Emir 💀 (@emircnk)

⚠️ IN THE FALL 💬 Bu uygulamanın eski bir kullanıcısı olarak kısa filmlere çok önem verilmediğini düşünüyorum. Eski hesabımda haftada bir kez olsun bir kısa film değerlendirmesi yapardım. Steve Cutts benim başarılı bulduğum bir animatördür. Kısa filmleri eleştirel bir tutum…devamı

emircnk 1 year ago

Terminal

Steven Spielberg

123 Gönderi

👜 TERMİNAL 💬 Herkese merhaba arkadaşlar bugün yönetmenliğini Steven Spielberg'ın yaptığı ve başrolünde ise Tom Hanks'in oynadığı Terminal filmi ile karşınızdayım. Bazı yönetmenler bazı oyuncular ile sık sık çalışırlar. Mesela David Fincher benim çok beğendiğim bir yönetmendir. Kendisi Fight Clup,…devamı👜 TERMİNAL 💬 Herkese merhaba arkadaşlar bugün yönetmenliğini Steven Spielberg'ın yaptığı ve başrolünde ise Tom Hanks'in oynadığı Terminal filmi ile karşınızdayım. Bazı yönetmenler bazı oyuncular ile sık sık çalışırlar. Mesela David Fincher benim çok beğendiğim bir yönetmendir. Kendisi Fight Clup, Zodiac ve Seven gibi filmlerin yönetmenidir. Hatta kendisi Brad Pitt ile sürekli çalışır. Steven Spielberg ise Tom Hanks, Harrison Ford ve Richard Dreyfus isimleri ile sürekli çalışan bir yönetmendir. ✈️ Viktor Navorski, Krakozya adlı ülkeden New Yorka uçak ile seyahat etmişti. Terminale indiğinde her şey normal görünüyordu. Ancak bu sırada doğduğu ve yaşadığı ülke olan Krakozya'da bir askeri darbe gerçekleşmişti. Mevcut iktidar ile askerler çatışma içindeydiler. Bu durumsa Birleşik Devletler'in Krakozya'yı bağımsız bir ülke olarak görmemesine sebep olur. Viktor Navorski'nin başına bir takım talihsiz olaylar silsilesi gelmiş ve bu darbe sonucunda pasaportu geçersiz sayılmaya başlamıştır. Bu durumda Viktor'un pasaportuna ve uçak biletine el koyulur. Artık o terminalin transit salonunda bekleyen vatansız biridir. Artık yeni evi insanların evlerinden uzaklaşmak için başvurdukları uçakların yanıdır. ✅️ Bazı filmler suratınızda kocaman bir tebessüm bırakır. Çünkü kurgusallık denilen şeyin kendisi tamamen ortadan kalkmıştır. Orada yaşanılan şey ise gerçeğin ta kendisi olmuştur. Bu duyguyu hissettiğim iki film olmuştur. Bunlardan biri en sevdiğim oyunculardan biri olan James Stewart'ın oynadığı It's a Wonderful Life (Şahane Hayat) filmiyken ikincisi şu an incelemesini yaptığım Terminal filmi oldu. Evet bazı filmler sanat eseridir, duygusaldır ya da iyidir. Ama bazı filmler sizi parçası yaparlar kendinizi oraya ait hissedersiniz ya da oraya ait hissetmeye ihtiyacınız vardır. Her insanın hayatta bir takım amaçları vardır. Bazıları mutluluğu salt bireye indirirken bazıları da birey - toplum ilişkisine indirir. Ben bunun birey - toplum kısmındayım. Çünkü mutluluk hiçbir zaman yalnızlığın içinde var olamayacak bir şeymiş gibi gelir bana. O yüzden böyle filmlere bayılıyorum çünkü başrol ile çevresel etmenler o kadar uyumlu ve düzgün oluyor ki kendinizi o topluluğun bir parçası hissetme ihtiyacı uyanıyor sizde. 💫 Bazen öyle filmler ile karşılaşırsınız ki kendinizi o filmin içine hapsetmek istersiniz. Filmin belirli sahnelerinin içinde birisinin yerine geçmek ve o sahneyi sonuza kadar döndürmek istersiniz. Çünkü o film artık kurgusallıktan sıyrılmış size dönük bir ayna olmuştur. Evet bazı filmler böyledir işte. Aslında filmi seyrettiğiniz o pahalı ekranlar birden ayna olurlar. Dikkatli bakarsanız o aynanın içinde ruhunuzun en derin katmanlarını görebilirsiniz. Ölü Ozanlar Derneği filminde şöyle bir replik vardır: "Herkesin kabul görmeye ihtiyacı vardır." bazen filmler tarafından bile kabul görürsünüz. Her film buna müsaade etmez. Bazı filmler size kapılarını açarlar ama adım atıp atmamak sizin tercihinize bağlıdır. Kapıdan adım attığınızda farklı bir evrene girersiniz. Bu hissi size tarif edemem ama herhalde bunu anlatmak için şunu derdim. Forrest Gump filminde şöyle bir replik vardır: "Annem her zaman hayatın bir kutu çikolata gibi olduğunu söylerdi. İçinde ne olduğunu asla bilemezsin." ve saygıdeğer takipçim bende sana diyorum, filmler bir kutu çikolata gibidir içinde ne olduğunu asla bilemezsin. Adım atmak sana bağlıdır. İçinde ne olduğunu bilmediğin o farklı evrene... 💥 Bazı eleştirmenler filmin, 1988'de mülteci kâğıtlarının çalınmasından dolayı 2006 yılına kadar Charles de Gaulle Havalimanı'nın Birinci Terminali'nde yaşayan ve İranlı bir mülteci olan Mehran Karimi Nasseri'nin hikâyesinden esinlendiği belirtmiştir. 🌍 - Bombalardan bahsediyorum. İnsanlık onurundan bahsediyorum. İnsan haklarından... Viktor lütfen bana Krakozya' dan korktuğunu söylemekten korkma ! - O vatan. Ben vatanımdan korkmam. (Replik)

