📌38:40 "İnsanoğlu ne yalancı! Çoğu zaman kendimize karşı bile dürüst olamıyoruz..." Film boyunca insanın üzerine öyle bir sağanak sağanak yalanlar boca ediliyor ki en sonunda elinizde nur topu gibi bir koca şüpheyle kalakalıyorsunuz öylece... Gerçi öylece kalakalsak yine iyi lakin…devamı📌38:40
"İnsanoğlu ne yalancı!
Çoğu zaman kendimize karşı bile dürüst olamıyoruz..."
Film boyunca insanın üzerine öyle bir sağanak sağanak yalanlar boca ediliyor ki en sonunda elinizde nur topu gibi bir koca şüpheyle kalakalıyorsunuz öylece...
Gerçi öylece kalakalsak yine iyi lakin o şüphe öyle bir şüphe ki git gide her hücrenizi, iliğinizi, kemiğinizi sarıp sarmalayan sizi gerim gerim sıkıştıran bir sancı gibi adeta baştan aşağı her yanınızla ayaklı bir şüpheye dönüşüveriyorsunuz öylece... Aklınızda tekrarlayan tekdüze aynı sorular... Hangisi gerçek, kim dürüst, kim bencil, ona mı inanmalı, buna mı?..
Peki ya en sonda, o adama güvenmeli mi, emanet edilebilecek biri mi, ben olsam ne yapardım, yoksa kendi ellerimle bir hayat mı karartıyorum taa en başından hem de, doğru mu yaptım, yanlış mı?..
Film bittiği anda zihnim tam olarak böyle bir hâldeydi. Filmde adeta bir başrol yok gibi, başrol sizsiniz, onlarla oturuyor, onlarla konuşuyor, bir köşede her şeye şahit oluyorsunuz. Bir karar verme ihtiyacı hissediyorsunuz, bir yargıya varma ihtiyacı... ama nafile... İnsan aslında ne kadar aciz olduğunu anlıyor, bir yargıya varamamanın, her şeyi bilememenin acizliğini... Bazen ne de kolay hükümler veriyor, niyetler okuyoruz, değil mi? Peki ya ne kadar düşünüp sorgulabiliyoruz bu denli kolay mıdır sahiden diye, bu kolaylık normal mi diye...
Halbuki başkalarının niyetini okumak bir kenara dursun, kendi niyetimizi okumak bile başlı başına bir iş değil midir ki çoğu zaman? Hem de öyle bir iş ki işin içinden çıkmak, kolay kelimesinin yanına yamacına bile yanaşamıyor...
Dürüstlük neden zorlar insanı? En başta da kendimize karşı dürüstlük sanki bir büyük, devasa külfet...
Sanıyorum film bu durumun çünküsünü gayet güzel açıklamış, daha iyi bir cevap bulamıyorum.
📌51:06
"İnsanlar kötü şeyleri unutmak ve yalan da olsa iyi şeylere inanmak ister. Böylesi daha zahmetsizdir."
Bu demek oluyor ki kendimizi olduğumuzdan daha iyi görmek istiyoruz, bunun için kendimizi, davranışlarımızı, düşüncelerimizi daha iyiye dönüştürmek yerine; daha iyiyle örtüp süslediğimiz bir hayali hâlimizi anlatmak daha zahmetsiz geliyor. Sanıyorum zahmet etmeyi öğrenmek kendimizi aşabilmenin ilk adımı, ayaklarımızı sızlatmaktan korkmamaksa bir ufak sancılı cesaret...
Bu zahmete cesaret edemediğimizdeyse hoşlanmadığımız her davranışımıza bir ama, bir bahane bulmamız pek de uzun sürmüyor. Film bu amaların, bahanelerin, yalanların hepsine bencillik ve sahtekarlık diyor ve bir posta da bencillik kavramı üzerine düşündürüyor, hatta bir noktada "Bencil olmazsan hayatta kalamazsın." diyor, sonra da acaba hayatta kalmak için illa bencil mi olmak lazım diye zihnimizi tıkır tıkır kurcalıyor. Zihnim tıkırdarken bu bahaneler arasından şeytanın da fıslamayı en sevdiği cümle şu olabilir diye düşünüyorum: "Ama herkes yapıyor!" Bence en tehlikeli cümle bu, zira insana her şeyi yaptırabiliyor. Böyle anlarda dönüp de "Ama ben herkes miyim ki herkesin yaptığını yapayım" diyip de o şeytanı dumur edebilmek nasıl enfes olurdu diye hayal ediyorum ve "konudan çok mu saptım acaba yine" diye de bir tur sorguluyorum 😅
Velhasılıkelam film üzerine daldığım bütün bu düşüncelerden sıyrılıp da yüzeye çıkarsam artık, buraya kadar anlattıklarımdan filmi gayet beğendiğim anlaşılmıştır zaten. Filmin görselliğini de ayrıca belirterek fazlasıyla hoşuma gittiğini söylemek istiyorum. Kamera her bir açıyı es geçmeden sanki gerçeğin bütün pencerelerini dolanmak ister gibi olayı her yönüyle gözlerimizin önüne sermeye çabaladığını hissettim. Kameranın bir sağa bir sola kayması, bir yukarıdan bir aşağıdan çekmesi ister istemez tüm detaylardan gör der gibiydi ve bu, filmi gözümde şahane estetik kıldı.
Lakin bir parantez açarak şunu da eklemek isterim ki bu tarz eski filmlerin genelinde bazı sahnelerin uzun uzadıya sündürülmüş hissiyatı veren yanına bir türlü alışamıyorum. Filmi ara ara x10 hızına alasım geliyor ama inat ettim, direndim ve filmi hızlandırmadan izledim (bence bir alkışı hak ettim) 😂
Bilmiyorum, siz de hissediyor musunuzdur? Bu tarz yıllar yıllar öncesinin filmlerini izlerken bir yandan sanki o dönemde yaşıyormuşum da film ilk çıktığında sinemaya gitmiş, filmi öyle izliyormuşum gibi hayal ediyorum ve bu hayal değişik, hoş bir izlenim bırakıyor bende. Böyle hayal edince tahammülsüzlüğüme bile tahammül edesim geliyor, sanıyorum ondan filmi hızlandırmadan sabredip izlemeyi başarabildim hahahsjd
Neysem, yeter bu kadar konuştuğum. Sonuç olarak bu sefer de henüz hiç gitmediğim, görmediğim coğrafyaların asla gidemeyeceğim zamanlarına ışınlandık, çok şükür 🎬💫
Ha bir de olur da siz de izlerken ansızın 1950'lerin belki Tokyo'sunda, Kyoto'sunda falan dolanasınız tutarsa bir sokakta karşılaşırız, bir selam verirsiniz belki 🤭🌸
9/10
⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐☆