“Güçlü bir adam hiç olmadım, atletik de değilim, cesaret ya da rekabet edecek bir şeyler de yok. Ufakken bile dövüşmedim. Böyle korkunç bir herif görsem, kafamı eğer, göz göze gelmemeye çalışır ve yanından sessizce geçerdim. “ Bu manganın yazarının (makoto…devamı“Güçlü bir adam hiç olmadım, atletik de değilim, cesaret ya da rekabet edecek bir şeyler de yok. Ufakken bile dövüşmedim. Böyle korkunç bir herif görsem, kafamı eğer, göz göze gelmemeye çalışır ve yanından sessizce geçerdim. “
Bu manganın yazarının (makoto yukimura) bile, kendi yarattığı karakter hakkında söylediği birkaç cümleyi görüyorsunuz yukarıdaki alıntımda.
İnsan bunu okuduktan sonra şaşıyor ve merak ediyor haliyle. Sonra araştırıyor, yazarı, animeyi, karakteri vs. ama sonrasında yüzler daha şaşkın bir ifadeye bürünüyor. Çünkü kendi yarattığı karakterden korkan yazarımızın kastettiği şey 1.55 boyunda bir cüce.
Evet, 1.55 boyunda şekillendirdiği bir karakter hakkında, gerçek hayatta görsem korkarım diyor. İnsan merak edip daha da araştırıyor ve en nihayetinde animeyi izlemeye karar veriyor.
Benim gibi.
İzledim, gördüm, seyrettim, gözlerim yardımıyla algılamaya çalıştım; çalışmam bitti ve evet, en nihayetinde buraya ulaştım.
Bu arada yanlış anlaşılmasın mangasını henüz okumuş değilim. Sadece anime bittikten sonra mangasına ufak bir göz gezdirirken rast geldiğim bir alıntı yukarıdaki.
Ama şunu söylemeliyim ki, mangasını okuyup hikayeye oradan devam etmek için can atıyorum.
Her neyse, gel gelelim adını duyunca bile kalbimin hızlandığı, beni kendine çeken, izlediğim bir şeyden alabileceğim tüm zevki bana veren o animeye:
Vinland Saga.
Öncelikle şunu söylemeliyim ki, yapabileceğim tüm mübalağa hünerlerimi göstermek isterdim fakat böyle bir animeyi bu şekilde ziyan etmek istemiyorum. Zira şahsi hayatımda yaşayamadığım duyguları bana bizzat yaşatan bu şahesere yazılabilecek her zerre noksan ve kusurludur benim nezdimde.
Evet, artık kişisel yorumlama kısmını atlayıp biraz da genel hatlarından yorumlamaya başlayabilirim sanırım.
~İzlemeye başladığımız dakikalardan itibaren biz seyircilere, amansız ve ani bir savaşın ortasına düşeceğimiz hissiyatı veriliyor alttan.
Bunu hissediyoruz.
Daha sonrasında ise o savaşın tam ortasında buluyoruz kendimizi, savunmasız, kimsesiz ve kaybolmuş bir çocuk misali.
Ve o çocuk da figüran olarak bizlere somut bir şekilde veriliyor:
Thorfinn.
İşte asıl hikaye de orada patlak veriyor ve Thorfinn ile 48 bölümlük bir hayat yolculuğunda sürüklenirken buluyoruz kendimizi.
Sürükleniyor, en hassas yerlerimizden kırılıyor, hırpalanıyor ve ölümle cirit atacak hale getiriliyoruz.
Şahsen ben kendimi Thorfinn’in yerine koyarak izledim animeyi. Çünkü benim için anlamlı ve değerli olan kısım buralardı. Sanki onun yerine ben büyüyor, savaşıyor, kendimi fark ediyor ve kişiliğimi oluşturmaya çalışıyordum. Manganın yazarı, belki de bunu amaçlamıştı. İzlerken belli başlı felsefik sorulara Thorfinn üzerinden bizlere cevap verme niyetindeydi.
Bilmiyorum, belki saçmalıktan ibarettir ama benim için güzeldi o cevapları arama süreci.
Sonra bu hararetli sürüklenme devam ederken bir karakterimiz daha eşlik ediyor bizlere: Askeladd.
Thorfinn’i, Thorfinn yapan elemanımız.
İzlerken zekasıyla, zalimliğiyle, heybetiyle, konuşma üslubuyla ve daha nice hem askeri dehasıyla hem de sosyal hayattaki ustalıklarıyla kendine hayran bırakan bir karakter olarak izliyoruz Askeladd’ı. Ancak insanı ikilemde bırakacak düzeyde bir yapıda. Hani nefret etsen olmaz, sevip bağrına bassan olmaz. En iyisi, zekasıyla sevmek; zalimliğiyle araya mesafe koymak.
Tabii hakkını da yememek lazım.
Vesselam yararı çok dokundu bizim cüceye.
Hepsi toparlayacak olur isem de, sizlere sadece iki ana karakter üzerinden (ki benim için Canute falan ana karakter statüsüne koyulacak karakterler değil kesinlikle) hikayenin tamamını aktarmaya çalıştım. Zaten hikayenin konusunu kendiniz de açıp okuyabilirsiniz kolaylıkla.
Benim buradaki amacım animeyi izlemeniz ve animeyi bu iki ana karakterin üzerimde bıraktığı bu denli büyük olan etkisini bilerek izlemeniz. Ki öyle kolay kolay anime izleyip buna devam edip sonra da üzerine düşünüp gönderi yazan biri değilimdir. Vinland Saga dışında işte.
Daha ne denilebilir diye düşünüyorum ama anlatmakla bitecek gibi değil sanki. Konu güzel, işleyiş güzel, karakterler güzel kısaca her şeyiyle güzel olan bir anime. İzleseniz kendinizden çok şey bulup seveceğiniz, izleyip sevmezseniz de bir şey kaybetmeyeceğiniz bir yapım.
Özetle tam bir başyapıt.
“ I want to be… a stronger person”
10/10