emircnk 1 year ago

Er Ryan'ı Kurtarmak

Steven Spielberg

77 Gönderi

🪖 ER RYAN'I KURTARMAK 💭 Herkese merhaba arkadaşlar. Bugün bir efsane ile karşınızdayım. Yönetmenliğini Steven Spielberg'ın yaptığı başrollerinde Tom Hanks, Matt Damon gibi oyuncuların bulunduğu muhteşem bir tarihi savaş filmiyle. 1998 yapımı bu film 169 dakikalık bir süreye sahip ve…devamı🪖 ER RYAN'I KURTARMAK 💭 Herkese merhaba arkadaşlar. Bugün bir efsane ile karşınızdayım. Yönetmenliğini Steven Spielberg'ın yaptığı başrollerinde Tom Hanks, Matt Damon gibi oyuncuların bulunduğu muhteşem bir tarihi savaş filmiyle. 1998 yapımı bu film 169 dakikalık bir süreye sahip ve her bir dakikasını hak ediyor. 💥 Yüzbaşı John H. Miller, 6 Haziran 1944 yılında Nazi Almanyası işgalindeki Fransa'ya gönderilen görevli bir yüzbaşıydı. Normandiya sahillerine yapılan çıkartmadan sonra Yüzbaşı John Miller için farklı bir görev verilmişti. James Francis Ryan'da o sırada Fransa'ya yapılan çıkarma sırasında görevlendirilmiş bir askerdi. Ancak Ryan'ın diğer 3 kardeşide savaş sırasında farklı cephelerde ölmüştü. Bu olay Amerika Kara Kuvvetleri Komutanı'nın ilgisini çekmiş ve bir ailedeki bütün kardeşlerin ölmesini bir annenin sindiremeyeceğini bildiği için Yüzbaşı Miller'ı, Er James Francis Ryan'ı bulmak ile görevlendirmişti. ✅️ Belki de bu filmi üçüncü kez izleyişim. Ama her izleyişimde farklı birer duyguyla ayrılıyorum. Düşünüyorum da bazı filmler hiç olmasaydı ya da bazı filmleri hiç izlemeseydim hayatımdan neler eksilirdi, neleri kaybederdim ya da neler kaçırırdım. Mesela Esaretin Bedeli, Ölü Ozanlar Derneği, Can Dostum, Hayat Güzeldir, Yeşil yol ve bunun gibi filmler. Hayatıma değer ve anlam katan bütün bu güzel şeyler. Beni ben yapan, yaşadığım hayatı daha anlamlı kılan bu sanat eserlerini hiç tanımasaydım... Bilmiyorum belki de abartıyorsun diyiceksin ama bazen bu filmler olmasaydı yaşadığım bu küçük dünyanın iyice küçülüp beni boğacağını hissediyorum. İyi ki tanımışım diyorum bu filmleri genelde bu "iyi ki tanımışım" sözü insanlar için kullanılır ama ben bazı filmler ile konuşabileceğimi, dertleşebileceğimi ve onlar ile beraber düşünebileceğimi biliyorum. Bazı insanların bana katamadığı değeri kattıkları için "iyi ki tanımışım" diyorum bazı filmlere. Hayatı filmlerden öğrendiğim bana farklı pencelerden farklı hayatları sunduğum için seviyorum filmleri. 💡Film hakkında konuşmak gerekirse. Savaş sahnelerinin gerçekciliği muhteşemdi. Özellikle filmin ilk 20 dakikasındaki çıkarma sahnelerinin gerçekciliği beni benden aldı. Her ne kadar film bir savaş filmi de olsa savaşın o sert yüzünün altında yatan gözyaşının ve acının bize ara ara hissettirilmesi müthişti. Oyunculuklar konusunda da Tom Hanks ve Matt Damon dışında diğer yan karakterlerden hepsine kadar müthiş bir oyunculuk sergilenmişti. Hikayesiyle, kurgusuyla, oyunculuklarıyla ve alt metniyle tam bir şaheser. İzlemeyen herkes izlesin. 💰 1998 yılının ABD'de en çok hasılat yapan filmiyken dünya çapında ise en yüksek hasılat yapan ikinci filmi olmuştur. ⛔️ Yapıldığı yılın en iyi film Oscar'ını alamaması yüzünden film eleştirmenleri tarafından Oscar tarihinin ayıplar listesinde yer alır. 💬 Yüzbaşı Miller: Çavuş Horvath? Çavuş Horvath: Emredin! Yüzbaşı Miller: Bulunduğumuz yeri teyit edebilir misin? Çavuş Horvath: Tam olmamız gereken yerdeyiz,ama kimse yerinde değil! Yüzbaşı Miller: Zaten kimse olması gereken yerde değil ki ! (Filmden Replik)

