Bu Alien var ya... Çok özel bir seri. Kendine has bir serüveni var ve izlerken seyircide bir hayli heyecan yaratmayı başarıyor. İnanın abartmıyorum, bu seriyi izlemeyen çok şey kaçırmıyordur belki ama en azından bir güzellikten yoksun kalmış oluyor. Eğer tuhaf…devamıBu Alien var ya... Çok özel bir seri. Kendine has bir serüveni var ve izlerken seyircide bir hayli heyecan yaratmayı başarıyor. İnanın abartmıyorum, bu seriyi izlemeyen çok şey kaçırmıyordur belki ama en azından bir güzellikten yoksun kalmış oluyor. Eğer tuhaf görünümlü, korkunç dişleri olan yaratıklardan korku duymuyorsanız izleyebilir ve anı yaşayabilirsiniz. Sinemada bu tür güzellikte kovalamacalara pek rastlamıyoruz... Ben Resurrection ile birlikte ilk 4 filmi izlemiş bulundum. Genel olarak izlediklerimden kısaca bahsedip bu filme dönüş yapacağım.
İlk film 1979'da Ridley Scott tarafından çekildi. Bir başlangıç olarak gerilim dolu ve heyecanlıydı. Serinin acımasız oluşuna yani karakterlere fazla bel bağlamanın doğru olmadığını bu ilk filmden hemen öğrenivermiştik. Sigourney Weaver canlandırdığı Ripley ile öyle özdeşiyor ki kimse olmasın, tek o kalsın hayranlıkla izleriz yani... İkinci film Aliens adında ve James Cameron tarafından 1986'da çekildi. Birçok kişiye göre serinin en iyi filmidir. Bana kalırsa da öyle. Yönetmenin teknolojiyi harika kullanışı da etkiliydi bunda. Senaryo açısından da diğerlerine fark atıyor, ayrı bir ciddiyet ve duygu barındırıyordu. Newt adlı küçük kız bu serinin en unutulmaz karakteriydi desek yeridir.
Fazla uzatmayayım David Fincher, Alien 3'ü 1992'de çekti. Ve bence seriyi fazlasıyla batırdı. Çok kalitesiz bir hâle getirdi. İlk ikisinden sonra gerçekten hayal kırıklığı yaratıyor. Fakat bu demek değil ki Ripley'i izlemek keyifsiz. Yine bir macera vardı ve kötü de olsa aksiyonu ile bitirebilmiştik. Spoiler vermek istemiyorum.
Ve 1997'de Amelie filminin yönetmeni olarak bildiğimiz Jean Pierre Jeunet 4. Filmi çekiyor. David Fincherli Alien'dan sonra çok daha iyisini başarmış bence. Görsel efekt olarak iyileşme vardı ve hikâye de daha ilgi çekiciydi. Ripley'i 200 sene sonra farklı bir gelecekte, farklı bir şekilde görüyoruz. İnanın mantık hatası da var, bulunur, konuşulur ama çok takılmıyorum. Yine izletti kendisini bu kadın. Tabii Winona Ryder'da boş durmamış; fazlasıyla renk katmış filme. Güzel de bir sürprizi vardı zaten bizlere, şahsen ben tahmin edememiştim... Diğer karakterleri de sevdim. Sırıtan kötü bir oyunculuk yoktu zaten. Bu kovalamacada da oldukça heyecanlandım ben. Ayrıca yaratık-insan, melez konusu, anne ve çocuk duygusal çekimi de bence yapmacık değildi.
Bundan sonraki filmler geçmişe odaklanıyor. Onları da izleyeceğim ve çok merak ediyorum. Hayırlı sahurlar.