Basit bir aşk hikayesinden çok daha fazlası; insan ile eşya arasındaki bağ, nesnelerin hatırlatıcı gücü ve acıları erteleme kuvveti. Çukurcuma’daki müze. Şimdi değil ama, yazar ölünce kıymeti anlaşılacak olan bir roman.
Kati Hirşel serisinin ilk kitabı. Ben tezim için okuyorum ve polisiye roman severler için tavsiye edebileceğim bir kitap. Türk polisiyesi her şeyden önce, Esmahan Aykol'un henüz ismi duyulmamış olması bir dezavantaj yaratıyor olabilir fakat ön yargılarımı bu kitapla bıraktım diyebilirim.…devamıKati Hirşel serisinin ilk kitabı. Ben tezim için okuyorum ve polisiye roman severler için tavsiye edebileceğim bir kitap. Türk polisiyesi her şeyden önce, Esmahan Aykol'un henüz ismi duyulmamış olması bir dezavantaj yaratıyor olabilir fakat ön yargılarımı bu kitapla bıraktım diyebilirim. Türk polisiyesi olması dolayısıyla da mekan tabi ki İstanbul. Bildiğiniz mekanlarda işlenmiş bir cinayeti roman başkişisi ile birlikte çözümlemek de ayrı bi keyifli.
Stefan Zweig, savaş karşıtı düşüncelerini, savaşın masum insanların hayatında ne kadar köklü ve kötü değişimlere sebep olduğunu, bir kadının toplum baskısından duyduğu korkuyla çocuğunu doğurup doğurmayacağı, yaşama tutunup tutunmayacağı konusundaki kararsızlığı ve günahsız bir çocuğun babasız; babası olmayan birini baba…devamıStefan Zweig, savaş karşıtı düşüncelerini, savaşın masum insanların hayatında ne kadar köklü ve kötü değişimlere sebep olduğunu, bir kadının toplum baskısından duyduğu korkuyla çocuğunu doğurup doğurmayacağı, yaşama tutunup tutunmayacağı konusundaki kararsızlığı ve günahsız bir çocuğun babasız; babası olmayan birini baba bilmek zorunda kalarak büyümesi üzerinden okura aktarmaya çalışmıştır.
Romandaki aylaklıkla, sözlüksel anlamı ile aylaklık aynı şey değildir. Romanın ismi için tercih edilen 'aylak' kelimesi ile ifade edilmek istenen, sokak serseriliğinden çok daha fazlasıdır. Bay C., 28 yaşında genç bir mirasyedidir. Daimi meşgalesi-işi olmayan bir aylaktır. Buradaki aylaklık, yazar…devamıRomandaki aylaklıkla, sözlüksel anlamı ile aylaklık aynı şey değildir. Romanın ismi için tercih edilen 'aylak' kelimesi ile ifade edilmek istenen, sokak serseriliğinden çok daha fazlasıdır. Bay C., 28 yaşında genç bir mirasyedidir. Daimi meşgalesi-işi olmayan bir aylaktır. Buradaki aylaklık, yazar tarafından bir ironi çerçevesinde kurulmuştur. Bay C., aslında aylak değil, aksine düşünen, sorgulayan, sanatın farklı dallarıyla; resimle, sinemayla ve müzikle ilgilenen entelektüel bir adamdır. Onun aylaklığı, toplumun dışında kalmayı tercih etmesinden- herkes gibi yaşamadığından- (sabahtan akşama kadar kendini mutsuz eden bir işte çalışmak ve bunu zorunluluk duygusuyla yaptığının bilincinde olmak, her gün aynı saatte evde yemeğe bekleyen ailesine ekmek götürmek) kaynaklanır. Onun aylaklığı toplumun bildiği 'aylaklık' değil, tam bir bohemdir. Kalabalık içinde kalmayı tercih etmediğinden kaynaklanan aydın (fil dişi kulesi) yalnızlığı, kendisine toplum tarafından 'aylak' sıfatıyla hitab edilmesinin asıl sebebidir.
