Bu kitabı alış hikâyemden olacak daha bir ehemmiyet vererek okudum. Bir gün üniversiteye gittiğim şehirde kitap fuarı vardı ve ben o şehirde henüz yeni bir öğrenciydim. Kitap fuarına gitmeyi pek bir istedim, teklif ettiğim birkaç kişi gelmeyince anlık bir hırsla…devamıBu kitabı alış hikâyemden olacak daha bir ehemmiyet vererek okudum. Bir gün üniversiteye gittiğim şehirde kitap fuarı vardı ve ben o şehirde henüz yeni bir öğrenciydim. Kitap fuarına gitmeyi pek bir istedim, teklif ettiğim birkaç kişi gelmeyince anlık bir hırsla tramvaya atladım. Durağa geldiğimde kimilerine fuar nerede diye soru yöneltirken iki insana denk geldim, birbirimize arkadaşlık ettik ve birlikte gezinmeye başladık. Yayınevlerine tek tek girip kitap incelerken, edebî sohbetler de yapmıştık. Hoş bir gündü. Bu kitabı almıştım ve yanımdaki kişi de hatırladığım kadarıyla güzel olduğunu söylemişti. Şimdilerde okumuş bulundum. Okurken de bu anının üzerinden üç sene geçtiğini fark ettim.
Mizancı Murad, pek ismini duymasak da (Edebiyat öğrencileri bilirler) en az Namık Kemal kadar önemli bir isim. II. Abdülhamid yanlısı birisi. Avrupa'da öğrenim görüp buralara gelmiş ve siyasetle haşr neşr olmuş. Osmanlının içinde bulunduğu durumdan İslamcılık ve Osmanlıcılık fikirleriyle, maarife hat safhada önem vererek kurtulacağını savunmuş. Bunları da eserinde gayet tabii görebiliyoruz. Yazarın yaşamından izler de taşıyor kitap.
Mansur karakteri, lider ruhlu, ileri görüşlü, kültürünü iyi bilen, Batı'dan diploma almış , yüce gönüllü birisi. Kitap tez romanı olduğu için Mansura bir peygamber edası verilmiş; okurken günahsız, gözü iyilikten başka bir şey görmeyen insan tasvirlerine denk geliyorsunuz. Ve bu durum beni sıktı. Tez romanı olduğunu unutmuyorum (Yani karşıt görüşler, birbirine taban tabana zıt karakterler olması ve bir tarafın ağır basması gerek.) ama insanlar tamamen iyi yahut kötü olamaz bence. Yine de bahsettiğim gibi ele almak istediği konu cemiyet açısından önem teşkil ettiği için yazar bu anlatımından memnun olsa gerek.
Mansur adetâ karşı cinste Zehra adı ile peydah oluyor. Zehra da Mansur gibi düşünüp toplumu, adet ve geleneklerini önemseyen bir kız. İkisi arasında gelişen bir aşk olsa da romanın geri planda tuttuğu bir duyguydu bu. Daha çok Osmanlının Tanzimat ve Islahat Fermanları sonrası; her kurumuna işlemiş düzensizlik halini konu ediniyor. Mansur gelişmeyi tabanda buluyor ve mekteplerin iyileştirilmesi gerektiğini düşünüyor. Bir doktor da olsa toplumun sorunlarından tecrit etmiyor kendini.
Yazara gelecek olursak o dönemin çoğu yazarında fark ettiğim gibi mekân betimlemesi konusunda beni oradaymış gibi hissettirmedi. Ne yalıda ne bahçede ne de okulda buldum kendimi. (Son kısımda yağmurlu ve rüzgarlı havada Mansur'un başına gelenlerin anlatımı güzeldi, hakkını vereyim.) Sadece bir tez romanını ara ara ilgiye kapılarak okudum diyeyim. Böyle olunca roman sönük kalıyor. Hasılı başlarda biraz zorluk çektim. Ramazanın da etkisiyle başına geçmem güç kuvvet oldu. Ancak kendime biraz süre tanıdım ve tekrar elime aldığımda özellikle son birkaç kısmı merakla okudum. Kitap ilgililerin dikkatini çeker fikrindeyim. Ben ne okudum dedirtmedi, Namık Kemal'in İntibah eserindeki o güzel etkiyi de veremedi.
İyi günler.🌟