2. Bölüm: Hakiki Mutluluk ARISTOTELES 20.11.2022 (Bu ne diyenler profilimdeki sabitlenmiş gönderiye bakabilir)
karvinŞimdi, kitap özelinde gittiğimiz için bölümün bize verdiği kadarını yorumlamalıyız sanırım. 10 ay önceki yorumumu az önce okudum da, karışık…devamıŞimdi, kitap özelinde gittiğimiz için bölümün bize verdiği kadarını yorumlamalıyız sanırım. 10 ay önceki yorumumu az önce okudum da, karışık olmuş. Katılıyor muyum, katılmıyor muyum belli değil… Şimdi katılıyorum mutluluk anlayışına ama. Bence de insana kendisinden başka kimse zarar veremez. Mutluluğumuz tamamen bizim elimizdedir; son zamanlarda duygularımı kontrol altına almakta çok fazla güçlük çekiyordum, bu da beni hem üzüyor hem de bunaltıyordu. Daha sonra Aristo’nun mutluluk anlayışı aklıma geldi. Daha detaylı bilgi edinmek için kısa bir internet araştırması yaptım ve gerçekten içsel huzuru yakalamamda çok fazla payı olan Epiktetos’un öğretilerine denk geldim. Şimdi eski Scamander’dan daha iyi düşünüp hareket ediyorum, bence. Tabii Cosmos dizilerinin de karakter gelişimimde katkısı yadsınamaz. Neyse, Aristo’ya geri dönelim; eh, adam haklı. Kendi mutluluğunu düşünen insan, olaylara nasıl tepki vermesi gerektiğinin muhasebesini yapabilir. Zaten Aristo meraklı bir kişilik, bir sürü uzmanlık alanı var. Bize ne atomcu görüşü reddetmesinden
1y
Yanıtla
—— Yanıtları gör (7)
hmmmmmBu bölüm yazarla açıktan açığa tartışmaya başladığımızın resmidir; ha bu arada bunlar kitabı okurken yaşandı, bu yüzden anlık heyecanlar, iç…devamıBu bölüm yazarla açıktan açığa tartışmaya başladığımızın resmidir; ha bu arada bunlar kitabı okurken yaşandı, bu yüzden anlık heyecanlar, iç konuşmalar, küçük hadsizlikler içeribilir:
Nigel Warburton'ın tercümanı: Ölümden sonra yaşam olmadığını düşünürsek, siz yokken olan şeyler mutluluğunuzu nasıl etkileyebilir ki?
Hadsiz: Var olduğu için mutlu edecektir hem de çokça, rezil ve fazlasıyla yalancılık içeren ihtimâllerle ilgilenmiyorum. Muhtemel olmayan bi' şeydir ölümden sonra yaşamın bulunmayışı, mantıksızdır.
.
.
.
Nigel Warburton'ın tercümanı: Savaş zamanındaki cesaret erdemini düşünün. Bir asker, bazı yurttaşların hayatını saldırıya geçen ordudan kurtarmak için belki de kendi hayatını tehlikeye atmak zorunda kalır.
Gözü kara kişi kendi güvenliğini hiç önemsemez. Hatta muhtemelen gerekli olmadığı durumlarda bile kendini tehlikeye sokabilir. Ne var ki bu gerçek cesaret değil, umarsızca riske girmektir. Diğer uçta ise, korkak bir asker korkusunu yenip gerekeni yapamaz ve ona en fazla ihtiyaç duyulan anda korkudan donakalır. Aynı durumda cesur ya da yiğit kişi de korku duyabilir, ancak korkusunu yenip harekete geçmeyi de bilir. Aristoteles her erdemin bunun gibi iki uç arasında olduğunu düşünmüştür. Burada cesaret, gözü karalık ile korkaklık arasında ortada bir yerdedir.
Hadsiz: Gözü karalığı tercih ederdim gâlibâ, delî olmadan ne cesurlar ne de korkaklar bi' ayakkabı cilâsı yapamazlar, Saian'ın Başıbozuk kısa albümünü(EP) dinlemenizi tavsiye ederim.