Gregor Samsa'nın ailesi için verdiği mücadele, ona bî-vefa olarak geri dönmektedir. Zaten ilgisizlikle mücadele eden Gregor'un tek emeli, ailesini refah içerisinde yaşatabilmek olmasına karşın kendisinin insanlardan ya da en yakınlarını oluşturan aile fertlerinden bir beklenti içinde olmayışı, buna rağmen bakıma…devamıGregor Samsa'nın ailesi için verdiği mücadele, ona bî-vefa olarak geri dönmektedir. Zaten ilgisizlikle mücadele eden Gregor'un tek emeli, ailesini refah içerisinde yaşatabilmek olmasına karşın kendisinin insanlardan ya da en yakınlarını oluşturan aile fertlerinden bir beklenti içinde olmayışı, buna rağmen bakıma muhtaç kaldığı bir durumda kendisine uygun yemek pişirilme konunda yaşanan acizlik bile ince ruhlu Samsa'yı üzebilmektedir. İnsan görünümündeyken işe gidip gelmesi ve ailesini geçindirebilmesi için para kazanması onun insan yerine koyuluyor olmasının asıl sebebidir. Bu görünümden uzaklaşıp normal bir hayat süremeyeceğinin anlaşılması da böceğe dönüşmüş olmasının bir sonucu olduğu gibi, onun toplumun ön gördüğü aile kurumuna, kendine, insanlara, topluma ve dış dünyaya yabancılaşma sürecini hızlandıran bir faktördür.
Polisiye romanları akıcılığı, sadeliği, belli bir olay örgüsüne sahip olması bakımından kolaylığı ve rahat okunabilirliği açısından severiz. Polisiye romanları yanınızda davul çalsalar okuyabilirsiniz yani. ( havuz başında Oğuz Atay okumaya çalışanlara karşı eleştiri ) Romanı okuduktan ve üstünden belli bir…devamıPolisiye romanları akıcılığı, sadeliği, belli bir olay örgüsüne sahip olması bakımından kolaylığı ve rahat okunabilirliği açısından severiz. Polisiye romanları yanınızda davul çalsalar okuyabilirsiniz yani. ( havuz başında Oğuz Atay okumaya çalışanlara karşı eleştiri )
Romanı okuduktan ve üstünden belli bir zaman geçtikten sonra "ya ben bi film izlemiştim neydi onun adı" diye kendime sorup duruyordum. Daha sonra zihnimde canlanan görüntülerin okuduğum kitaptaki mekan tasvirlerinin ve bu mekanların kişinin ruhsal durumu üzerindeki etkilerinin birer görüntüsü olduğunun farkına vardım. ( cümleyi anlayabilmek için hızlı okuyun )
Demek istediğim şey kitabı sadece okumuyorsunuz, yaşıyorsunuz aynı zamanda. Tasvirler o kadar güçlü ve o kadar gerçekçi ki kitap film izlerkenki akıcılıkla bitiyor.
Yabancı yazar olmasına rağmen romanın mekan seçimleri aradında İstanbul kapalı çarşı, Sabiha Gökçen havalimanı ve Yerebatan sarnıcı da var. ( bu mekanlara gidip baş kahramanın yaşadığı şeyleri canlandırdım gözümde. Müthişti, okursanız size de tavsiye ederim. )
Bu arada Doğan kitabevi basımı durdurmuş. Bulursanız bana da haber verin..
Film çok kötü çok Allahım kitapta iletilmek istenen mesaj ancak bu kadar aktarılamayabilir utanıyorum bu filme yorum yazdığım için ama hayatınızdan iki saati kurtaracağım için de mutluyum
Stefan Zweig, savaş karşıtı düşüncelerini kitabın kahramanı Ferdinand ile onu savaşa göndermeyerek okura aktarmaya çalışmıştır. Yazarın bu novellada oluşturduğu iki karakter Paula ve Ferdinand aslında onun birbiriyle çatışan düşüncelerini sembolize eder. Paula dış ses iken, Ferdinand onun iç sesidir. Dolayısıyla…devamıStefan Zweig, savaş karşıtı düşüncelerini kitabın kahramanı Ferdinand ile onu savaşa göndermeyerek okura aktarmaya çalışmıştır. Yazarın bu novellada oluşturduğu iki karakter Paula ve Ferdinand aslında onun birbiriyle çatışan düşüncelerini sembolize eder. Paula dış ses iken, Ferdinand onun iç sesidir. Dolayısıyla bu iki düşünce arasınsa sıkışıp kalmış fakat Ferdinand'ı görev sorumluluğu ve vicdani yükümlülük ile ruhunu esir alan korkusuna doğru göndermiş; savaşa dahil etmeden, onu bir asker ( kendi tabiri ile "üniformalı katil" ) yapmadan rahatlamasını sağlamış, vicdanı rahat, yükünü atmış bir şekilde yuvasına geri döndürmüştür.