emircnk 1 year ago

Kısa Kes

Leigh Russell

1 Gönderi

💀 KISA KES 💬 Herkese merhaba arkadaşlar. Bugün Leigh Russel'ın "Kısa Kes" romanıyla karşınızdayım. Tür olarak polisiye ve gerilim türünde olan "Kısa Kes" romanı 414 sayfalık bir roman. Şu uyarıyı yapmadan da geçmek istemiyorum. Kitabın çevirisinin çok kaliteli olmadığını aynı…devamı💀 KISA KES 💬 Herkese merhaba arkadaşlar. Bugün Leigh Russel'ın "Kısa Kes" romanıyla karşınızdayım. Tür olarak polisiye ve gerilim türünde olan "Kısa Kes" romanı 414 sayfalık bir roman. Şu uyarıyı yapmadan da geçmek istemiyorum. Kitabın çevirisinin çok kaliteli olmadığını aynı zamanda baskı kaynaklı yazım hataları olduğunu unutmayın. Elimdeki baskının ne zamana ait olduğunu bilmiyorum çünkü yazmıyordu. Yeni basım bulabilirseniz belki basım hataları düzeltilmiştir ama eski basım bulursanız aklınızda bu bulunsun. 🧩 Ben bir hayvanım diye geçirdi içinden. Avına yaklaşan ve onları kapana kıstıran bir hayvan. Tıpkı doğadaki gerçek avcılar gibi. Avının izini süren, kovalayan, yorulmasını bekleyen ve uygun zamanı bulunca boğazına dişlerini geçirerek boğan bir leopar gibiyim. Bu sırada avı tam karşısındaydı. Lyceum Park'ta tam karşısında sarışın güzel bir kız duruyordu. Güzel bir kızdı. Tam da onun avına uygun bir avdı. Gizlice ve sinsice yaklaştı ona. O fark etmeden ellerini tutup ağzını kapattı. Sık çalılığın içine çekti ve gözlerden kayboldu. Gözlerinin içine baktı avının. Sonra elleri onun boğazına kenetlendi. Son nefesini verişini ve ölüşünü zevkle izledi. Başarılı bir avcıydı. Ama bu onun ilk ve son avı değildi... 💥 Öncelikle burada yine uyarmak istiyorum. Çeviri konusunda gerçekten kötü bir roman olmuş. Bunun dışında baskı hatalarıda zaman zaman okuma zevkini bozabiliyor. Anlamsız kelimeler ve cümleler sizi demotive edebilir kısacası. 🔪 Polisiye romanları kendimi bildim bileli sevdiğim bir tür olmuştur. John Verdon, Tess Gerritsen, Mario Mazzanti, Agatha Christie, Ahmet Ümit, Arthur Conan Doyle gibi bir sürü polisiye yazarından polisiye kitapları okudum. Polisiye kitapları için kurgu çok önemlidir. İyi bir kurguyla kitaplarınız örmez ve ince noktaları birbirine bağlama yeteneğinden uzaksanız kesinlikle polisiye yazarı olmamalısınız bence. Her kitap bir kılıçtır. Kurgu ise bunun bileme taşıdır. Zayıf kurgular kılıcı körleştirir. Güçlü kurgular ise keskinleştirir. Şu an yorumu yaptığım "Kısa Kes" kitabı ise çok basit bir kurguya sahipti. Merak unsurunu çok canlı tutamıyordu. Sıradan ve basit bir anlatım tekniğine sahipti. Mesela dedektiflerin katili yakalama yöntemleri, teknikleri ya da katilin profilinin iyi anlatılamaması gibi sebeplerden kurgu aşırı zayıflamış. Polisiye okuyan okurlar sadece dedektiflerin olayı çözümü için değil katilin kişiliği, motivasyonu ya da idealleri için de bu kitapları okurlar. İyi bir polisiye romanı çıkarmak için sadece dedektifleri değil katili de çok iyi çizmeniz gerekir bence. Çünkü birisini öldürmek bütün modern toplumlarda ya da semavi dinlerde yasaklanmıştır. Birini öldürme dürtüsüne sahip kişilerin iç dünyası ise hep merak unsuru olmuştur. Bu kitapta da katil yarım yamalak anlatılmıştı. Kısacası kurgunun zayıflığı, karakterlerin iyi betimlenmemesi gibi unsurlar okuma zevkini azalttı diyebilirim. 🔥 Sevgili dostlarım her kitap bir hikayedir. Her kitabın hikayesi yazarın kendisi ile başlar. Son durağı ise okuyucusunun yorumudur. Hakkında hiç yorum görmediğim bu kitap hakkında da bu yüzden yorum yapmak istedim. Çünkü yarım kalmış hikayelerden hiç hoşlanmam. Bana sorarsanız okumanızı çok önermeyeceğim bir kitap. Ama polisiye tutkunuyum diyorsanız bir göz atabilirsiniz bence.