Bunlardan sonra Aristo efendinin sorduklarına cevap kısmı var, neden böyle yapıyorum: Birincisi hadsizim ve ân i'tibâriyle mantık dâiresinde yaşamak depreşen derin acılar veriyor, çünkü insan geçmişi ve geleceği olan bi' varlık; ikincisi felsefe târihini ma'nâlı bulmuyorum çok fazla, yalnız felsefe bazen zevkli ve faydalı olabiliyor, o yüzden felsefe yapacağım elimden geldiği kadar ama alışılagelen Batı sınırlarıyla değil, çok kasmadan, kafama göre.
Bursalı olmayan İskender'in hocası, Felâtun Efendi'nin talebesi muhterem Aristo'nun suâli: Hakîkî mutluluk nedir?
Cevâbım: Reddettiğimiz şeyler. Her cihetten bize doğru cevaplar geliyor ama reddediyoruz. Meselâ midemiz bize diyor ki "Şimdi Kürt böreği yeme, ileri geri!" ama aldırmıyoruz ve yiyoruz sanki yemek içmek için dünyâya gelmişiz gibi. Meselâ beynimiz diyor ki "Yok," diyor "bak o sana uymaz evlâdım, yapma, vallâhi diyorum, canın yanar.", biz de diyoruz ki "Ama ben koykuyoyum, çekiniyoyum, olmuyoy diyey tüylü."
Â... Salak, derdi iç sesim eğer burada o konuşsaydı çünkü kendimi aşağılamayı seviyorum, çünkü iğrenç bi' nefsim var ve hak ediyorum ama işte o konuşmuyor.
Yani öze evet diyerek nefse hayır demek, bu dengeyi sağlamak. Melek ve şeytan değil ana mesele çünkü insan ikisinden de üstün ama neredeyse her şeyden düşük de olabiliyor, alın umum siyâsetçi haysiyetsizleri dünyânın.
...
Böyle başlayan bi' şeyler yazıyordum ama işte olmadı, devâm edemedim hocam. Aslında bir çok bölümle alâkalı küçük de olsa notlar da almıştım, olmazsa sâdece gelebildiğim yere kadar o yorumları paylaşayım. Etkinliğini yarım bıraktığım için özür dilerim bu arada.
2y
2 beğeni
Yanıtla
bisturiBeni kağnı arabası gibi düşünün. Geriden geliyorum ama inanın bana geliyorum. Sizi yarı yolda bırakmam sevgili dostlarım.☻ Ve zurnanın öttüğü…devamıBeni kağnı arabası gibi düşünün. Geriden geliyorum ama inanın bana geliyorum. Sizi yarı yolda bırakmam sevgili dostlarım.☻
Ve zurnanın öttüğü yere geldik. Aristoteles..
Beklediğim kadar korkutucu olmaması bir yana son derece keyif aldım. Mutluluk kavramının üzerine bu denli düşünmüş olması beni şaşırttı.
Ancak tam anlamıyla fikirlerine katılamadım. Çocuklar mutlu değil de ne demek??
Mutluluk için uzun bir yaşam mı gerekiyor yani? Ölçütü bu mu?
Bırakın çocuğu, annesi ile sağlıklı bir bağlanma yaşayan bebek bile mutludur.
Mutluluğun uzun bir yaşam sonrası elde edilme kısmı fazlasıyla kafa karıştırıcıydı.
Hele ölümden sonrası..
"Dünya ben varsam var, yoksam yok" diyen hocamız geldi aklıma. Bu hocamız ister yaşasın ister vefat etsin, her türlü kendisini kötü anıcam. Benim onu kötü anmam neden kendisini mutsuz kılsın?
