Selam... okuyana çok da bir şey katmadığı açık ve net olan lakin okunmadığı takdirde de eşin dostun ayıpladığı hor gördüğü sizin aydın kişiliğiniz ve entelektüel bakış açılarınız hakkında eleştirler getirebilme cüretini kendinde bulabildiği bir kitabı okuma mecburiyeti hissiyatı vermeyen bu…devamıSelam... okuyana çok da bir şey katmadığı açık ve net olan lakin okunmadığı takdirde de eşin dostun ayıpladığı hor gördüğü sizin aydın kişiliğiniz ve entelektüel bakış açılarınız hakkında eleştirler getirebilme cüretini kendinde bulabildiği bir kitabı okuma mecburiyeti hissiyatı vermeyen bu yazıyı nedenini gerçekten anlamadığım anlamak için çok da çaba harcamadığım ve bu durumun gerçek manada kimsenin umrunda olmadığı bir okuma mecburiyeti hissiyatı içinde bulunan sayın okur...uzun zamandır yazı yazım olaylarına hayat yaşayım ve meşguliyetlerle savaşım unsurları sebebiyle ara verme bulunumundaydım...mevcut unsurlar bitime uğramış değil ve bitime uğrayacakmış gibi görünümlenemiyor lakin verimlileşim ve her şeye zaman ayırım olaylarındayım...bu sebeple minör zamanda majör işler başarmak adına iş bu yazının yazımı işini üstlenimlemiş ve iyi halt ediminde bulunmuş durumdayım... imdat ulan... şahsım tarafından kurtarılıma ihtiyaç duyumu mevcut...genellikle güzel kızların özellikle zeki kızların kurtarım girişimleri takdirle karşılanıma uğrar...kıpslanılır...;)
Neyse bu orta sınıf bir ailede büyümüş ve standartize olmuş hayatlarına heyecan katabilecek unsur olarak hayal güçlerinden başka tutunacak dalları kalmamış insanları garip tamlalamlar ve değişik cümleciklerle yazıya bağlama ve aynı zamanda üslubumuzda ritüel haline getirdiğimiz yazıyı aleladelikten yoksunlaştırma ve ambalajlama işlevi gören giriş bölümümüzün içini doldurmuş sayılma misyonunumuzun yanındaki küçük kutucuğu tiklediğmize göre dizimize geçebiliriz...(Bu bölümde de sağlam dayanakları olmayan gözlem ve çıkarımlarla harmanlamak suretiyle samimiyet beyanı yapıp ters köşeye yatırma girişimi mevcut ki sanıyorum bu cümle de bu samimiyet beyanı bölümümüzün samimiyet beyanı bölümü oluyor...)(Sus artık be adam ne diyorsun...)
ki bu saatten sona kimsenin de yahu bu dizi neymiş be diye okuduğunu zannetmiyorum...
irrelevante okuyorsanız irrelevante okuyorsunuzdur sayın okur...işte o kadar...herkes haddini hududunu bilecek... bundan sonra laga luga yok...kolpa yok...burada her şey gerçek...yüreğini söküp masaya koyamayan bu masadan ayrılacak...bittiiii...noktaaa....
Şimdi hikmetinden sual olunmaz Rabbimin yarattığı şu muhteşem kainattaki muhteşem dizimiz Hannibal'a bi bakalım...
Hannibal Lecter...
İnsan yiyici ve gurme bir entelektüel...
Sosyopatlığın doruklarında gezen maharetli bir aşçı...
Cerrah bir psikiyatrist...
Ressam bir filozof...
Manipülatif ve kurnaz bir dövüşçü...
Niş zevkleri ve uç nokta haz arayışları olan bir avcı...
Sanat düşkünü ve vahşi bir elit...hatta bu adamın dokunduğu her şey söylediği her söz inanılmaz bir biçimde bir kamyon dolusu sanatın kafanıza boca edilmesi gibi bir şey...
İnanılmaz bir karakter...
