Dikkat! : Bu gönderi, Jules Payot - İrade Terbiyesi kitabının gönderisinde karakter sınırı aşıldığı için ikinci gönderi olarak paylaşılmıştır. Yazılanları tam anlamıyla kavramak istiyorsanız, ilk önce yazılan ilk gönderiyi okuyunuz Eee Hüsniye teyze, hani düşünceler duyguları etkilerdi? Şimdi ne yapacağız?…devamıDikkat! : Bu gönderi, Jules Payot - İrade Terbiyesi kitabının gönderisinde karakter sınırı aşıldığı için ikinci gönderi olarak paylaşılmıştır. Yazılanları tam anlamıyla kavramak istiyorsanız, ilk önce yazılan ilk gönderiyi okuyunuz
Eee Hüsniye teyze, hani düşünceler duyguları etkilerdi? Şimdi ne yapacağız?
Şaka bir yana. Doğal olan çoğu duygularımızı öyle düşüncelerimizle falan düzene sokamayız. E şimdi bazılarınız" o zaman ne yapacağız, korkudan ölecek miyiz evin içinde? " diyenleriniz olacaktır. Hayır efenim. Öyle bir durum olmayacak, çünkü düşünceleriniz belki duygularınızı anında etkileyemiyor ama duygunun dışsal ifadesi sizin kontrolünüz altındadır. Çünkü bazı hareketleri yapma ya da reddetme gücüne sahipsiniz. O yüzden karanlık odadan korkarken, ayağa kalkıp bunun doğru olmadığını eyleme dökerek, bir nevi vahşi ve elinizde olmayan duygunuzu kontrol altına almış olursunuz.
İşte bakın eyleme döktüğünüz an, işler değişiyor. Hani şu çakma rehber öğretmenlerinin çok sevdiği bir laf vardır, "istersen her şeyi yaparsın "
Hayır, istediğin şey için çalışmaya başladığında istediğin şeyi yapmaya başlamış olursun. Yani duygunu eyleme dökmelisin. Bir de eylemin, insanın kendini ifade etmesi olduğunu ve değerinin yaptığı şeylere bağlı olduğunu hatırlarsan, duygularının çoğunu dönüştürebilirsin. Kötü olanları ayıklayıp daha iyi şeylere dönüştürebilirsin*
Pekala eylem de eylem diyerek kafanızı yediğime göre bence konu anlaşıldı.
Evet. Şimdi geldik Yalnızlık konusuna. Ben Payotun ne düşündüğüni söylemeden önce şöyle bir düşünün. Sizce yalnızlık nedir? Çoğunuzun aklına heralde yalnız başına bir restoranda yemek yiyen, o biraz hüzünlü kişi geliyordur değil mi? Ya da insanları sevmediği için kendini toplumdan soyıtlamış o efkarlı abimiz geliyordur değil mi? Hiçbiri gelmiyor mu? İyi o zmn Payotu dinleyelim. Payot diyor ki :
"Kişinin en derin yalnızlığa sığınması ve çevresi dünyevi düşüncelere dayalı olsa bile düşünceye dayalı bir yaşam sürmesi mümkündür.
Yalnızlıktan kastımız, dar görüşlü düşüncelerin zihnimize girmesine engel olmaktır. Deneyimlemek istediğimiz duyguların ruhta canlanmasını sağlayacak düşünce ve duyguları canı gönülden kabul etmektir. "
Yani aslında burada da bir nevi özgürlük meselesi gibi yalnız olmak da : istemediğin düşüncelerin zihnine girmesine izin vermemektir. Herkes gibi onları kabul etmeme hakkını kullanarak, o bağnaz düşünceleri kendinden uzaklaştırmaktır. Mesela örnek veriyorum bu sene sınava gireceksin ve herkes sana diyor ki, "oğlum vazgeç bu hayallerden, o üniyi hayatta kazanamazsın, " ya da "öğrenciyken evlenme, geçinemezsin " sen de onlara gülümsesesen de kendi içinde onların düşüncelerine karşı yalnızlaşarak kendi kararlarını veriyorsun. İşte asıl yalnızlığın özü budur. Düşüncelerini bağnaz olanlardan ayıklamaktır.
Sonra konu konuyu açarken Jules Abimiz cesurluktan da bahsediyor. Diyor ki
" Cesur insan demek, büyük işler başarmış kişi değildir. Aksine hayattaki bütün eylemleri cesaretle yerine getirmiş kişidir." yani adam demek istiyor ki, üşengeçliğine rağmen dersini bitiren, zor bir metni okuyası gelmesede sonuna kadar okuyan, 50 soru çözme kararı almışken 32. Soruda sıkılsa bile 50 soruyu tamamlayan ; kısacası hayattaki bütün sorumluluklarını ve eylemlerini hakkıyla ve dürüstçe bitirendir. Bu görünüşte önemsiz olsa da binlerce küçük eylemle iradenin güçlendiğini söylüyor.
