanın ana kahramanı Kamil Bey’in şahsında aslında ideal Türk aydınında bulunması gereken vasıflara değinerek Türk aydınının kendi kimliğini kaybetmemesi gerektiğini vurgularken bir yandan da İstanbul hükümetinin işgaller karşısında yetersiz kalmasının toplum üzerinde bıraktığı etkiyi başarılı bir şekilde ifade etmiştir. Roman, kesin bir sonuca bağlanmadan, devamının geleceğini haber verir nitelikte ve Türkiye Cumhuriyet'inin kuruluş tarihinde çok önemli bir dönemin panaromasının ilk parçasını büyük bir başarıyla okuyucuya sunmuştur. Oldukça sürükleyici ve başarılı bir şekilde kaleme alınan eseri elimden hiç bırakmak istemedim, büyük bir keyifle okudum ve hemen ikinci kitaba başladım. Kitapla kalın... Notum : 9/10

nhlyrtsvn 2 years ago

Ölüler Evinden Anılar

Dostoyevski

16 Gönderi

Dostoyevski, Sibirya sürgününden sonra, 1861-62 yıllarında Vremya dergisinde yazdığı "Ölüler Evinden Anılar" adlı eserinde, sürgün hayatı boyunca hapishanede yaşadığı deneyimlerini ve gözlemlerini bir kurgu üzerinden okuyucuya aktarmıştır. Kitabın baş kahramanı ve aynı zamanda kürek mahkumu olan Aleksandr Petroviç Goryançikov'un hapishanede…devamıDostoyevski, Sibirya sürgününden sonra, 1861-62 yıllarında Vremya dergisinde yazdığı "Ölüler Evinden Anılar" adlı eserinde, sürgün hayatı boyunca hapishanede yaşadığı deneyimlerini ve gözlemlerini bir kurgu üzerinden okuyucuya aktarmıştır. Kitabın baş kahramanı ve aynı zamanda kürek mahkumu olan Aleksandr Petroviç Goryançikov'un hapishanede geçirdiği 10 yıllık mahkum hayatını yazdığı günlükten oluşan eserde, aslında kendi sürgün hayatından da kesitler sunan Dostoyevski, hapishanedeki soylu ve köle mahkûmların yaşamlarını, her birinin hikayesini, birbirleriyle olan ilişkilerini, gardiyanları, hapishaneye kısa süreliğine gelen hayvanları bile detaylarıyla birlikte başarılı bir şekilde işlemiştir. Ranzalarla dolu, tuvalet havalandırması gibi küçük tek bir penceresi olan, aydınlatma için hayvan yağından mumların kullanıldığı (ki kokusu da cabası), sigara (çubuk) dumanıyla kaplanmış, kavga, gürültü ve bağırışmanın eksik olmadığı otuz metrekare bir odada geçen sürgünlerin hayatını, içinde bulunduğu şartları ve koşulları okurken, insan gerçekten de o anları yaşıyor hissine kapılıyor. Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Tatar, Kazak, Slav, Dağıstanlı her millet ve dinden mahpusların bulunduğu romanda, "namus için katil olan ile zevk için katil olan aynı cezayı mı çekmeli?" sorgulamasıyla mahpusların adil bir şekilde infaz edilip edilmediğini de sorgulayan Dostoyevski, alışık olmadığımız bir dünyanın içine dahil ediyor bizleri. Binbaşı karakteriyle direk devletin/çarın temsil edildiği eserde, mahkûmlar arasında sınıf farkının olmadığını, hapishanedeki herkesin eşit şartlarda olduğunu gösteren Dostoyevski, emekli olduktan sonra şehirde sıradan bir hayat yaşayan Goryançikov ile yıkılan çarlık Rusya'sına da bir selam göndermeyi unutmuyor. Kendine bir kere daha hayran bırakan yazarın, betimlemeleri öyle güzel ve gerçekçi ki mekanlar ve olaylar adeta gözünüzde canlanıyor. Ayrıca Goryançikov'un hapishanede duyup anlattığı hikayeler de oldukça sürükleyici ve güzel olmasının yanı sıra romana farklı bir tat da katmış. Karakterleri adeta bir oya gibi işleyen yazar, mahkumların iç dünyasındaki gözlemlerini ve analiz yeteneğini de gözler önüne sermiştir. Rus Edebiyatı'nda, romanlarda, şiirlerde, oyunlarda sürekli karşımıza çıkan sürgünlere ve yaşadıklarına daha yakından tanık olmak için kesinlikle tavsiye edeceğim bir eserdir. Kitapla kalın... Notum : 8/10

nhlyrtsvn 2 years ago

Mezarlık

Onur Böber

136 Gönderi

Birce Akalay'ın Önem Başkomiser karakteriyle başrolde yer aldığı ve ekibiyle birlikte her bölümde farklı bir kadın cinayetini çözüme kavuşturduğu dizi tek kelimeyle muhteşemdi. Kadın cinayetlerine, taciz, tecavüz, toplumsal baskı, şiddet gibi konulara değinmesi, sosyal farkındalık yaratması bakımından hem önemli hem…devamı

nhlyrtsvn 2 years ago

Zeytin Ağacı

Nergis Akoglu

87 Gönderi

Ada, Sevgi ve Leyla adlı üç arkadaşın "Rakı, Balık, Ayvalık" sloganıyla birlikte yolculuğa çıktığı Cunda'da geçen hikayede, Aile Dizimi, köklerimiz ve geçmişimizle olan bağımızın işlendiği psikolojik alt yapılı güzel ve ilginç bir dizi ortaya çıkmış. Diziye ismini veren ve mitolojide…devamı