Bir de ölmüş olacak://
Fikirlerini tam anlamamış olsam da farklı bir düşünceyle karşılaşmış olmak güzeldi:))
2y
5 beğeni
Yanıtla
—— Yanıtları gör (6)
nuh.nenageeeldiiiim Şimdi yetişeceğim işte size! Sınıfta geçirdiğim bomboş zaman dilimi sağ olsun Hımmm Aristo hakkında ne düşünüyorum... Mutluluk konusundaki düşüncelerine…devamıgeeeldiiiim
Şimdi yetişeceğim işte size! Sınıfta geçirdiğim bomboş zaman dilimi sağ olsun
Hımmm Aristo hakkında ne düşünüyorum... Mutluluk konusundaki düşüncelerine kısmen katılıyor olabilirim. Duyguları çok abartılı yaşayan biri olarak orta yol fikrini mantıksız bulmuyor değilim ama ölümden sonrasındaki olayların bile etkilediği düşüncesini (ölümden sonraki yaşama inanmama rağmen) mantıklı bulmuyorum. Bence onun nazarında mutluluk huzura denk, bu yüzden aristonun mutluluğuyla bir ömür geçirmek belki güzel olabilir ama renksiz bir mutluluk olacağı görüşündeyim bunun
Mesela mutlu hissettiğimde içimde güneş açıyormuş, rüzgar ağaç yapraklarını yalıyormuş ve tüm bunları ciğerlerimde hissediyormuş gibi hissederim, kızdığımda alev alev yanarım, üzüldüğümde.. Dünyanın en ufak şeyini en büyük sorunuymuş gibi yaşayan bir kızım ama bence bunlar hayatıma renk katıyor. Abartılar karakterimin bir parçası ve bana çok zorluk çıkaran şeyler ama bir yandan ne kadar çok üzülürsem o kadar çok mutlu olabildiğim için hayatımı yaşanmaya değer kılıyorlar. Aristotelesin yolu çok daha sakin, taşkınlıkların nadiren görüldüğü ve ondan da azının kabul edildiği bir yol, bunun bana uyduğundan emin değilim. Belki yaşım biraz daha ilerleyince teecih ederim bilmiyorum ama şu anda bir genç olarak kanım kaynıyor 😂😂
Bunun dışında politika konusundaki düşüncelerine katılıyorum, herkesin oy vermesi gerektiği düşüncesini kabul etmiyorum (platonun gemiyi yolcuların sürmesi benzetmesini kullanacak olursam altı aylık bir bebeğe de dümenin düşmesi gibi bir şey olur bu) ama demokratik sistemin olması gerektiğini düşünüyorum. En mükemmel sistem budur diyemem (gönül isterdi ki thomas moore'un ütopyası gibi olsun her şey) ama insan doğasına uyan bir sistem olduğundan demokrasi olması gerek bence
şimdi düşününce keşke okullarda siyaset dersi verilse... 18 yaşına gelen bütün bireyleri pat diye tabiri caizse kurtlar sofrasına bırakmak birey özellikle bu konuyla ilgilenmiyorsa saçma bir hareket. Okullarda siyaset konuşmak yasakken bunu söylemem ilginç gerçi ama bence en azından herkesin bu konu hakkında temel bir görüşü olmalı, en azından bir devlet adamından ne beklememiz gerektiğini, şartların neler gerektirdiğini bilsek iyi olur
konudan sapmama bakılacak olursa düşüncelerim bu kadarmış 😂 şimdiliik 10 dakikam var diye diğer bölümü dikkatle okuyamayacağım için bırakıyorum burada ama gün içinde bakmaya çalışacağım
Bu kadardı efendim hoşça kalın
2y
5 beğeni
Yanıtla
—— Yanıtları gör (4)
_hafsa_Öncelikle Aristo'nun bir edebi yanı olabileceğini hiç düşünmedim nedense felsefede bunu beklemiyordum, zekasını, bilgisini tecrübelerini bir kenara koyarak söylüyorum edebi…devamıÖncelikle Aristo'nun bir edebi yanı olabileceğini hiç düşünmedim nedense felsefede bunu beklemiyordum, zekasını, bilgisini tecrübelerini bir kenara koyarak söylüyorum edebi yanına hayran kaldım onu sevmem için bu tek yeterli sebep olabilirdi.Her zaman birden fazla konuyla ilgili insanlara abartısız hayranlık beslemişimdir hani Şair şair'dir ressam olamaz diye kalıplaşmış gelişime kapalı olan insanların sözlerini asılsız çıkardıkları için onlara hep gıpta etmişimdir.