emircnk 1 year ago

Kukla

Ahmet Ümit

5 Gönderi

🧩 KUKLA 💬 Herkese merhaba arkadaşlar. Bugün Ahmet Ümit'in "Kukla" kitabıyla karşınızdayım. 470 sayfalık polisiye türündeki bu kitabın oldukça akıcı bir dille yazıldığını belirtmek istiyorum. 💥 Ahmet Ümit, Gaziantep'te 7 çocuklu bir ailenin içerisinde doğmuştur. Babası kilim tüccarı, annesi ise…devamı🧩 KUKLA 💬 Herkese merhaba arkadaşlar. Bugün Ahmet Ümit'in "Kukla" kitabıyla karşınızdayım. 470 sayfalık polisiye türündeki bu kitabın oldukça akıcı bir dille yazıldığını belirtmek istiyorum. 💥 Ahmet Ümit, Gaziantep'te 7 çocuklu bir ailenin içerisinde doğmuştur. Babası kilim tüccarı, annesi ise terziydi. Üyesi olduğu TKP (Türkiye Komünist Partisi) tarafından 1985'te Moskova'ya gönderildi. Burada Moskova Sosyal Bilimler Akademisi'nde eğitim gördü. Moskovadayken şiir yazmaya başladı. 1992 yılında ilk öykü kitabı olan "Çıplak Ayaklıydı Gece" adlı eseri yayınlandı. 1996 yılında yayınlanan "Sis ve Gece" Türkiye'de yankı uyandırdı. Hatta bu eser Yunanistan'da yayınlanarak yabancı dile çevrilen ilk Türk polisiye yapıtı olmuştur. "Karanlıkta Koşanlar" ve "Şeytan Ayrıntıda Gizlidir" eserlerinin dizileri yapılmıştır. "Sis ve Gece" adlı romanı ise sinemaya uyarlanmıştır. 🎭 Bir zamanlar gazetecilik benim için tutkuydu. Araştırmak, sorgulamak ve kendini bir maceranın ortasına atmak benim için eğlenceliydi. Gazetecilik bilinmeyenle savaşmak demekti. Zaten insan bilinmeyenle savaşarak kendini var etmeye çalışırdı hep. Ama bu dediklerim yıllar yıllar önceydi. Eskiden güvenli limanlarım olarak nitelendirdiğim limanlar artık fırtınalıydı ve her an devasa bir dalga bu limanları yutabilirdi. Ben yani gazeteci Adnan ise artık bilinmeyenle savaşmak yerine kendimi bilinmeyenin ortasına atmayı tercih ediyordum. Eskisi gibi sıkı gazeteciliği bırakmış kendimi alkole vermiştim. Sık sık işe geç kalıyordum. Ailem dağılmıştı, eşimi ve çocuğumu kendimden uzaklaştırmıştım. Son nokta ise yıllardır çalıştığım gazeteden kovulmam olmuştu. Artık hiçbir şey umrumda da değildi. Bütün bu saçmalıkları unutup markete girdim. Alkol reyonunu buldum aslında bir nevi benim için hayatın anlamını da bulmuştum. Tam o sırada tüylerim ürperdi sanki birisi beni gözetliyormuş gibi hissettim. Arkama dönüp baktığımda 8 yıldır görmediğim üvey kardeşim Doğan'ı gördüm. O zaman yaklaşan tehlikeyi hissettim. Çünkü Doğan gelişiyle birlikte her yere kötülükte getirirdi. Daha üniversitedeyken bir solcuyu 3 arkadaşı ile telle boğarak öldüren bir katilden bahsediyorum. Yıllar içinde binbir türlü pisliğe bulaşmıştı. Yurt dışına kaçmış narkotik tiplerle işler yürütmüştü. Doğan'ın gözlerine bakarken başıma ilginç şeyler geleceğini saniyesinde anlamıştım... 🔥 Öncelikle Ahmet Ümit'in kitaplarında genelde karakterler ele alınırken meslekleri üzerinden çok güzel açıklamalar, betimlemeler yapılıyor. Sanki Ahmet Ümit'i bir gazeteci, bir polis ya da bir doktor gibi hissediyordunuz. Çünkü kitaplardaki karakterlerin mesleklerini ve bu mesleklerin işleyişi, sosyal yeri, mesleki etik tanımları çok güzel yapılıyor. Bu kitapta da gazetecilik hakkında çok güzel tespitler yapılmıştı. Bunu belirtmeden geçmek istemedim. Her sayfasında ayrı bir heyecanın ayrı bir merak unsurunun olduğu bu kitap, okuyucuyu adeta kitabın sayfalarına bağlıyor. Merak unsuru hep canlı kalıyor ve gelişen olayları sürekli düşünüyorsunuz. Bunun dışında kitapta ülkemizin 1960 -1990 yılları arasında yaşadığı ASALA örgütü, sağcılık ve solculuk çatışmaları ya da üniversite olayları gibi konularada değiniyor. Çok zengin bir malzemeye sahip bir kitaptan bahsediyorum. Susurluk davasından ülkücülüğe, mimari tarihten polisliğe kadar uzanan geniş bir malzemeye sahip bu kitap. Kitaptaki karakterler çok iyi yazılmışlar. Hareketleri, davranışları ve düşünceleri ile adeta yazılara nefes aldırmış gibi duruyor Ahmet Ümit. Polisiye severlere önericeğim güzel bir kitap olmuş kısacası. Şimdiden iyi okumalar diyorum...