nhlyrtsvn 2 years ago

Özgürlüğün Son Oğlu : Poemalar

Mihail Yuryeviç Lermontov

1 Gönderi

Rusya'da çar rejiminin ağır baskı ve şiddet politikalarının acımasızca sürdürüldüğü bir dönemde eserlerini veren Lermontov'un, Özgürlüğün Son Oğlu'nda yarım bıraktıkları hariç toplam 20 poeması yer almaktadır. Annesini üç yaşındayken kaybeden Lermontov'un anneannesiyle küçük bir kasabada, doğayla ve sıradan insanlarla birlikte…devamı

nhlyrtsvn 2 years ago

Hançer

Mihail Yuryeviç Lermontov

1 Gönderi

Puşkin'in düello sonucu öldürülmesinin ardından yazdığı "Şairin Ölümü" adlı şiirinin Çarlık Rusyası'nda elden ele dolaşmasıyla bütün ilerici insanların beyinlerinde yer edinen Lermontov, o sıralar henüz 23 yaşında ve henüz hiç tanınmıyordu. "Şairin Ölümü" nün ortaya çıkışından sonra Kafkasya'da bir savaş…devamı

nhlyrtsvn 2 years ago

Yenişehir´de Bir Öğle Vakti

Sevgi Soysal

4 Gönderi

1936 yılında İstanbul'da, Selanikli mimar-bürokrat bir babayla Alman bir annenin altı çocuğunun üçüncüsü olarak dünyaya gelen Sevgi Soysal, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde arkeoloji bölümünü bitirmiştir. Alman Kültür Merkezi, Ankara Radyosu ve TRT'de çalışan Soysal'ın 1965-69 yılları arasında öyküleri…devamı1936 yılında İstanbul'da, Selanikli mimar-bürokrat bir babayla Alman bir annenin altı çocuğunun üçüncüsü olarak dünyaya gelen Sevgi Soysal, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde arkeoloji bölümünü bitirmiştir. Alman Kültür Merkezi, Ankara Radyosu ve TRT'de çalışan Soysal'ın 1965-69 yılları arasında öyküleri de dergilerde yayımlanmıştır. 12 Mart'ın etkilerinin derin izler bıraktığı yazar, sürgün, hapis, baskı ve kitaplarının toplatılması gibi bir çok zorlukla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Kısacık yaşamında yazdığı roman, öykü, anı ve makaleleriyle iz bırakan Soysal, maalesef göğüs kanseriyle olan mücadelesinde yenik düşmüş ve 1976 yılında hayata veda etmiştir. 1973 yılında yayımlanan Yenişehir'de Bir Öğle Vakti'nde, 1970'li yıllarda Ankara'nın Yenişehir semtinde, bir öğle vaktindeki, bir zaman dilimi anlatılmaktadır aslında. Çürüyen bir kavak ağacının yarattığı düşme tehlikesiyle birlikte itfaiyenin duruma el koyarak kontrollü bir şekilde ağacı düşürme çalışmalarını sürdüğü bu zaman dilimini kapsayan hikayede, birbirinden bağımsız ancak bir şekilde birbirine dokunan ya da teğet geçen insan portreleri ustaca kurgulanmıştır. 70'li yılların Ankara'sının adeta bir toplum panoramasını sunan romanda tezgahtar Ahmet, emekli öğretmen Hatice Hanım, Selanik eşrafından mirasyedi Necip Bey, bankacı Mehtap, dükkân sahibi Güngör Bey, hukuk profesörü Salih Bey ve eşi eski milletvekili kızı Mevhibe Hanım, oğulları Doğan ve kızları Olcay, gecekonduda yaşayan Doğan ve Olcay'ın arkadaşları Ali, ayakkabı boyacısı çingene Necmi, hayat kadını Aysel, kapıcı Mevlüt ve mahallenin delisi üzerinden aile bağları, sevgi, arkadaşlık, aşk gibi ilişkiler ortaya konarken, toplumun namus anlayışı, eşitsizlik, adalet, yalnızlık gibi konulara da değinilmiştir. Aslında bir romandan çok öykü kitabını andıran eserde, anlatılan zaman dilimi boyunca, civarda olan insanların hikâyeleri, birinin bittiği noktada diğeri başlayarak ve geçmişe dönüşlerle zenginleştirilerek anlatılmıştır. Roman bütünlüğü taşımadığı konusunda eleştirilen Sevgi Soysal, 1973 yılında Milliyet Sanat Dergisi'nde Orhan Duru'yla yaptığı bir röportajda "Ama ben böylesi bir eleştiriyi göze alarak yazdım Yenişehir'de Bir Öğle Vakti'ni. Bir kavağın devrilme süreci içinde, bir öğle vaktinde, Kızılay'dan Piknik'e akan başkent kalabalığına, bir film makinasının objektifiyle bakmak ve objektife giren kişileri, bu devrilme olayı içindeki yerlerine oturtmak istedim." demiştir. Eseri okurken, Adalet Ağaoğlu'nun "Dar Zamanlar Serisi" nin ilk kitabı olan "Ölmeye Yatmak" adlı romanını hatırlattı bana ve büyük bir keyifle okudum Yenişehir'de Bir Öğle Vakti'ni. Daha önce "Edebiyat Buluşmaları" söyleşisinde Sevgi Soysal'ı anma etkinliklerinde Oya Baydar, İpek Çalışlar ve kızı Funda'dan dinlediğim Sevgi Soysal'ın bu güzel eseriyle birlikte kalemiyle de tanışma fırsatı bulduğum için çok mutluyum. Kitapla kalın... Notum : 9/10