“Zenginlerin karınlarını doyurmak için kendi elleriyle adam öldürmelerine gerek yoktur. Onlar başkalarını çalıştırırlar. Kötülükleri kendi elleriyle yapmazlar zenginler. Parasını verirler. Onları hoş tutmak için herkes çevrelerinde pervane olur ve herkes halinden memnundur. Onların kadınları güzelken, fakirlerinkiler çirkindir. Bu süslü elbiseler…devamı“Zenginlerin karınlarını doyurmak için kendi elleriyle adam öldürmelerine gerek yoktur. Onlar başkalarını çalıştırırlar. Kötülükleri kendi elleriyle yapmazlar zenginler. Parasını verirler. Onları hoş tutmak için herkes çevrelerinde pervane olur ve herkes halinden memnundur. Onların kadınları güzelken, fakirlerinkiler çirkindir. Bu süslü elbiseler hariç, yüzyılların birikiminin sonucudur. Gerisine gelince, düşe kalka ne kadar çabalarsak çabalayalım, er geç, ölüleri de canlıları da diri tutan alkole boğuluruz, bir yere de varamayız. Besbelli.”
Yazar Celine’in 1940 yılında kaleme aldığı yarı otobiyografik de sayılan eseri. Roman ödüller alıp çoğu kişi tarafından beğenildi ama aynı zamanda karamsar bir kitap olması ve işçi sınıfı konuşması, argo kelimeler ile kurulu yenilikçi yazım tarzı nedeniyle çok fazla da eleştirildi. Eleştirilen bir başka konu da Yazarın bir ırkçı ve nazi sempatizanı olması hatta yazar şunları da söylemiştir o dönemde;
“İnsanların gerçek dostu kim? Faşizm. İşçiler için daha fazlasını kim yaptı? SSCB mi Hitler mi? Hitler. Küçük esnaf için daha fazlasını kim yaptı? Thorez değil, Hitler”
Ama Yiğit Bener (çevirmen) Sonsözünde Celine’nin ırkçılığının ne kendisini ne de Bardamu’yu ilgilendirmediğini söyleyerek, bir nevi eseri yazarın karakterinden ayrı tutulması gerektiğini de savunmuştur.
“Ne o? Yazarım vakti zamanında birtakım boktan laflar etmiş, ırkçı ve Yahudi düşmanı öyle mi? Doğru. Etti… İnkar edecek değilim ya! Hatta ona dil avcısı diyen bile olmuş, kara gömlekli birileriyle arkadaşlık ettiği falan da söyleniyor, bir nevi yol arkadaşlığı diyorlar… Bilmem…Etmiş midir ki?... Sanmıyorum, o kadar da değil sanki…Bence boşboğazlıkla hezeyan karışımı sözlerdi bunlar… Ama her neyse, öyle ya da böyle! Yolculuğa meraklı olanlar bazen yollarını da şaşırırlar, arkadaşlarını da!”
Kitap uzun ve biraz da yoğun bir süreç istiyor. Öyle hemen bitirilecek bir kitap değil. Kitabın ilerleyen sayfalarında, okurken tamamen Bardamu oluyoruz. Duygusallığı, duygusuzluğu, hissi, hissizliği, sevgisi, nefreti… hepsini biz yaşıyoruz. Bu etkiden olsa gerek, kitabın çevirmeni Yiğit Bener, kitabın sonuna eklediği son sözü Bardamu’ya dönüşerek kaleme almış.
Aynı zamanda Hakan Günday’ın en sevdiği kitaplardan biridir.
Hatta yıllarca başka kitap okuyamayıp cahil kaldığını, Kinyas ve Kayra kitabını yazarken aslında ilham kaynağının bu kitap olduğunu kitaptan da alıntılar alıp kendi kitabına aktardığını, bunun nedeninin Celine’in ailesinden birinin (varislerinden) onu mahkemeye verme umudu. Umudu diyorum çünkü Celine ile temaslı her hangi biriyle tanışma umudu bu. Günday Bardamu karakteri için;
“Bardamu bir gösteri. Bittiğinde, ne yuhalanabilen ne de alkışlanabilen bir gösteri.”
Peki neden Gecenin Sonuna Yolculuk?
Çünkü kitap gerçekten de bir yolculuk. Ama gecenin sonu gündüz değil, ölüm.
“Beni iyi dinleyin, sevgili dostum, toplumumuzun tüm öldürücü ikiyüzlülüklerini ışıldatan bu temel işareti, önemini iyice sindirmeden bir daha asla atlamayın: “Çulsuzun kaderine, yaşam koşullarına şefkatle eğilmek…” Sizlere sesleniyorum, insancıklar, yaşamın salakları, dövülen, haraca bağlanan, ezelden beri terleyenler, sizi uyarıyorum, bu dünyanın kodamanları sizi sevmeye başladıklarında, bilin ki sizi savaş salamına çevireceklerdir… Bu kesin işarettir… Asla şaşmaz.”