“Tarihi hep yanlış mı öğrendik?” Erich von Däniken’in Tanrıların Altını kitabı, insanlık tarihine bambaşka bir pencereden bakmamızı sağlıyor. Yeraltı tünelleri, altın kitaplık efsanesi ve dünya dışı varlıklarla temas iddiaları... Kitapta, tarih kitaplarında anlatılanların çok ötesine geçen bir keşif çağrısı. Yazar,…devamı“Tarihi hep yanlış mı öğrendik?”
Erich von Däniken’in Tanrıların Altını kitabı, insanlık tarihine bambaşka bir pencereden bakmamızı sağlıyor.
Yeraltı tünelleri, altın kitaplık efsanesi ve dünya dışı varlıklarla temas iddiaları...
Kitapta, tarih kitaplarında anlatılanların çok ötesine geçen bir keşif çağrısı. Yazar, yeraltı tünellerinden antik tapınaklara, ilkel heykellerden mitolojik metinlere kadar birçok unsuru bir araya getirerek insanlık tarihini sorguluyor. Peki, geçmişte bize “tanrı” olarak anlatılanlar aslında dünya dışı varlıklar olabilir mi?
Kitapta Däniken’in Güney Amerika’daki yolculukları, karşılaştığı gizemli yapılar ve kadim efsanelerle desteklenen tezleri yer alıyor. Özellikle Ekvador’da olduğu iddia edilen devasa yer altı galerileri ve “altın kitaplık” efsanesi, kitabın en dikkat çeken bölümlerinden. Bu anlatılar, tarihin karanlık dehlizlerinde kaybolmuş bir medeniyetin ipuçlarını sunuyor olabilir mi?
Däniken, bilimsel çevrelerin tüm eleştirilerine rağmen, insanlık tarihinin yalnızca arkeolojik kalıntılardan ibaret olmadığını, hayal gücü ve açık fikirle okunması gerektiğini savunuyor.
“Tanrıların Altını”, geleneksel tarih anlayışına meydan okuyan, bilgi ile bilinmeyen arasında bir köprü kurmaya çalışan çarpıcı bir eser. Eğer siz de “ya öyleyse?” sorusunu sormaktan çekinmiyorsanız, bu kitap sizi derin bir zihinsel yolculuğa davet ediyor.
Kitaptan Alıntı:
-Bu kitapta kanıtlarını gösterdiğim bir spekülasyonda bulunmak istiyorum.
"1. Bilinmeyen zamanlarda galaksinin derinliklerinde insan benzeri zekâlar arasında bir savaş patlak verdi.
2. Bu savaşta yenilenler bir uzay gemisiyle kaçıp kurtuldu.
3. Yenen tarafın düşünce şekline aşina olduklarından, yaşamları için “ideal” koşulları taşıyan gezegene inmeyerek bir “şaşırtmaca” yaptılar.
4. Yenilenler, anayurtları olan gezegenle karşılaştırıldığında kabul edilebilir olmakla birlikte, kesinlikle ideal koşullara sahip olmayan Dünya gezegenini seçtiler. Yenilenler Dünya atmosferinin gaz karışımına alışabilmek için bu yeni hava ortamında yıllar boyunca gaz maskeleri taktılar (mağara resimlerindeki kasklar, hortumlar, solunum cihazları, vs. bu yüzden).
5. Tüm teknik araçlarla donanmış olan galiplerden duydukları korku yüzünden toprağın derinliklerine saklandılar, bunun için tünel sistemleri inşa ettiler.
6. Rakiplerini iyice şaşırtmak için Güneş Sistemimizin beşinci gezegeninde (yani Dünya üzerinde değil!) şifreli mesajlar gönderen verici istasyonları gibi bazı teknik tesisler kurdular.
7. Galipler blöfü görüp rest çeker: Beşinci gezegeni vahşice yok ederler. Büyük bir patlamayla gezegeni paramparça eder, gövdesinin parçaları asteroid kuşağında delicesine dönmeye başlar. (Güneş Sistemimizin haritasına bakıldığında, şimdiki dördüncü ve beşinci gezegenler, -Mars ve Jüpiter- arasında 480 milyon kilometrelik “doğal olmayan” bir aralığın olduğu fark edilir. Ancak bu aralık “boş” değildir, içinde “asteroid kuşağı” olarak tanımlanan yüz binlerce büyüklü küçüklü kaya parçası dönüp durmaktadır. En eski çağlardan beri astronomlar Mars’la Jüpiter’in arasında bir gezegenin nasıl ve neden “patladığı” sorusunu çözmeye çalışmıştır. Ben bir iddiada bulunmaya cesaret ediyorum. Gezegenler kendiliğinden “patlamaz”, onları birileri patlatır!)
8. Galip taraf mağlûpları yok ettiğini düşünür. Uzay gemilerini anayurtları olan gezegene geri çeker.
9. Beşinci gezegenin imha oluşuyla birlikte Güneş Sistemindeki çekim gücü koşulları geçici olarak bozulur, şaşırır. Dünya’nın ekseni birkaç derece kayar. Bunun sonucu korkunç sellerdir (Dünya’nın dört bir yanında halklarda sel ve tufan söylenceleri vardır).
10. Yenilenler inşa ettikleri birinci sınıf yeraltı mezarlarından dışarı çıkar ve Dünya’da zekâyı yeni baştan yaratmaya koyulurlar. Moleküler biyoloji bilgileri sayesinde mağlup taraf (mevcut) maymunlardan kendi suretlerine göre insanı “yaratırlar” (genetik kod, insanın yaratılışı hakkındaki efsaneler, “Tanrının” İbrahim’e ve diğerlerine, soylarının gökyüzündeki yıldızlar gibi çok olacağına sözünü vermesi, vs.).
11. Bir zamanların mağlûpları, şimdinin mutlak hükümdarları ve tam da bu yüzden tanrılar, insan ırkının yükselme ve gelişmesinin çok yavaş olacağını görürler... "