Şimdi belki kızacaksınız ama... Bu zamana kadar Haluk Levent'in hiçbir şarkısını dinlememiştim, çok fazla tanıdığım biri olduğu söylenemezdi.
Yaşadığımız deprem afetinden sonra yaptığı yardımlarla adını daha sık duymaya başladığımda merak edip araştırdığım ve çok da sevdiğim biri oldu.
Kitap deneme…devamıŞimdi belki kızacaksınız ama... Bu zamana kadar Haluk Levent'in hiçbir şarkısını dinlememiştim, çok fazla tanıdığım biri olduğu söylenemezdi.
Yaşadığımız deprem afetinden sonra yaptığı yardımlarla adını daha sık duymaya başladığımda merak edip araştırdığım ve çok da sevdiğim biri oldu.
Kitap deneme tarzında. Kitapçıda ikinci el kısmında gözüme çarpınca neden olmasın deyip aldığım bir kitaptı.
Kolayca 1-2 günde bitirilebilecek bir kitap. Olsa da olur olmasa da olur dediğim bir eser oldu. İçindeki karikatürler oldukça çarpıcıydı, ayrı bir parantez açma ihtiyacı hissettim.
Beğendiğim kısımlar ise şu sekilde:
~ Ben doğduğumda büyük savaş biteli yirmi üç yıl olmuştu. Ama halen dünyanın her tarafında insan kanı akıyordu. Otuz dört yıl sonra bugün, halen dünyanın her tarafında insan kanı akıyor. Değişen ne? Belki de sadece ölenlerin ismi ve milliyeti. Başka? Gömüldüğümüz toprak aynı.
~ Ben dönüş uçağımın kalkış saatini bekliyordum. Bu bekleme sırasında yaklaşık bir saat kadar sohbet ettik. Daha çok o anlattı tabii, bana ne tür davalara baktığını, ne tür insanlarla karşılaştığını karar verirken ne kadar çok zorlandığını anlatmıştı. "Peki" dedim ben de, "çalışma arkadaşlarınızdan en serti, en ağır cezaları veren kimdi?" diye sordum. O da "Sendin" dedi bana. Ben daha ağzımı açmadan da ekledi: "Bendim, bizdik hatta hepimizdik," dedi. "Nasıl?" diye sordum, "Benim hayatta öğrendiğim en büyük şey budur," diye yanıtladı, "hepimiz yeri geldiği zaman sanık, yeri geldiği zaman yargıç oluyoruz. Ama asıl tehlike aynı anda hem sanık hem yargıç olduğumuz zaman. O zaman dünyanın en acımasız yargıcını yani kendini karşında bulursun. Kişi kendini yargılamaya kalkışmasın. En ağır cezayı uygun görür kendine."
~"Sen kendine yabancısın oğul," dedi. "Senin gibileri iyi tanırım. Bir şehirden gelip diğerine gidersiniz, sanırsınız ki bütün şehirler sizin. Herkesle ahbaplık edersiniz, sanırsınız ki bütün insanlar dostunuz. Peki gerçekte öyle mi ya? Sen kendini kendine dost edinebildin mi oğul? Sen kendinin dostu olmazsan kimsenin dostu olamazsın. O zaman ne olur biliyor musun?" dedi. "O zaman sen kendine yabancı. Herkes sana yabancı."
~ Yaz kızım... sanığın bugüne kadar kimseye yalan söylemediği...hırsızlık yapmadığı...rüşvet almadığı...adam öldürmediği...herhangi bir tarikat ve mafya ile alakası olmadığı tespit edildiğinden mahkumiyetine...
~ Toplumsal adaletsizliği ve dengesizlikleri göz ardı ettirme amacıyla sistematik bir şekilde ön plana çıkarılan magazin politikası tehlikeli midir? Bence evet. Asıl sorun burada. Işıltılı hayatlarla kamaşan gözler kör olur. Magazin bir illüzyondur. Onun illüzyon olduğunu bilenler için hiçbir tehlikesi de yoktur.
~ Hepimiz tenkit etmekte ve eleştirmekte ne kadar yetenekli isek sevdiğimizi, beğendiğimizi söyleme konusunda bir o kadar yeteneksiziz. Sanırım yapmamız gereken şey daha çok sevmek ve daha çok dışavurmak. Moritos'un hikayesinde olduğu gibi aslında her hikayenin sonu aynıdır: ölüm....
Düşünün, bir film izliyorsunuz ve sonunu en baştan biliyorsunuz. Çok sıkıcı olur herhalde. Peki yaşam bu kadar sıkıcı değilse bu "sonu belli hikayeyi" bu kadar ilginç kılan nedir? İşte üstüne ciltlerce kitap yazılabilecek bütün soru da bu. Herkese kendi yanıtlarını bulma yolunda bol şans diliyorum.