"Quispermitro dicapaulatime decidet! "
(Küçük şeyleri küçümseyen, yok olmaya mahkumdur! )
Evet. Sıra geldi. Spor yapmaya. Tabi Payot abimiz çalışmaktan, irade terbiyesinden bahsederken aynı zamanda sağlığımızın da bu durumlar için uygun olması gerektiğinden ve bunun için spor yapmamız gerektiğinden bahsediyor. FAKAT diyorki : " Çocuklarımızı sporcu yapmak tam bir saçmalıktır. Bunun sebebi sağlık ve kas gücünü birbirine karıştırmamızdır. Gençlerimiz sert ve huzursuz insanlara dönşüyorlar ve zihinsel güçlerini kullanamıyorlar."
Niye peki böyle? Çünkü normal spor dışında aşırı derecede bu işlere kendini kaptırmak sadece hayvansal gücünü ortaya çıkarıyor ve bu bir insan olarak gelişmemizin işareti değildir. İnsan olarak gelişmemiz ancak zihinsel çaplı olgularla oluşabilir. Tabi katılmayanlar olur ama ben de bu düşünceyi sevdim açıkcası.
Sonlara doğru artık aramızda kalan başlangıçta 10 kişiyle başladığımız yolculuğumuzu 3 5 kişiyle beraber bitirmeye yaklaşıyoruz. Buraya kadar okuyan O, 3 - 5 kişinin gözlerinden öpüyorum. 🙌🏻
Son olarak cinselliğe, vahşi derecede olan şehvete karşı nasıl korunabileceğimizden bahsediyor. Ki bence bu günümüzde porno, hastalıklı şehvi duygular şekilinde de yorumlanabilir çünkü artık her b*kun içine cinselliği yerleştirdiklerinden Payot abimizin öğütleri bu çağda da geçerli. Ama tamamen cinselliğe karşı gibi bir algınız olmasın, sadece hastalıklı olanlardan nasıl korunabileceğimize dair notları var.
>> "Genel olarak cinselliğe karşı savaşmaya çalışmak tehlikelidir. Dikkatimizi ondan uzaklaştırmaya çalışmak, hatta onunla savaşmak onu güçlendirir.
Burada cesaret kaçmaktır. Kişi aşk romanlarını ve bu tür konu içeren dergi ve kitapları okumamalıdır. "
Bak gözünü sevdiğim ne güzel söylemiş. Bence günümüzdeki taciz ve tecavüzlerin artması da buradan geliyor. Artık filmlerde, reklamlarda, kitaplar da bile söz de aşk gibi gözüken ama cinsel vahşiliği tetikleyen etkenlerden bahsettiği için çoğu iradesiz insan buna yenik düşüyor. Özellikle şarkılar da bile bu durum var. Kızlar da bunlar genellikle daha çok duygusal bağlanmaya yol açarken erkeklerde ise daha çok vahşi olan cinselliğe yol açıyor. Ondan dolayı mesela taciz olaylarının büyük çoğunluğunu erkekler oluşturuyor.
Jules abimiz de tüm bunlara çözüm olarak, kaçmayı öneriyor. Yani bu tür aşırı aşk, saplantılı sevgiler içeren dizi, film ve şarkıları izlemeyin. Ama yok çok kaliteli falan olsa da izlemeyin abi. Onun size katacağı kültürden de uzak durun. Yoksa içinizdeki kontrolünü kaybetmiş, hastalıklı, şehevi duygularının esiri olmuş bir hayvana dönüşürsünüz.
Tabi şuan her dizi ve film de bunlar var ama bence siz hangilerini kast ettiğimi anladınız.
Ayrıca bu tür romantik kategorisinde olan film ve kitaplar da tek ihtiyacımız olan şey aşkmış gibi bize gösteriliyor. Ondan sonra herkes Twitter da orada burada aşktan yana ağlıyor. Siz kendi elinizle hayatınızın merkezine bu duyguyu koyuyorsunuz. Eğer bu tür şeylerden kaçmak için zihninizi başka şeylerle meşgul etseydiniz, hiç sosyal medya köşelerinde ağlamanıza gerek kalmazdı.
Velhasıl, asıl yaşamanın ne demek olduğunu, bizi ele geçiren kötü alışkanlıklarımızdan nasıl kurtulmamız gerektiğine dair çeşitli yöntemler sunan, tembellik ile geçirilen bir hayatın nelere yol açacağından bahseden, kendini gerçekleştirmenin ne demek olduğunu daha bir asır öncesinden fark edip, bizlere anlatan ve eserini günümüze kadar ulaştırıp Allahın malatyasındaki bir Elifin de kitabını okuyup, burada sevgili Raf ailesi ile paylaşmasını sağlayan Kralların kralı Jules Payot a teşekkür ediyorum.
Ve ayrıca büyük ihtimalle şuan iki kişi olarak kaldığımız, buraya kadar okuyan o güzel insanlara da teşekkür ederek, yazımı bitiriyorum.
9/10 🌱