emircnk 1 year ago

On Üç'ün Gizemi

Sebastian Beaumont

3 Gönderi

🔮 ON ÜÇ'ÜN GİZEMİ 💬 Herkese merhaba arkadaşlar. Bugün Sebastıan Beaumont'un "On Üç'ün Gizemi" adlı kitabını inceleyeceğim. Tür olarak gizem-psikoloji türünde bir kitap. Toplam 247 sayfalık bu kitabı ben iki günde bitirdim. Şimdiden iyi okumalar herkese. 💥 Sebastıan Beaumont, İskoçya'da…devamı🔮 ON ÜÇ'ÜN GİZEMİ 💬 Herkese merhaba arkadaşlar. Bugün Sebastıan Beaumont'un "On Üç'ün Gizemi" adlı kitabını inceleyeceğim. Tür olarak gizem-psikoloji türünde bir kitap. Toplam 247 sayfalık bu kitabı ben iki günde bitirdim. Şimdiden iyi okumalar herkese. 💥 Sebastıan Beaumont, İskoçya'da doğdu ve büyüdü. Manchester Metropolitan Üniversitesi'nden Yaratıcı Sanatlar - Yaratacı Yazarlık dalından dereceyle mezun oldu. Brighton'da yaşayan yazar, özel bir muayenehanede psikoterapi danışmanı olarak çalışmaktadır. İnsan psikolojisi üzerine yazdığı romanı On Üç'ün Gizemi için Sanat Konseyi Bursu almıştır. 🎭 Her şeyimi kaybettim, babamdan bana kalan elektronik şirketimizde bunlardan biriydi. İflas etmiştim ve her gün bir öncekinden daha kötü bir hale geliyordu. Param bitmişti ve çaresizlik beni tüketmişti. Yakın arkadaşım Graham ile konuşurken bana bir tavsiyesi oldu. Benim dediğim şeyi koşulsuz şartsız yerine getiriceksin ve 1 yıl boyunca yapacaksın, dedi. Ben de kabul ettim. Teklif ettiği şey 1 yıl boyunca taksicilik yapmamdı. Bana çok saçma gelmişti ama kabul ettim. İlk başlarda her şey normaldi. Sıradan bir taksiciydim. Gece vardiyasında çalışıyordum ve her türden insanla karşılaşıyordum. Bazen kendimi çalışmak için çok fazla zorluyor ve aşırı yoruluyordum. Böyle zamanlarda zihnim bazen benimle oyun oynuyordu. İlk başlarda tuhafıma giden oyunlar bir yerden sonra bana zevk vermeye başlamıştı. Durmak bilmeden çalışıyor ve kendimi bu tuhaf evrene atıyordum. Bir gün devamlı aldığım bir müşterinin ve o adresin gerçekte olmadığını öğrenince benim için her şey değişti. 13 numaralı o ev ve hasta kadın belki de kırılma noktamdı. Gerçek ve sahte arasında ince bir çizgiydi. Belki de bir yanılsamaydı, zihnimin bana bir oyunuydu. Belki de o ev gerçek geri kalan her şey kurgudan ibaretti. ✨️ Kitabı okurken en çok merak ettiğim şeylerden biri neden 13 sayısının seçildiğiydi. Pekala bu rakam da olabilirdi belki de 2 basamaklı herhangi bir sayıda. Mesela neden 14 değildi ? Yazar neden 13 sayısını seçmişti. Bunu düşünürken bir yandan da araştırmaya koyuldum. Çünkü 13 sayısının muhakkak ki bir anlamı olacağına kendimi inandırmıştım. Ve düşündüğüm gibi de çıktı. Şimdi bu bilgileri sizin için biraz derledim. Ve kendim de defterime bazı notlar aldım. 1️⃣ Leonardo da Vinci'nin "Son Akşam Yemeği" adlı ünlü tablosunda, Hristiyan inanışına göre İsa'nın Roma askerleri tarafından yakalanıp çarmıha gerilmeden önceki akşam, havarileriyle birlikte yediği son yemek resmedilmiştir. Bu yemek masasında 13 kişi vardır. Yemeğe son katılan yani 13. olan kişi havari Yahuda, İsa'ya ihanet edip onu ele vermiştir. Bu sebeple Batı'da bazı lüks restoranlarda bir masanın etrafına 13 kişi oturulmasına izin verilmez. 3️⃣ İskandinav Mitolojisinde geçen bir öyküye göre, 12 tanrı Valhalla'da bir yemeğe davet edilir. Bir sofranın etrafında toplanan tanrıların yanına tam o sırada davetsiz bir misafir olarak Loki gelir. Loki bu sofradaki 12 tanrıdan en favorisi olan iyilik tanrısı Balder'ı öldürerek eğlenceyi bozar. Bu olay İskandinav halklarının en gözde tanrısı Balder'ın ölümüyle sonuçlanan kavgaya yol açtığı için uğursuz kabul edilir. 🎯 Yunan mitolojisinde, tanrıların evi olan Olimpos Dağı'nda 12 tanrı oturur. Yunan mitolojisine en son katılan tanrı olan Dionysos için Hestia isimli tanrıça, Olimpos'tan ayrılarak insanlar arasında yaşamaya başlar. Böylece Olimpos'taki tanrı sayısı, kötü kabul edilen 13'e ulaşamaz. 🔥 Aslında kitabın ilk başlarında J. D. Salinger'ın "Çavdar Tarlasındaki Çocuklar" kitabını okuyor gibi hissettim. Salinger, edebiyat çevreleri ve bazı okurlar tarafından tekdüze ve sıradan kurguları işlediği için taşlanıyordu. Bu kitabın da başı tıpkı gayet sıradan, normal ya da tekdüzeydi. Çok hayatın içerisindendi her gün binlercemizin başına gelen şeylerden biriydi kitabın içindekiler. Bu yüzden ilk sayfaları okurken biraz zorlandım. Ama kitap ilerledikçe benim için ilginçleşmeye başladı. Merak unsurunu canlı tutuyor ve kendini okutuyordu. Hatta bir ara kitabı hafifte olsa "Zindan Adası" filmine benzettim. Kitabın son kısmı beni tam anlamıyla tatmin etmedi. Çok açık uçlu bırakılmıştı. Çok muazzam bir kurgusu olmamasına rağmen bence iyi bir psikoloji-gizem kitabıydı. Okumak isteyenler okuyabilir. Şimdiden iyi eğlenceler.