Görev sorumluluğu ve mecbur olma hissi, bir karakter ve bir olay üzerinden özetle ifade edilmeye çalışılmıştır.
"Asla kararlı olmadım! Asla emin değildim. Hepsi bir yalandı, korkularımdan bir kaçıştı. Ben bu sözcüklerle sadece kendimi kandırdım. Ve tüm o sözler özgür olduğum sürece doğruydu."
İnsan hayatında her yaşın ayrı bir güzelliği ve gereklilikleri vardır. Bu güzellikleri, kötülükleri ya da acıları yaşamanız gereken yaşta yaşamalısınız. Üstünü örttüğünüz duygular asla içinizde kalmış olmakla yetinmez. Her zaman onu attığınız köşeden çıkarılıp yaşanmayı bekler. Kitap baş kahramanı Irene'ın…devamıİnsan hayatında her yaşın ayrı bir güzelliği ve gereklilikleri vardır. Bu güzellikleri, kötülükleri ya da acıları yaşamanız gereken yaşta yaşamalısınız. Üstünü örttüğünüz duygular asla içinizde kalmış olmakla yetinmez. Her zaman onu attığınız köşeden çıkarılıp yaşanmayı bekler.
Kitap baş kahramanı Irene'ın korku sahibi olmasına sebebiyet veren etken, gerçek yaşamdan uzaklaştırılmış hissi ve hayatının tehlikesiz, fazla güvenli olmasına karşın 17-18 yaşlarında, henüz bir genç kız iken yaşamış olması gereken duyguları yaşayamadığı için otuzlu yaşlarında içinde uyanan macera merakıdır.
Hayatının dertsiz tasasız, yıllardır aynı seyrinde gitmesinden kaynaklanan bir tehlikeli oyun oynama isteği, onu kendi içinde hesaplaşacağı, intihara kadar varan derin korkulara sürükler. Çünkü " fırtına veya bunaltıcı sıcak kadar, havanın durgunluğu da insanı rahatsız edebilir."
"Tokluk da açlıktan daha az kışkırtıcı değildir."
Doğduğu andan itibaren ebeveynlerinin istekleri ve hayalleri doğrultusunda büyümüş, burjuva sınıfının gerekleri doğrultusunda ise ahlaklı ve kibar bir beyfendi olarak yetişmiş, kırklı yaşlarına gelene kadar maddi-manevi hiçbir sıkıntı çekmemiş ve zorluk yaşamamış, hayatındaki her şeyin anormal derecede yolunda gitmesiyle hissedebilme…devamıDoğduğu andan itibaren ebeveynlerinin istekleri ve hayalleri doğrultusunda büyümüş, burjuva sınıfının gerekleri doğrultusunda ise ahlaklı ve kibar bir beyfendi olarak yetişmiş, kırklı yaşlarına gelene kadar maddi-manevi hiçbir sıkıntı çekmemiş ve zorluk yaşamamış, hayatındaki her şeyin anormal derecede yolunda gitmesiyle hissedebilme yetisini kaybetmiş, iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırt edemez duruma gelmiş ve her türlü duygusunu yitirmiş, asıl dünyadan soyutlanmış, bayalığa, aylaklığa, kötülüğe, acıya, sevince; hissetmeye aç kalmış bir kişilik..
Yeniden hissedebilmek için bu duygularını tekrardan kazandığını, yaşadığını ve var olduğunu ilk defa algılayabildiği bu olağanüstü gecenin başı, küçük bir hırsızlıkla başlar ancak bu küçük maddi değerdeki hırsızlık, gecenin ileriki saatlerinde hem kendisine yaşama sevinci ve anlamı katacak, duygularını tekrardan bağışlayacak hem de yalnızca hayatta kalabilmek için çalışıp didinen insanları mutlu edecektir.