Ve Aristo ilgi duyduğu ve başarılı olduğu her dalda adından fazlası ile söz ettirmiş bir filozof bu yüzden ben safımı seçtim diyebilirim :)
(sokratesçilere rağmen evet)
Sokrates - Platon - Aristoteles birbirlerine bu kadar yakın olup birbirlerinden bi o kadarda farklı düşünceleri savunyor olmaları bana göre ilgi çeken bir nokta.
Mutluluğun tanımını çok net açıkladığını düşünüyorum "eudaimonia" ile mutluğu bir histen çok yaşam tarzı olarak düşünmek hakikş mutluluk tanımını kanıtlıyor.
Anlam veremediğim bir nokta(kesin anlamamışımdır) öldükten sonra sevdiğim birinin acısı veya kötü durumu olmayan yaşamımı nasıl etkiliyebilir? Bunu nasıl hissedebilirim ki canlı olan tüm bağlarım bedenim ile dünyada kalıyor olduğunu düşünerek soruyorum.
Nedense ben Çocukların yetişikinlerden daha az mutlu olabilecekleri kanısına katılmadım, açıkçası çocukken daha tam olarak gerçeklik kavramının olmadığını düşünüyorum, hayatla ilgili henüz bir tecrübemiz bilincimiz yokken ve ilerde tanışıcağımız gerçeklik kavramı yüzünden olumsuz yönde etkilenen daha bozulmamış olan karakterimizde aramak hakiki mutluluğu daha mantıklı geldi..
İler ki zamanda artık hayatın bilincine vardığımızda o zaman hakiki mutluluğun yokluğunu hissedebileceğimizi düşündüm
Aristotoles'in bence en şansız olduğu nokta söylediklerinin üzerinde düşünülmeden kabul edilir olması, halbuki felsefe eleştirildikçe gelişmez mi?
Sokrates gibi onunda fikirlerinin eleştirlmesini, sırf zeki ve bilgili olduğu için körü körüne inanlınmasını ve desteklenmesini istemediğini düşünüyorum.
Okuduğum kısımda Aristo hakkında çokta yeterli bilgi olmadığını düşündüğüm içinde bir kaç makale okumak istedim ve ilginçtir bir kaç yorumda onun abartılarak anlatıldığını abartan insanlarıda ben abartı buldum bence abartılmayı hakkeden bir filozof kendisi bunu görememekte nasıl körlükse..
Mutluluk kendimi bildim bileli tanımlayamadığım bir histi, burada biraz daha anlamış olsamda ne yazık ki tam olatak tanımlamama yetmedi.Biraz daha zaman sonra aradığım cevabın Aristo'da olduğunu düşünüyorum, Sokrates at sinekliği yaparken bizzat tanıklık etmek istediğim kadar Aristo'nunda hisleri ve mutluluğunun tanımını bana anlatmasını dinlemek isterdim (tabii ne yazık ki bunlar imkansızın tanımı)..
Yorumun bu kadar çok uzun olması konudan çok konun sahibine olan hayranlığımdandır, lütfen mazur görün.
2y
4 beğeni
Yanıtla
—— Yanıtları gör (11)
supheAristooo (bi' tweet vardı Aristoteles'e Aristo demek bana çok saygısızca geliyor diye, katılıyorum kendisine ama Aristo önceki hayatımda askerlik arkadaşımdı.)…devamıAristooo (bi' tweet vardı Aristoteles'e Aristo demek bana çok saygısızca geliyor diye, katılıyorum kendisine ama Aristo önceki hayatımda askerlik arkadaşımdı.)
-"Bir bulutla kış olmaz, bir çiçekle yaz gelmez." "It's just a bad day not a bad life." aynı çizgide sözler gibi gözüktü bana.
-Çocukların mutlu olmamasını, mutluluğun bilinçle kazanılan bir tarafı olduğunu düşünürsek (ki benim mutluluk tanımım da bu, iyisiyle kötüsüyle hayattan keyif alabilmek (zevk değil yahut sevinç duymak da değil, kelimelerdeki ince nüansların önemsenmesi gerektiğini düşünüyorum)) gayet doğal karşılarız.