emircnk 1 year ago

İstanbul Hatırası

Ahmet Ümit

28 Gönderi

🧩 İSTANBUL HATIRASI 💬 Herkese merhaba arkadaşlar. Bugün Ahmet Ümit'in "İstanbul Hatırası" isimli kitabını inceleyeceğiz. Ahmet Ümit'in ve özellikle "İstanbul Hatırası" nın bende farklı bir yeri vardır. Bu kitapla yollarımız ortaokulda kesişmişti. Türkçe öğretmenimin elime tutuşturduğu bir kitaptı. O yüzden…devamı🧩 İSTANBUL HATIRASI 💬 Herkese merhaba arkadaşlar. Bugün Ahmet Ümit'in "İstanbul Hatırası" isimli kitabını inceleyeceğiz. Ahmet Ümit'in ve özellikle "İstanbul Hatırası" nın bende farklı bir yeri vardır. Bu kitapla yollarımız ortaokulda kesişmişti. Türkçe öğretmenimin elime tutuşturduğu bir kitaptı. O yüzden bende yeri çok farklıdır. Polisiye sevgim bu kitapla başlamıştır. 🎯 Ahmet Ümit, Gaziantep'te 7 çocuklu bir ailenin içerisinde doğmuştur. Babası kilim tüccarı, annesi ise terziydi. Üyesi olduğu TKP (Türkiye Komünist Partisi) tarafından 1985'te Moskova'ya gönderildi. Burada Moskova Sosyal Bilimler Akademisi'nde eğitim gördü. Moskovadayken şiir yazmaya başladı. 1992 yılında ilk öykü kitabı olan "Çıplak Ayaklıydı Gece" adlı eseri yayınlandı. 1996 yılında yayınlanan "Sis ve Gece" Türkiye'de yankı uyandırdı. Hatta bu eser Yunanistan'da yayınlanarak yabancı dile çevrilen ilk Türk polisiye yapıtı olmuştur. "Karanlıkta Koşanlar" ve "Şeytan Ayrıntıda Gizlidir" eserlerinin dizileri yapılmıştır. "Sis ve Gece" adlı romanı ise sinemaya uyarlanmıştır. 🔥 İstanbul... Kalabalıkların içindeki yalnızlığın şehri... Bir medeniyetin doğduğu şu an ise battığı bir şehir... Orhan Veli Kanık derdi ki: İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı. Şimdi trafikten yükselen korna seslerinden, üst üste yığılmış insan kalabalığından, çarpık kentleşmenin getirdiği beton yığınından gözlerini bile kapatamadığın şehir... Orhan Veli Kanık İstanbul ile konuşmak için kapatmıştı gözlerini, onunla huzur bulmak için. Şimdilerdeyse bir derdi var İstanbul'un eğer yeterince kulak kesilirseniz İstanbul'un sizinle konuştuğunu duyabilirsiniz. Belki de hüngür hüngür ağladığını duyarsınız. Çünkü ondan geriye bir şey bırakmadınız... Bir ceset tam da Sarayburnun'da, Atatürk heykelinin ayaklarının dibinde. Elinde antik bir sikke. Ne bu ceset son kurban ne de bu sikke son sikke. Yedi kurban, yedi hükümdar , yedi sikke, yedi kadim mekan. Belki de İstanbul'un kendisiydi bunları yapan. İntikamını alıyordu bu şehir bizden. Biz onu yok ederken, oda bizi yok ediyordu. Hem de bir mesaj vermek istiyordu bize... Son gülen iyi güler diyordu şehir... ✅️ Kitabın sade, açık bir dili olduğunu söyleyebilirim. 560 sayfalık bu kitabı iki günde bitirdim çünkü. Okurken sizi yoracak, zorlayacak bir dili yok. Öğretici bir yanı da var Ahmet Ümit'in kitaplarının. Tarih, sosyoloji, tıp hakkında sürekli bir şeyler öğreniyorsunuz. Ama emin olun bunlar size sıkıcı gelmiyor. Bunun dışında oldum olası Ahmet Ümit'in kitaplarındaki kurgusal karakterlere bayılırım. Çok derin bir karakter kurgusu vardır Ahmet Ümit'in. Çok anlamlı ve iyi karakterler yazar. Sanki arkadaşınızmış gibi gelirler. Karakterleri yapmacık ve itici durmaz. Sanki hayatın içinden koparılıp kitabın içine konulmuş gibidir. Çünkü Ahmet Ümit sokak jargonunun çok iyi bilir. Kitabı okurken bu adam bizim mahalledeki Ahmet Amca gibi aynı dersiniz. Bu ayrı bir samimiyet kazandırır kitaplarına. Romanın kurgusunda kartlarını açık oynamaz Ahmet Ümit. Kitaptaki her karakter cinayeti işleyen kişi gibi gelir size. Kısacası merak unsurunu hep canlı tutar. 💫 Şu ayrıntıdan kesinlikle bahsetmem gerekiyor. Elimden geldiğince polisiye kitap okuduğum için genelde yabancı polisiyelerde kitap çok rasyonel temeller üzerine oturtulur. Katiller çok soğukkanlıdır tıpkı polisler gibi. Mesela Sherlock Holmes bir makine gibidir. Ne bir duygusu vardır ne de hissettikleri. Bir açıdan soğuk gelir size böyle karakterler. Onları kendi dünyanıza koyamazsınız çünkü. Kendinizi onunla aynı dünyada hissetmediğiniz için yabancılaşırsınız onun dünyasına. Ama Ahmet Ümit'in kitaplarında bazen duygusal ağırlık çöker üzerinize. Hatta duygulanır gözyaşı dökersiniz. Bu kitaptaki karakterlerin çok renkli olmasıyla alakalıdır çünkü. 💥 Lafın kısası dostlar bu kitabı kesinlikle okuyun derim. Hem dostluğa hem aşka hem polisiyeye hem mimariye hem de tarihe dokunan bir kitap. Sonunu başından tahmin edemeyeceğiniz her sayfada acaba ne olucak diye kendinize soracağınız bir kitap. Şöyle söyleyeyim benim ikinci kez okuyuşum olduğu halde sabah işteyken eve gidip bu kitabı okumanın hayalini kuruyordum. Yani anlayacağınız okuyun, okutturun...