William Graham...
Aşırı derecede empati kurma yeteneği veyahut lanetiyle kutsanmış bir dedektif...
Diziye özel olarak imal edilmiş orijinal bir Sherlock...
Anlam ve duygu yoğunluğu yüksek ve çözdükçe daha da karmaşık bir hal alan katmanlı bir zihin...
Gerçekleri görmek adına çıldırmanın kıyısında gezen cesur bir av...
Daha doğrusu avcı olmayı öğrenen bir av...
Olağanüstü bir yetenek...
Dizimizde bir dizi cinayetler mevcut...(hepsi sanatsal meraklar ve hazlar üzerine takıntılı ve orijinal tiplerin işlediği orijinal cinayetler)ve bu cinayetlerin neyini nasılını çözmek üzere görevli polis William Graham...
Kendisi ileri düzey empati yeteneği sayesinde olay yerinde garip bir sekans yaşayıp belli bir ölçüde yüksek bir doğrulukta geçmişi görebiliyor...hatta hissediyor desek daha doğru olur...çünkü bu empati olayı sayesinde bir nevi katilin zihnine bürünüyor ve cinayeti kendi işlemiş gibi hayal ediyor...tabi bunlar o kadar güçlü deneyimler ki abimiz kontrolü kaybetme veyahut komple kafayı kırma riskleriyle karşı karşıya...işte burada devreye ünlü psikiyatr Hannibal Lecter giriyor...kısacası William Grahamın peşinde olduğu cani aynı zamanda kendi doktoru...
Tabii Will'in bu sıradışı yeteneği Hannibal için büyük bir tehdit...bildiğiniz üzere abimiz ara ara ava çıkıp milletin dalağını böbreğini ciğerini filan söküp görsel şölen niteliğindeki aşçılık yetenekleriyle hazırladığı etik ve ahlakı bir kenara bırakıp iştahınızın kabarmasına engel olamayacağınız bir takım yemeklerle midesine (bazen de eşe dosta) dehşetengizane hazlar yaşatıyor...lakin Will'in karmaşık zihin yapısına aşırı oranda bir ilgi duyduğu için de onu hedef alamıyor...hatta Will onun en büyük zaaflarında biri durumunda...
Zamanla Hannibal da Will'in ilgisini çekiyor... Hannibal'ın keskin zekası kendisinin bile anlamadığı kendi zihnini çözümleme ve anlayış biçimi filan...beni anlayan birini buldum ulan sonunda kafasında...Hannibal da Will için bir zaaf diyebiliriz...yani her iki taraf da hem av hem avcı...ve bu çelişkiyle beraber biz de akıl oyunları manipülasyonlar türlü kurnazlıklar veyahut bütünüyle Hannibal gibi üstün bir zekanın küçük eğlenecelerini izliyoruz...
Dizimiz ekseriyeti itibariyle bu iki ana karakterin arasında geçen olağanın çok dışında olaylar ve tekrar tekrar dinlemek isteyeceğiniz anlam yükü yoğun ve kendinizi akışına kaptırmaktan alıkoyamayacağınız muazzam diyaloglardan ibaret...
Hatta saçma gelebilir ama bence Hannibal Lecter farklı bir dünyanın(çok farklı bir dünya) Şems'i... William Graham da o dünyanın Mevlana'sı gibi bir şey...(yuuh!) bana biraz öyle geldi...belki izledikten sonra kurduğum bağlantıyı anlar az çok hak verirsiniz...
Bu arada olağanın çok dışında olaylardan kastım cinayetler...yanlış hatırlamıyorsam her iki bölümde bir farklı orijinal bir seri cinayet işleniyor...katil her birinde farklı bir manyak...lakin bu manyakların her birinin Hannibal'la ufaktan bi bağlantısı var...yani aslında Hannibal'ın daha rahat avlanabilmek için avcı sayısını artırma girişiminin meyveleri bu elemanlar...