-Sokrates→Platon→Aristoteles arasındaki öğretmen öğrenci ilişkisi ve hepsinin apayrı düşüncede olabilmeleri "Vasat öğretmen anlatır, iyi öğretmen açıklar, usta öğretmen gösterir, büyük öğretmen ilham verir. -Arthur Ward" sözünü düşürdü yine aklıma.
-Saçma bir benzetme gibi görülebilir fakat doğaya karşı olan merakı ve gözlem yeteneği en son okuduğum kitap olması dolayısıyla da hemen aklıma düşen Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor kitabını hatırlattı bana. Çünkü bu yönden Aristo ile gerçekten benziyorlar.
-Ölümden sonra insanın mutluluğunun hâlâ etkileniyor olduğunu düşünmesi insanın dünyaya iz bırakmasıyla ve bu izle hâlâ bağı olduğunu düşünmesiyle ilgili sanırım. Buna inanıp inanmadığımı bilmiyorum ama inanmak isteme ihtimalim olan bir şey. Bu konuda kafam karışık.
-"Doğru zamanda doğru duyguları hissetme gerekliliği" çok büyük bir sorumluluk bence. Ben duyguların kısmen, hareketlerin ise tamamen yönetilebilir olduğunu düşündüğüm için gerçekten zor bir şey.
Yazmıştım ki devamında gözü karalık, cesaret ve korkaklık ile ilgili açıklamayı gördüm. Aynı şeyi düşünüyormuşuz Aristo'cumla.
-Sonuç olarak okuduğumuz 3 filozoftan kendime en yakın bulduğum Aristo oldu. Ama şunu da eklemeliyim, kitabın gerçekten çok çok giriş seviyesinde olması da bir miktar hayal kırıklığı yarattı. Bu bittiğinde ikinci bir etkinlik düşünür müsünüz sayın @seijiamasawa
2y
5 beğeni
Yanıtla
—— Yanıtları gör (2)
bbluecactussÖncelikle 1 gün gecikmeli de olsa bu etkinliğe katıldığım için mutluyum. Hayatımda ilk kez felsefe kitabı okuyorum -ki ben felsefeyi…devamıÖncelikle 1 gün gecikmeli de olsa bu etkinliğe katıldığım için mutluyum. Hayatımda ilk kez felsefe kitabı okuyorum -ki ben felsefeyi hiç sevmezdim- bu yüzden ayrı bir istek var içimde bu yorumu yaparken. Sizin yorumlarınızı da okudum lakin bu konuda sizin kadar bilgili olmadığım için içimden neler geçiyorsa onu yazacağım, hatam varsa affola.
Daha önceden sadece Platon'un öğrencisi olarak bildiğim Aristoteles meğerse neymiş ya? Çok fazla fikirlerimiz uyuşmadıysa da bölümün başında geçen söze hayran kaldım gerçekten. Uzun bir süre tavanı izleyip düşünmeme neden oldu ve birçok sonuca vardım.
Çocukların mutlu olamayacağını düşünmesine oldukça şaşırdım. Hakiki mutluluk neden uzun bir yaşam gerektirsin ki? Sonuçta hayatımızda nasıl bir insan olacağımızı çocukluğumuz belirler. Çocukken mutluysak yetişkinken de mutlu oluruz, eğer mutlu değilsek büyük bir ihtimalle hayatımızın devamında da hiç mutlu olamayız. İşte tam da burada zıtlaştım Aristoteles'le. Bence mutluluğu aramamıza gerek yok, çünkü bunun aranarak bulunabilen bir şey olduğunu düşünmüyorum. Mutluluk bir tesadüftür. Bir anda karşına çıkar. Bu bazen gelip geçicidir bazense hayatını etkiler. Tamamen olayın ne olduğuna bağlıdır.