emircnk 1 year ago

Dijital Kale

Dan Brown

20 Gönderi

🎭 DİJİTAL KALE 💬 Herkese merhaba arkadaşlar bugün Dan Brown'un "Dijital Kale" isimli romanıyla karşınızdayım. 400 sayfalık bilim-kurgu, polisiye ve aksiyon ögelerinin kesiştiği bir kitap. 💫 Dan Brown, 1964 yılında doğmuştur. Amherst Koleji ve Philips Exeter Akademisi’nden mezun olduktan sonra…devamı🎭 DİJİTAL KALE 💬 Herkese merhaba arkadaşlar bugün Dan Brown'un "Dijital Kale" isimli romanıyla karşınızdayım. 400 sayfalık bilim-kurgu, polisiye ve aksiyon ögelerinin kesiştiği bir kitap. 💫 Dan Brown, 1964 yılında doğmuştur. Amherst Koleji ve Philips Exeter Akademisi’nden mezun olduktan sonra bir süre eğitim gördüğü bu okullarda İngilizce öğretmenliği yapmıştır. Yazdığı ilk roman incelemesini yaptığım "Dijital Kale" adlı eserdir. Şifre çözme ve gizli hükûmet projelerine ilgi duyduğu için böyle bir eser ortaya çıkmış. Bir matematik profesörü olan babası ile ilahiyat müzisyeni bir annenin çocuğudur. Sanat tarihçisi ve ressam olan eşi de eserlerine yardımcı olmaktadır. 🎯 Susan Flecter bir kriptograftı (şifre çözücü) ve Amerikan'ın en gizli istihbarat birimi olan NSA'nın baş kriptografçısıydı. Yıllar süren çalışmalar sonucunda TRANSLATR adlı bir şifre çözücü geliştirdiler. Milyonlarca işlemcisi olan devasa bir makine. Kırılması en zor olan şifreler bile TRANSLATR için çocuk oyuncağıydı. Gizli silahlar, nükleer kodlar, stratejik silahların konumu, terörist saldırıları TRANSLATR tarafından deşifre ediliyordu. Amerikanın elindeki bu silah dünya tarihini değiştirmişti. Bir gün bir şey oldu. TRANSLATR dış bir kaynaktan bir şifre buldu. En zor şifreleri bile çözmesi 3 saat süren bu makine 18 saatten beri bir şifreyi kırmaya çalışıyordu. Çok geçmeden gerçek açığa çıkmıştı makine bir imkansız ile karşılaşmıştı çözülemeyen bir şifreyle. Kendini sonsuz bir döngüye sokmuş sürekli kendini değiştiren bir şifre. NSA'nın başı dertteydi... 🔥 Dan Brown benim gözlemlediğim kadarıyla ailesinden ve sosyal çevresinden çok esinlenen bir yazar. Yazarlık kariyerinde annesinin, babasının ve eşinin çok etkisi var. Hayatını kitaplara iyi dökebilen bir yazar. Kitaplarındaki kurgusal karakterleri okurken çevresindeki insanlardan birer parçayı onların içine koyduğunu hissediyorsunuz. Oldum olası Dan Brown'un kitaplarını sevmişimdir çünkü tek düze, aşırı sade kitaplar yazmaz genelde. Bilimkurgu, sanat, tarih, aksiyon ögeleri birbiriyle iç içedir. Kitaplarının salt aksiyondan yana öğretici bir tarafıda vardır. Hem eğlendirir hem de öğretir. Bu tarz gerilim ve aksiyon romanlarında bence en önemli faktör merak unsurunu canlı tutmaktır. Bunu başarabildiğini düşündüğüm yazarlardan biridir Dan Brown. Kurgusal anlamda diğer eserlerine nazaran daha zayıf bir kitap olduğunu düşündüm Dijital Kale'nin. Ama bu sizi çok fazla rahatsız etmiyor tabii ki. Yine de okuması eğlenceli bir kitap oldu benim için. Bilimkurgu, polisiye ve gerilim severlere öneririm.

emircnk 1 year ago

Günahkar

Tess Gerritsen

2 Gönderi

🪬 GÜNAHKAR ✅️ Herkese merhaba arkadaşlar. Bugün Tess Gerritsen'ın "Günahkar" kitabı ile karşınızdayım. Bu kitap Rizzoli & Isles serisine ait bir kitap. 361 sayfalık bir polisiye kitabı. Çeviriyide gayet başarılı bulduğumu söylemek istiyorum. ⛔️ Graystones Manastırı, dış dünyaya kapalı bir…devamı🪬 GÜNAHKAR ✅️ Herkese merhaba arkadaşlar. Bugün Tess Gerritsen'ın "Günahkar" kitabı ile karşınızdayım. Bu kitap Rizzoli & Isles serisine ait bir kitap. 361 sayfalık bir polisiye kitabı. Çeviriyide gayet başarılı bulduğumu söylemek istiyorum. ⛔️ Graystones Manastırı, dış dünyaya kapalı bir manastırdır. İçeridekilerin dışarı, dışardakilerin ise içeri girmesi yasaktır. Burdaki rahibeler dünya malından ve zevklerinden elini çekmiş kendini Tanrı'ya adamışlardır. Sessiz, sakin sıradan bir günü manastırda işlenen iki cinayet oldukça sıradışı hale getirmiştir. İki rahibe acımasızca öldürülmüştür. Birileri Tanrı'nın evine onun gazabını ve lanetini getirmiştir. Ancak Tanrı'nın bu iki sevgili kulunu hangi şeytan bu kadar acımasız şekilde öldürmüştür. Manastıra dışarıdan ve içeriden giriş ise imkansızdır. Rizzoli ve Isles ise kendini bir bulmacanın içine sokarlar. 💬 Kurgu anlamında yine aynı yazarın "Kan Gölü" kitabından daha başarılı bulduğum bir kitap oldu açıkcası. Rizzoli & Isles serisini zaten çok seviyorum. Aynı zamanda erkek egemen toplumlarda kadınların var olabilmek için erkekleştiğini sık sık vurguluyor. Bu belkide yazarın yani Tess Gerritsen'ın kariyerinde karşılaştığı zorlukları bir ifade ediş şeklide olabilir. 💥 Ucu açık kitaplardan oldum olası hoşlanmamışımdır. Evet bir yazar okurunun hayal dünyası için boşluklar bırakmalıdır ve okuyucunun zihin dünyasını genişletmelidir. Bu hem okuyucu hem de yazar için iyi bir şeydir. Eğer bir kitap okuyucusuna tamamen hayal kurduruyorsa bu kurguda ciddi boşlukların olduğu anlamına gelir. Evet kitaplar aslında hem yazarların hem de okurların zihin dünyalarının kapılarıdır. Doğru kitabı okurken hem yazarın hem de kendinizin kapısını tıklatırsınız. Eğer sadece yazarın zihninde geziniyorsanız ya da sadece kendi zihninizde geziniyorsanız bu iyi bir şey değildir. Mesela "Kan Gölü" benim için kurgusal boşlukları çok olan bir kitaptı ama bu kitapta o sıkıntıları yaşamadığımı söyleyebilirim. 💫 Uzun lafın kısası çok büyük beklentilere girilmeden okunulduğunda hafif sürükleyici ve güzel bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Ayrıyeten aranızda polisiye kitabı önerisi verebilecekler varsa yorumlara yazabilirler. Elimden geldiğince hepsini okumaya çalışacağım.

