Merhabalar, yalın ama karmaşık, sessiz fakat bir o kadar da gürültülü, kısa ama gerçekten öz, bir kafe de oturup kahvenizi yudumlarken yan masayı dinliyormuşsunuz hissi veren, ayrıntılı olduğunu özensizliği ile örtbas eden bir film ve ben kahve ile ilgili her…devamıMerhabalar, yalın ama karmaşık, sessiz fakat bir o kadar da gürültülü, kısa ama gerçekten öz, bir kafe de oturup kahvenizi yudumlarken yan masayı dinliyormuşsunuz hissi veren, ayrıntılı olduğunu özensizliği ile örtbas eden bir film ve ben kahve ile ilgili her şeyi o kadar çok seviyorum ki bu filmi de en az kahve kadar sevdim.
11 farklı hikaye boyunca karakterlerimizi kahve ve sigara tüketirken hayatlarındaki mutlulukları, bağımlılıkları ve takıntıları alakasız ve anlamsız bir şekilde tartışırken izliyoruz. Bütün bu hikayeler ise tıbbi bilgiler, kahve ve sigaranın vücuda zararı ve de iyi bir öğlen yemeği tercihi olmadığı, yanlış anlaşılmalar, müzik, sinema ve kariyer gibi benzeri temalarla birbirine bağlanıyor. Filmin siyah beyaz oluşu ise masada beraber oturan insanların birbirinden ne kadar zıt olduğunu vurguladığı gibi bir yandan tüm farklılıklarına rağmen bu insanların beraber dostça vakit geçirebildiğini gösteriyor, onları birleştirenin ise kahve ve sigara olduğunu da belirtiyor.Son derece minimalist bir uslûpla çekilmiş, birbirinden ünlü mükemmel oyuncuları, ilk olarak bir üçlemeymiş fakat ardından 8 film eklenerek uzun metrajlı bir filme dönüştürülmesi ile yapımı yam olarak 17 yıl sürmüş (evet bende şaşırdım) bunların harici oldukça yavaş ilerliyor, izleyecekler buna göre değerlendirmeli.
Yönetmenin bilinçli bir tercihi olarak diyaloglarda bir kopukluk var, bazı bölümlerin başı veya sonu yok hatta nereden geldiği belli olmayan bir konuşma yarısında kesiliveriyor.
Sanki farklı yönetmenler bir araya toplanmış ve onlara ortak bir tema olarak sigara ve kahveyi işleyin denilmiş gibiydi, başta tam olarak ne olduğunu anlamasa da Jarmush'un detayda gizli güzellikleri usul usul seyirciye sunmasıyla sanki 1,5 saatlik bir dünya yaratılmış gibi, açıkçası hikayelerin her biri son derece anlamsız ve alakasız olmasına rağmen bitmesini istemedim
en güzel bölümlerinden biri olan ve benim en sevdiğim kısmı champagne kısmında bahsi gecen gustav mahler'in "i have lost track of the world" şarkısının (yaşlı amcamın duyduğu müziğin bize de yansıdığı) sahneye ve filme bu kadar yakışmış olması, jim jarmusch ise artık en sevdiğim bir başka yönetmen oldu.