"Tahta mi daha hızlıdır demir mi?" sorusunda aklıma "1 kilo pamuk mu daha ağırdır yoksa 1 kilo demir mi?" geldiği için soruya doğru cevap verebildim Aristoteles'in aksine. Ve "koyun sürüsü psikolojisi"ni yıkmaya çalışan Sokrates'in öğrencisinin öğrencisinin (yazım yanlışı yok) buna ön ayak olmasına çok üzüldüm. Ama toplum böyledir. Bir insan bilgiliyse ne dediğini anlamadan dinlemeden ona inanır. Dilerim bizler onlar gibi olmayız.
Yarınki yorumda görüşmek üzere :)
2y
5 beğeni
Yanıtla
—— Yanıtları gör (4)
moriartywjDaha iyisi gelene kadar en iyisi kesinlikle Aristo. Aristo İstanbul'un ve tüm kainatın sefiridir. Kişilik (idealist insanlara bayılırım) ve düşünce…devamıDaha iyisi gelene kadar en iyisi kesinlikle Aristo. Aristo İstanbul'un ve tüm kainatın sefiridir. Kişilik (idealist insanlara bayılırım) ve düşünce yapısı olarak benzediğimizden dolayı biraz taraflı bir yorum olabilir (mbti meraklıları için ENTJ ve 5w6 olarak tiplenmiş).
Mutluluk tanımına büyük ölçüde katılmaktayım. Küçük haz dolu anlar hoşumuza gitse de uzun vadede bunlardan mutluluğumuzu unutturacak kadar pişmanlık duyabiliyoruz. Bunu daha iyi anlatabilmek için Atomik Alışkanlıklar'dan birkaç fikir aşıracağım. Kötü alışkanlıkların ödülünü şimdi alırsın, bedelini sonradan(daha ağır bir biçimde) ödersin; iyi alışkanlıkların ise bedelini şimdi ödeyip, ödülünü sonradan(misliyle) alırsın. Kader hakkında düşünceleriniz neler? Bence birkaç istisna dışında teorik olarak kaderi yenebiliriz. Şimdilik pratikte imkansız olsa da tüm olası ihtimalleri hesaplayıp her şeyi kontrol edebilecek bir algoritma tasarlayabilecek bir makine icat edilebilir. Filozofumuz mutluluk tanımında bu sınırları düşünüp, hayatımız konusunda limitsiz bir kontrolümüz olmasa da mutluluk için elimizden gelenin en iyisini yapmamız gerektiğini, ancak bu şekilde mutluluğa erişebileceğimizi söylemiş. Çocukların hayatları üzerindeki kontrolleri çok daha sınırlı olduğundan onların ise asla mutlu olamayacağını iddia etmiş. Bana saçma gelen tek husus, biz öldükten sonra olanlardan haberimiz olmasa dahi mutluluğumuzun etkilenmesi.
Aristo'nun çok zeki olduğundan bulduklarının sorgusuz sualsiz kabul edilmiş olması büyük bir talihsizliktir. Dinamik hocamız derste ne zaman fırsatını bulsa bu konudan yakınırdı. Belki fizik derslerinden şu formülü hatırlarsınız: "F=ma". Newton'un biraz da şans eseri keşfettiği bu formüle göre bir cismin ivmesi o cisme uygulanan kuvvet ile orantılıdır. Aristo'ya göre ise cismin hızı cisme uygulanan kuvvet ile orantılıydı. Kitaptaki örneği bu eksende açıklayalım; ağır cisimlerin ağırlıkları yani dünyanın onlara uyguladığı kuvvet fazla olduğundan dolayı hızlarının da fazla olması gerekir. Fakat bu varsayım oldukça yanlıştı ve büyük hesaplama hatalarına yol açmaktaydı. Buna rağmen yaklaşık olarak 2000 yıl boyunca sorgulanmadan kabul edildi ve birçok uygulamanın temelini oluşturan bir formül olduğundan teknolojik ilerleme katsayısı yerlerde süründü. Hocamızın iddiasına göre bunu daha önce keşfedebilmiş olsalardı teknolojimiz kat kat ileride olurdu.