emircnk 1 year ago

Kan Gölü

Tess Gerritsen

1 Gönderi

🩸 KAN GÖLÜ 🔥 Herkese merhaba arkadaşlar. Bugün Tess Gerritsen'ın "Kan Gölü" kitabıyla karşınızdayım. Eskiden sıkı bir polisiye okuyucusuydum. Yıllar içinde okumayı bıraktım. Sonra canım bu aralar birden polisiyeye başlamak istedi ve bunu buldum. 📣 Tess Gerritsen Çin asıllı Amerikalı…devamı🩸 KAN GÖLÜ 🔥 Herkese merhaba arkadaşlar. Bugün Tess Gerritsen'ın "Kan Gölü" kitabıyla karşınızdayım. Eskiden sıkı bir polisiye okuyucusuydum. Yıllar içinde okumayı bıraktım. Sonra canım bu aralar birden polisiyeye başlamak istedi ve bunu buldum. 📣 Tess Gerritsen Çin asıllı Amerikalı doktor ve yazardır. Yazarlık kariyeri aslında kendisi doktorken başlıyor. Doktor olarak çalışırken hamileliğinden dolayı doğum iznine çıkıyor. Bu sürede boş durmaktansa roman yazmaya başlıyor. Yazarlık kariyerindeki başarısından sonra dahiliye doktorluğunu bırakarak yazarlığa devam ediyor. 🎯 Herkesin hayatı hatalarla doludur bazıları bunlarla yaşamayı seçerken bazıları uzaklaşmak ister. Her uzaklaşma aslında yeni bir başlangıçtır. Dr. Claire Elliot'da hayatına yeni bir başlangıç yapmak için kendisi ve oğlu ile Maine'deki Tranquility Kasabası'nı tercih etmişti. Sessiz, sakin göl kenarındaki bir ev onun hayatına açtığı beyaz bir sayfaydı. Ancak bu sayfaya yazılan yazı tükenmez kalemle değil kanla yazılacaktı. İşin garip tarafı ne eli baltalı ne de psikopatlar tarafından yazılıyordu bu yazı. Sadece çocuklar... Kasabadaki çocuklar garipleşmişti son zamanlarda artan hayvan katliamı, şiddet ve kaosun sebebi okuma dönemindeki çocuklardı. Kendi ailelerini katleden çocuklar. Ama sebebi neydi ? Her şeyin bir sebebi olmalıydı... 🔥Tess Gerritsen benim sevdiğim polisiye yazarlarından biridir. Bunun sebebi kendisi bir olay kurgular ama bu sadece kurgudan ibaret değildir. Olayın geçtiği yerlerdeki yerel halk ile konuşur, çevreyi anlamaya çalışır. Kriminal uzmanlar ve polis teşkilatları ile çalışmalar yaparak kurgunun içine bir gerçeklik payı sıkıştırır. Hatta gerçek otopsi uzmanları ile çalışarak ve sorular sorarak hikayesini oluşturur. Bunun dışında aldığı tıp eğitiminin kitaplara yansımasını barizce hissedersiniz. Bu da onun kitaplarını daha realist hale getiriyor. Önemli olan da bu değil mi zaten. Romanlar kurgusaldır ama gerçeğe en yakın kurgu her zaman en iyisidir. ✅️ Kitap polisiye kitabından ziyade bir bilimkurgu kitabı gibiydi. Kitabı bitirdiğimde ve son sayfayı çevirdiğimde hala aklımda bir sürü soru vardı. Bu kitabın benim için yarım kaldığı anlamına geliyordu. Sanki kitabın bir yarısı eksik gibiydi. Tamamen tatmin olmuş bir okur olarak ayrılmadım. Bu da beni açıkcası biraz rahatsız etti. Bunun dışında o kadar sağlam polisiye kitaplarını okudum ki Tess Gerritsen'ın bu kitap onların yanında biraz sırıtıyordu. Çok güçlü bir kurgunun olmadığını söyleyebilirim. Ama bu tabii ki okumanıza engel değil. Benim için eğlenceli bir kitaptı ama eşsiz bir kitap değildi...