çok fazla cinayet...
çok fazla...her yer kan... etler...kesilmiş parçalanmış...
lakin çoğunlukla muazzam sanat eserlerine dönüştürülmüş insan bedenleri denebilir veyahut kesilmiş uzuvların ahenkle dans edişi... deşilmiş bağırsaklar parçalanmış boğazlar ve lime lime edilmiş suratlar arasındaki harmoninin nihai bir şekilde dışavurumu... beyninize koca bir mıknatıs yapıştırıp buzdolabı süsüne dönüştürme isteği uyandıran dehşetli bir devinim de denebilir...
Kısacası hayal gücünüzü ve bu konudaki vizyonunuzu arşa çıkaracak fevkalade cinayetlerin sanat için sanata dönüşmesi durumu ...
Gerçekten bu dizi farklı bir kapı sayın okur...farklı bir algı farklı bir perspektif...yani ne diyeceğimi bilemiyorum...eğer gerçekten orijinal bir şeyler arıyorsanız...bu dizi ilk sıralarda olmalı...
Lakin yeni nesil maalesef bu muazzam diziyi keşfetmiş görünmüyor...tabi yeni nesil ekseriyeti itibariyle anlam yükü barındıran hiçbir şeyi keşfetmiş görünmüyor... mevzubahis dizimiz bu durumdan sadece kendi payına düşeni alıyor olabilir...her neyse ortaya çıkarmak boynumuzun edim yükümlülüğü...
Bunun yanında dizi karakterleri...özellikle William Graham'ın karakter gelişimi...böyle bir değişim yok...ilk sezondaki Will'le son sezondaki arasında olağanüstü bir fark mevcut...zaten değişik bir karakter... pokemon gibi reis sürekli kademe atlıyor...lakin tabi süreçler bayaa sancılı...(bayaa bayaa sancılı)
Ek olarak Hannibal'ı Mads Mikkelsen oynuyor ki başka birisi olsa bu dizi bu dizi olamazdı...bu konuda ciddiyim...eğer bu dizi bir masterpiece ise sebebi Mads abimiz...çok sağlam bir uyum...aynı şeyler kesinlikle William Graham'ı oynayan Hugh Dancy için de geçerli...yan karakterler filan gelsek zaten işin içinden çıkamayız...
Son olarak size şöyle söyleyeyim...bu kadar şey anlattım lakin hala tam olarak bu dizinin muazzamlığını yüzde 10 filan anlatmış gibi hissediyorum...çoğu ayrıntı dillendirilebilir nitelikte değil...gerçekten hastasına farklı bir deneyim sunuyor...zihin setleriniz ufaktan o damarı yakalarsa müptelası olabilirsiniz...
Bu arada bu diziyi izledikten sonra favori cinayetleriniz olabiliyor...benim favori cinayetim çellolu olan... başlamadan önce bir fikir edinmek adına 'human cello scene' yazarak youtubedan kesitini izleyebilirsiniz...
Velhasıl hali hazırda benim de favorilerimden olan bu baş yapıtı her rüşt sahibi ve kanın gövdeyi götürmesi veyahut insanların kurbanlık koyun tarzı kesilip biçilmesi hatta profesyonel bir aşçı tarafından pişirilip yenilmesi daha doğrusu onurlandırılması ve daha aklıma gelmeyen bir çok unsur konusunda herhangi bir sıkıntınız yoksa izlemeniz önemle tavsiye olunur...hatta sizi temin ederim bu diziyi izlemezseniz aklınızı kaçırısınız...kafayı yersiniz...
Lakin sürekli olarak The 100, Lucifer gibi vasat bir zekaya hitap eden dizileri gördüğünüz her yaşam formuna öneriyorsanız...Nintendo nun bir gavat konsolu olduğunu kabul etmiyorsanız... Gayretullaha dokunmuşsanız ve bir kameraya bir tripoda yenilecekseniz...maalesef bu dizi sizlik olmayabilir...