Bence buradan çıkarılması gereken en büyük ders, fikrin sahibi ne kadar zeki, kusursuz, harika da olsa fikirlerini akıl ve mantık süzgecinden geçirmeden sorgusuz sualsiz kabul etmemeliyiz.
2y
7 beğeni
Yanıtla
—— Yanıtları gör (14)
moriartywjKendi yorumlarıma geçmeden önce geçenlerde bir incelememde paylaştığım, Aristo'nun kitapta da geçen insan doğası gereği sosyal bir hayvandır sözünü teyit…devamıKendi yorumlarıma geçmeden önce geçenlerde bir incelememde paylaştığım, Aristo'nun kitapta da geçen insan doğası gereği sosyal bir hayvandır sözünü teyit eden ilginç bir yazıyı paylaşayım.
"İnsanların diğer canlı türlerine nazaran etkileşime daha yatkın oldukları fikri yeni değil. Aristoteles'in "İnsan, doğası gereği sosyal bir hayvandır." sözünü duymayan kalmamıştır herhalde. Fakat şaşırtıcı bir şekilde, bu felsefi sezgiyi destekleyen biyolojik faktörler çok yenilerde keşfedildi.
Washington Üniversitesi'nden bir araştırma ekibinin 1997 yılında Journal of Cognitive Neuroscience adlı saygın dergide yayınlanan makalesi, bu yolda atılan en önemli adımlardan biriydi. Aslında tıbbi amaçlarla geliştirilen PET (pozitron emisyon tomografisi) cihazları bu dönemde yavaş yavaş nöroloji araştırmalarında da kullanılmaya başlanmış, bu sayede araştırmacılar beynin faaliyetlerini daha önce hiç görülmemiş şekilde gözlemleme şansı yakalamışlardı. Söz konusu araştırma ekibi, bu yeni beyin görüntüleme çalışmalarından faydalanarak şu basit sorunun cevabını arıyordu: İnsan beyninde her türden beyin faaliyetine dahil olan bölgeler var mı?
Psikolog Matthew Lieberman'ın 2013 tarihli kitabı Social'da özetlediği gibi, bu ilk analizlerin sonuçları "hayal kırıklığı" oldu: Buna göre, "tüm görevler sırasında faaliyete geçen az sayıda beyin bölgesi vardı, fakat bunlar beynin ilginç kısımları arasında yer almıyordu." Fakat araştırma ekibinin işi henüz bitmemişti. Çeşitli faaliyetler sırasında harekete geçen bölgeleri bulamayan araştırma ekibi, bambaşka bir soruyla yoluna devam etti: İnsan hiçbir şey yapmaya çalışmıyorken beyninde aktif olan bir şey var mıydı ve varsa bu neydi? Lieberman'ın "alışılmadık" bulduğu bu soru, araştırma ekibinin müthiş bir keşfiyle sonuçlandı: Herhangi bir bilişsel görevle meşgul olmadığımız zamanlarda muhakkak aktive olan bir dizi beyin bölgesi vardı ve aynı bölgeler, dikkatimizi bir şeye yönelttiğimizde devredışı kalıyordu.
Bu ağ hemen her görev sırasında devredışı kaldığından, araştırmacılar buna ilk başta "görevle devredışı kalan ağ" adını verdi. Biraz yavan kalan bu ismi daha sonra akılda kalıcı bir isimle de ğiştirdiler: "varsayılan ağ" [the default network].
İlk başta bilim insanlarının bu ağın ne işe yaradığına dair hiçbir fikri yoktu. Bu ağın devredışı kalmasına sebep olan pek çok görevi belirlemişlerdi (bu sayede ağın ne işe yaramadığını anlamaya çalışıyorlardı), fakat esas amacına dair pek az somut kanıt vardı ellerinde. Fakat yeterli kanıt olmamasına rağmen bilim insanları kendi deneyimlerine dayanarak birtakım çıkarımlarda bulunmaya başladılar. Bu öncü düşünürlerden biri de, az önce bahsettiğim Matthew Lieberman'dı.
Lieberman'ın anlattığına göre, deneyin bir parçası olarak tekrarlı bir faaliyet yaptırılan PET cihazındaki denekten bu faaliyeti sonlandırması isteniyor, sonra da varsayılan ağın görüntüleri çekiliyordu. Fakat denek bu sırada herhangi bir şeyle meşgul olmadığından, araştırmacılar varsayılan ağın sadece hiçbir şey düşünmediğimiz zamanlarda devreye girdiği gibi bir sonuca vardılar. Fakat herkesin kendinden bildiği gibi, beyinlerimizin hiçbir şey düşünmediği bir an neredeyse yoktur. Belli bir işle meşgul olmadığımızda bile, kesintisiz ve gürültülü bir uğultuyla oradan oraya uçuşan fikir ve kanaatlerle uğraşan beyinlerimiz her zaman aktif haldedir. Bu sürecin kendisinde nasıl işlediği üzerine düşünen Lieberman, arka plandaki bu faaliyet uğultusunun genelde az sayıda hedefe odaklandığını fark etti: "başkaları, kendimiz veya her ikisi birden." Yani varsayılan ağ, sosyal biliş [social cognition] ile bağlantılıydı.
Bilim insanları aradıkları şeyin ne olduğunu anladıktan sonra, varsayılan ağı oluşturan bölgelerin, sosyal biliş deneylerinde harekete geçen ağlarla "neredeyse tipatıp aynı" olduğunu keşfetti. Başka bir deyişle, beynimiz çalıştırılmadığı zaman kendiliğinden sosyal hayatımız üzerine düşünmeye başlıyordu."
2y
5 beğeni
Yanıtla
karvinBölümün ilk cümlesi bana Barış Manço’nun, “eski adamlar doğruyu söyler, bir çiçekle bahar olmaz.” şarkısını hatırlattı. Küçükken bu sözü söyleyen…devamıBölümün ilk cümlesi bana Barış Manço’nun, “eski adamlar doğruyu söyler, bir çiçekle bahar olmaz.” şarkısını hatırlattı. Küçükken bu sözü söyleyen adamı hep merak etmiştim. Bilinç altımda yatan sorunun burada cevap bulması beni “mutlu etti”.
Bölüme başladığım da, Aristoteles’in mutluluğu nasıl tanımladığını merak ettim. Başlığı görünce, “Sahte mutluluk nedir ki hakiki mutluluk ne olsun?” diye soru takılmıştı aklıma. Anlık hazların bizi hakiki mutluluğa ulaştıramayacağını söylemiş Aristoteles. Bunu ilk başta tuhaf karşıladım. Düşünsenize; bir satranç müsabakasındayım ve rakibimin çok güçlü olduğunun farkındayım. Onu yendiğim zaman o anki mutluluğumun hayatım boyunca aklımda kalacağını bilirim. Acaba dedim Aristoteles hakiki mutluluğu bulmak için Simyacı kitabın da olduğu gibi menkıbemizin peşinden koşmamız gerektiğini mi söylüyor. Sonra bunu demek istemediğini anladım. Bölüm de biraz daha ilerledikten sonra hakiki mutluluğumuzu kontrolümüz dışında olan olaylar da etkiler yani mutluluğumuz biraz da şansa bağlıdır diye bir cümle okudum. Bu da bana “Ne yani hayatımız boyunca mutsuz olmaya mahkum muyuz?” sorusunu sordurtu. Ama aslında Aristoteles abimiz hakiki mutluluğun doğru yerde doğru duyguyu/ tepkiyi vererek elde edebileceğimizi söylemek istiyormuş. Bu intp kişilik özelliği olan insanların sıkça karşılaştığı bir durum. Aklımla mı, kalbimle mi hareket etmem gerekiyor? İlk başta kendisine katılmayarak başladığım bölüm, kendisine katılmaya karar vermemle sona ermiştir. Doğru yerde doğru tepkiyi vermek mutluluğu getirir de, doğru tepkiyi verdiğimizi nereden bileceğiz? Bak yine katılmadım kendisine. Mutluluk göreceli bir kavramdır. Bir anlık mutluluk seni daima mutlu edebilir. Çok ilginç bir bölüm oldu. Teşekkürler, saygılar.